Adaylar yarışsaydı Binali Yıldırım kazanabilir miydi?
İstanbul seçimlerinin AK Parti açısından belki de en travmatik boyutu; Binali Yıldırım gibi bütün Türkiye’nin tanıdığı ‘marka’ bir isimle girdiği yarışı, Ekrem İmamoğlu gibi tanınırlığı eşiyle dostuyla ve belediye başkanı olduğu ilçeyle sınırlı olan bir aday karşısında kaybetmesidir.
Bunu ben söylemiyorum.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, seçimlerin son düzlüğünde, İstanbul seçmenine, Sayın Yıldırım’ın marka değerini anlatmış, Ekrem İmamoğlu’nun ise bir marka değeri olmadığını söylemişti:
“Kendisi tecrübe demektir, hizmet demektir, yatırım demektir. Bu marka, muhabbet, samimiyet, özveri demektir. Milletvekili olarak yanımdaydı. Ne yaptık? Ulaştırma Bakanı, daha sonra Başbakan, daha sonra TBMM Başkanı... Binali Yıldırım, çözüm üretebilme iradesi demektir. Bugün eser siyasetinde ülkemizin başlı başına bir markasıdır. İstanbul’a o kadar önem veriyoruz ki kendisini aday yaptık. Şu an buradan çıkan zatın (Ekrem İmamoğlu), marka olarak nesi var? İstanbul’a belediye başkanı seçeceğiz dikkat edin.” (12 Mart)
Bir de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, aday tanıtım toplantısında Binali Yıldırım’ı takdim etme sözlerini hatırlayalım:
“En güzide, kıdemli, tecrübeli, pratik, icraatçı bir ismi aday olarak gösterdik. İstanbul buna layık.” (29 Aralık 2018)
El hak doğru.
AK Parti iktidarının, yatırımcısından vatandaşına birebir dokunan, AK Parti’nin sloganı haline gelen ‘hayaldi gerçek oldu’ denilen bütün kalkınma projelerinde Yıldırım’ın imzası var. Gerçekleşen projelerin büyük bir çoğunluğu da İstanbul’da.
Soru şu:
Bu durumda 31 Mart seçimlerinin İstanbul sonucu nasıl olmalıydı?
Binali Yıldırım’ın sandıktan rakibine karşı en az birkaç yüz bin oy farkıyla çıkması beklenirdi.
Erdoğan’ın “Marka olarak nesi var” diyerek küçümsediği ‘bir adama’ 13 bin oy farkıyla yenilmesi değil...
Devletin bütün destek ve imkanlarına sahip olan AK Parti, bütün varını yoğunu ortaya koymasına, cemaatlerin, iş dünyasının ve sivil toplum kuruluşlarının açıkladıkları destek manifestolarına, dahası topyekun medya desteğine rağmen İstanbul’u neden kaybetti?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre kaybetme sebebi “kendilerini yeterince anlatamamış” olmak.
“Netice alamadığımız yerlerdeki sonucun tek sebebini, milletimize kendimizi yeterince anlatamamış, gönüllere yeterince girememiş olmamız olarak görüyorum.” (1 Nisan )
Eski TBMM Başkanı Binali Yıldırım’a göre ise kaybın sebebi “seçimlerde adayların yarışmamış” olması...
“Kaybedilmiş bir seçimin peşinden koşacak birisi değilim” diyen Binali Yıldırım Pazar günü katıldığı bir toplantıda şunları söyledi:
“Seçimde adaylar yarışmadı bunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla adaylardan biri kaybetti biri kazandı diye değerlendirmek çok sağlıklı olmaz.” (28 Nisan)
Sayın Yıldırım bunu ilk kez söylemiyor...
Seçimlere üç gün kala verdiği mülakatta, 31 Mart gecesi sandık sonuçlarının nasıl çıkacağını bilen bir kahin gibi şöyle söylemişti:
“Adaylar konuşulsaydı, adayları mukayese etme imkanı olsaydı çok daha farklı bir sonuç doğurabilirdi.” (Cumhuriyet, 26 Mart)
Bu köşeyi okuyanlar, Yıldırım’ın bu sözlerini köşeme taşıdığımı ve “Sayın Yıldırım ‘çok daha farklı bir sonuç doğurabilirdi’ derken neyi kastediyor” diye sorduğumu hatırlayacaktır. (29 Mart)
Binali Yıldırım sahiden de, kendisine oranla neredeyse hiç tanınmayan rakibine 13 bin oy farkıyla yenilmiş olmayı “adaylar yarışmadı” olarak mı görüyor?
AK Parti, İstanbul’un 39 ilçesinin 24’ünü, adaylar yarıştığı için mi kazandı?
Yani, AK Parti’nin kaybettiği İstanbul, Ankara, Antalya gibi büyükşehirlerin, ilçe belediye başkan adayları yarıştılar, büyükşehir belediye başkan adayları ise yarışmadı öyle mi?
Peki, AK Parti, milletine kendisini anlatamadığı için mi İstanbul’un Ankara’nın büyükşehir belediye başkanlıklarını kaybetti?
Yani, ilçelerde kendisini milletine anlatabildi ama büyükşehir belediye başkanlığı için anlatamadı öyle mi?
***
İstanbul özelinde konuşacak olursak...
Sorun ne AK Parti’nin kendisini millete anlatamayışı ne de adayların yarışamamasıdır. Medya tekeline sahip bir iktidar, kendisini nasıl anlatamamış olabilir? Ya da Binali Yıldırım’ı yarışmaktan alıkoyan ne olabilir?
***
Mesela, 13 bin kayıp oyunun içerisinde, Binali Yıldırım’ın TBMM Başkanlığı’ndan Anayasa’nın 94. Maddesini ihlal ederek, istifa etmekte direnmesi olabilir mi?
“İstifa tartışmaları benim dışımda. O konu kapanmıştır diye düşünüyorum.” (26 Aralık)
“Seçim siyasi bir faaliyet değildir. Hukuki açıdan sorun yok.”
Mesela Sayın Yıldırım’ın, tepkiler aşılamayacak noktaya gelinceye kadar, sahalarda TBMM Başkanı rozetiyle seçim çalışmaları yapması kaç oy kaybettirmiştir?
Tamam, Sayın Yıldırım uzun yıllar ulaştırma bakanlığı yaptı, AK Parti’nin kalkınma projelerinde kendisinin imzası var... Ancak Başbakanlığa geliş süreci, çizdiği “ne iş olursa yaparım” profili, İstanbul gibi bir kentin eğitimli seçmenlerinde nasıl bir hissiyat oluşturmuştur?
Yaptığı icraatlar tamam da taban demiyorum, seçmen demiyorum, partisinin teşkilatları, kendisini nasıl değerlendiriyor acaba?
Başarılı bir isim olması, icracı olması tek başına yetiyor mu?
Gelelim AK Parti’ye...
AK Parti’nin sadece İstanbul’da küstürdüklerinin, kırdıklarının sayısı ne kadardır mesela?
Ekonomik sebepler de var elbette, AK Parti’nin MHP ile yaptığı ittifakın vermiş olduğu zararlar da söz konusu...
Ancak, uzunca zamandır, reformist kimliğinden vazgeçtiği için, insan hakları, demokratikleşme alanlarını daralttığı için, sivilleşme adımlarına yüzünü döndüğü için ve son dönemlerde verdiği kibirli AK Parti fotoğrafını beğenmediği için, bu partiden yüzünü çevirenlerin oranı ne kadar?
AK Parti tabanında geniş bir kesim uzunca zamandır AK Parti’nin kulağını çekmek, “kendine çeki düzen ver” demek istiyordu.
Dolayısıyla 31 Mart seçimlerinde verilen ders, 2014 yerel seçimlerinden bu yana tehir edilen bir dersti.
17 -25 Aralık darbe girişimi ve devamında yaşanan süreç, 15 Temmuz darbesi AK Parti’ye ders verecek tabanının elini kolunu tuttu.
Bu kayıpların içinde elbette ki, düşmanlaştırma, ayrıştırma, ötekileştirme ve beka tehdidi gibi söylemlerle geçirilecek sürenin sonuna gelinmesi de var.
Daha da önemlisi, AK Parti artık kendi reformist geçmişiyle mukayese ediliyor. Eski Türkiye ile değil.
Özetle, adaylar yarışsaydı da sonuç pek değişmezmiş gibi geliyor bana...
Hatta 31 Mart seçimleri sonrasında yaşanan süreç, eğer seçimler yenilenirse AK Parti’nin elini daha da zorlayacak gibi görünüyor.