Adalet Bakanı Gül “hakimlik cübbesi giymeyecek”miş... Kamuoyuna duyurulur!
Müsaadenizle, önce bir soru sormak, sonra asıl yazmak istediğim konuya geçmek istiyorum.
Sorum Cumhurbaşkanı Erdoğan’a olacak…
Sayın Erdoğan 6 Mart 2018 tarihinde Beştepe’de Yargıtay binasının temel atma töreninde bir konuşma yapmıştınız. Tabii yine, hakkınızı teslim etmek gerekir ki, her zamanki gibi konuşmanız şahaneydi.
Sizi dinleyen yargıçlara, AK Partili milletvekillerine, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde görev alan “siyasi teknokratlarınıza” hukukun üstünlüğüne büyük önem verdiğinizi, adaleti kaybettiğinizde her şeyinizi kaybedeceğinizi, yargının geçmişte iyi sınavlar vermediğini söylemiş, adaletin önemine vurgu yapmış ve şöyle demiştiniz:
“Bir ülkede halk bunalmış ellerini semaya açarak adalet çığlığı atar hale gelmişse oradaki yargı sisteminde bir sorun var demektir.”
Sayın Erdoğan… Sayın seçilmiş cumhurbaşkanı:
Kendi iktidarınızın İçişleri Bakanı sosyal medya hesabından ‘adalet çığlığı’ atıyorsa, iktidarınızın Adalet Bakanı’na sitem ediyorsa yargı sisteminde sorunun boyutunu nasıl tanımlamak lazım?
İçişleri Bakanı’nıza bile adalet talep ettiren, kendisini çaresiz hissettiren iktidarınızda sıradan bir vatandaş ne yapsın? (Bu durumu ‘Bakın bu hadise bizim iktidarımızda kimsenin imtiyazlı olmadığını gösterir’ gibi sözlerle de açıklayabilirsiniz tabii. Sonuçta siyaset tuhaf bir şey.)
Şöyle bir husus da var. Anlatayım. Şimdi biliyorsunuz üç yıldır Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle yönetiliyoruz. AK Partili milletvekilleri bu hükümet sisteminde kendilerini “Züğürt Ağa” gibi hissettiklerini söylemişlerdi.
Bu durumda İçişleri Bakanı Sayın Soylu’nun “Annemle fotomun altına küfreden alçak mahkemeye çıkıyor ve adli kontrolle serbest. Ne yapmalıyım. Bakan olsam ne yazar?” ifadesinde ortaya çıkan çaresizliğini nasıl yorumlamak lazım?
Konumuz bu olmadığı için burada kesiyorum ve asıl yazmak istediğim hususa gelmek istiyorum.
***
Dün Ankara Hakimevi’nde “5. Yılında İstinaf Mahkemeleri Değerlendirme Toplantısı”nda konuşan Adalet Bakanı Abdülhamit Gül “Adalet Bakanı’nın hakim ve savcı cübbesi yoktur, görevim süresince o cübbeyi giymedim ve kimse kusura bakmasın asla da giymeyeceğim” demiş.
Sayın Gül, konuşmasında Türkiye’nin hukuk devleti olduğunu, Türkiye’de kanunların, kuralların, usullerin ve hukukun işlediğini söylüyor ve “Kimse Adalet Bakanı’ndan da bu işleyişe müdahale etmesini bekleyemez” diyor.
Bir hukukçu olarak bu tarz yaklaşımları kabul etmesinin mümkün olmadığını söyleyen Gül’ün şu sözlerinin altını özellikle çizdim:
“Yargının eksik, yanlış kararları yok mu? Elbette vardır, benim de eleştirdiğim ‘bu nasıl karar’ dediğim yüzlerce karar sayabilirim. Haklı ve doğru bulmadığım, kamu vicdanını yaralayan kararlara rastlıyoruz. Kaynar kazanı döküyor serbest kalıyor, süt kazanına giriyor tutuklanıyor.” (21 Ocak)
***
Sayın Gül’ün “Adalet Bakanı’nın hakim ve savcı cübbesi yoktur, görevim süresince o cübbeyi giymedim kimse kusura bakmasın asla da giymeyeceğim” sözleri partisinin “Ezanları susturamayacaklar” sözünü hatırlattı, bir hayli gülümsedim.
Ezanları kim susturmaya çalışıyor, AK Parti’nin 18 yılında ezanların susturulması diye bir sorun mu var? İlk on yılda yoktu CB sisteminde mi zuhur etti böyle bir sorun?!
Adalet Bakanı’na kim cübbe giydirmeye çalışıyor, bu nasıl bir hamasettir, bu nasıl bir popülizm dilidir?!
Anlamak mümkün değil.
Bakanın cübbe giymesi, yani hakim yerine karar vermesi!
Nereden çıktı bu?
Sayın Gül tabii ki “hakim ve savcı cübbesi” giymeyin, kimse sizin “hakim ve savcı cübbesi” giymenizi de istemiyor.
Aksine siyasetin yargı yerine geçmemesini istiyoruz hepimiz.
Ama siz sadece iktidarınızın Adalet Bakanı değilsiniz, aynı zamanda Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun başkanısınız. Hakim ve savcı cübbeniz yok ama Hakimler ve Savcılar Kurulu Başkanı sıfatınız ve yetkiniz var.
Kendi ifadenizle, adalet bakanlığınız döneminde kendinizin bile “bu nasıl karar” dediğiniz “yüzlerce karar” veriliyor…
Ama sadece iktidarın hoşuna gitmeyen karar veren hakimler ve savcılar neden HSK tarafından sürgün ediliyor?
Yargıya kimse talimat veremez diyorsunuz, elbette öyle olmalı… Ama kritik davalarda bir gecede hakimlerin ve savcıların HSK kararıyla değişmesi sizi ilgilendirmiyor mu?
Siz Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun başkanısınız kamuoyunu bu tuhaf ‘tesadüfler’ konusunda aydınlatsanız!
***
“Hakim teminatı” için kanun yapmaya ihtiyaç yok, coğrafi teminatın şartlarını, ilkelerini HSK’nın atama ilkelerine yazmanız yeterli. Hakimler için “coğrafi teminat” ilkesini HSK uygulamaya koyabilir. Bunu yapsanız muhtemeledir ki bir hukukçu olarak size “bu nasıl karar” dedirten, kamu vicdanını yaralayan “yüzlerce karar” olmayacak…
Bir buçuk yıldır neyi bekliyorsunuz?
Modern hukuk sistemlerinde Anayasa Mahkemesi’nin kararları “kesin ve bağlayıcı”dır. Mahkemeleriniz, hakimleriniz AYM kararlarını, AİHM kararlarını uygulamıyorlar! Siz HSK başkanısınız hakimler AYM kararlarını uygulamadığında, AYM kararlarına direndiğinde HSK yapması gerekenleri yapıyor mu?
AYM ve AİHM kararlarını uygulamayan hakimleri kim terfi ettiriyor, ödüllendiriyor?
***
2019 yılı yargıya güven yılı olacağını vaat etmiştiniz, yargıya güven neden oluşmuyor? Devri adalet bakanlığınızda yargıya güven nasıl yüzde otuzların bile altına düştü. Adalet Bakanı olarak ne yapıyorsunuz ki, partinize oy verenler bile yargının siyasallaştığını düşünür hale nasıl geldi?
AK Parti iktidarları döneminde hukuk bu kadar sopa olarak kullanılmadı? Neden sizin dönemizde hukuk siyasetin elinde bu derece güçlü bir sopa haline geldi?
KHK mağduriyetleri devam ediyor, cezaevlerinde insan onuruna yakışmayan muameleler var, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı bir İnfaz Yasası çıkarttınız, FETÖ davalarında Yargıtay kararlarına bakın, yerel düzeyde ne büyük haksızlıklar yapıldığını görürsünüz.
Yerel mahkemeler üzerinde HSK’nın etkisi de vardır yetkisi de..
***
Ama Adalet Bakanı çıkıyor ve “Ben bakanlığım döneminde hakimlik ve savcılık cübbesi giymedim, giymeyeceğim de” hamaseti yapıyor…
Sayın Gül, yargıya güven gelecek vaatleri veredursun, yanı başındaki arkadaşı Süleyman Soylu hukukun yerine gelmediğinden mustarip hale gelmiş durumda.
Ne tuhaf zamanlardan geçiyoruz.