Nurullah Ataç ve Tevfik Fikret

Eski bir yazımda, Nurullah Ataç’ı dünya görüşüne, dil ve kültür anlayışına yüzde yüz karşı olduğum halde sevdiğimi yazmıştım. Kendini şiire adamışlığı, doğru bildiğini hatır gönül dinlemeden söyleyivermesi hoşuma gidiyor.

18-04/25/ekran-resmi-2018-04-25-230100.png

Eski şiirimizi iyi bilir, hatta kekemeliğine rağmen çok iyi inşad ederdi. “Tilcik”ler uydurup “dörüt”lü, “asığ”lı, “koşuk”lu devrik cümleler kurmaya başlamadan önceki yazılarıyla tercümelerindeki Türkçesi harikadır. Evet, Ataç gibi yazarların, onlar gibi düşünmesem de, sanat, edebiyat ve düşünce dünyasına renk, hareket ve heyecan kazandırdıklarına inanırım.

***

Ataç’ın en büyük kusuru kanaatlerini bazan duygularına veya kuruntularına yenilerek kolayca değiştirebilmesiydi. Ahmet Hamdi Tanpınar, bu aziz dostunun tezatlar içinde yaşadığını, yaratılışının büyük fikir saplantılarına ve kuruntulara çok müsait olduğunu söyler. Dil konusundaki fikirlerini beğenmediği için bu can dostunu defterden silen Ataç, bir rivayete göre “Kırtipil” lâkabının da mucidiydi. Dil anlayışını eleştiren Tanpınar’ın ismini son zamanlarında duymak bile istemediğini kızı anlatır. Dergâh mecmuası yıllarından beri hayran olduğu, muhaliflerine karşı cansiparane savunduğu Yahya Kemal’in şiirlerini de beğenmez olmuştu.

Daha da şaşırtıcısı, o kadar desteklediği Garipçilerle zamanla arasının açılmış olmasıdır. Bilmediğimiz bir sebeple çok kızdığı Orhan Veli’yi şairlikten kapı dışarı etmişti. Hikmet İlaydın, bir yazısında, “Ankara’da kendisin den duydum,” diyor, “Şaire ‘Şakuli Solucan’ diye ad yakıştırmış. Şeytanca bakışlarla gülüyor, gülüyor, öç almanın keyfini çıkarıyordu.” Melih Cevdet ve Oktay Rifat’ın şiirlerini de bir süre sonra beğenmemeye başlayınca aralarına kara kedi girmişti. Bu iki şair bir gün yolunu kestikleri Ataç’ı “Sen nasıl bizim şiirlerimizi beğenmediğini söylersin?” diyerek dövmüşlerdir.

***

Şiir zevki Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in etkisi altında teşekkül etmiş olan Ataç, Namık Kemal, Abdülhak Hamid ve Tevfik Fikret’in şiirlerini de sevmezdi. Son günlerde yeniden derinlemesine okumakta olduğum Rübâb-ı Şikeste şairi hakkında onun düşüncelerini de merak ettim ve araştırdım. 1939 yılında Aşiyan’ın Robert Kolej tarafından satın alınmak istendiğine dair haberlerin çıkması üzerine başlayan ve aylarca süren tartışmada fikirlerini açıklamak ihtiyacını hisseden Ataç’a göre, Fransızların iyi şairlerini değil, Coppée gibi sıradan şairleri okuyup etkilenen Fikret, kötü bir şair olmakla beraber bizde asıl mânâsında Avrupaî şiiri başlatan adamdı; hatta onun hataları olmasaydı Yahya Kemal, Ahmet Hâşim ve Nâzım Hikmet gelemezlerdi.

Fikret’i aslında şairliği için değil, başka sebeplerle seven Fikret’in Haber-Akşam Postası’nda 20 Ekim 1939 tarihinde yayımlanan bir yazısında şöyle bir cümlesi vardır: “Tevfik Fikret’i birçok sebeplerle severim: Dinsizliği de bu sebeplerden biridir.”

Ataç, bir başka yazısında da, Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi) talebesi iken toz kondurmadığı, adeta tapındığı Tevfik Fikret’e, yıllar sonra, etraftan hazırcacık aldığı fikirlerden kurtulmak için düşman kesildiğini ve hiçbir şiirine tahammül edemez hale geldiğini anlatır. Ama artık Fikretperest de değildir, Fikret düşmanı da... Onun en güzel ve en büyük eseri olarak “Tarih-i Kadim”i gösteren Ataç, bu eserin çocuklarımıza mutlaka okutulup açıklanmasını tavsiye eder.

Aşiyan’ın Robert Kolej tarafından satın alınmak istenmesinin bir felaket gibi görülmesini de bir anlam veremeyen Ataç’a göre, “Robert College idaresi o evi satın alsaydı kaldırıp Amerika’ya mı götürecekti? Elbette bir müze haline koyacak ve belki de şehre hediye edecekti.”

***

Yukarıda sözünü ettiğim tartışmanın ardından harekete geçen İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Dr. Lütfi Kırdar, Aşiyan’ın satın alınıp Edebiyat-ı Cedide Müzesi olarak düzenlenmesini sağlamıştı. Müze 19 Ağustos 1945 tarihinde, yani Fikret’in ölümünün otuzuncu yıldönümünde açılmış, Nurullah Ataç, bu vesileyle Neriman Hikmet tarafından Tanin gazetesinde yapılan “Tevfik Fikret İçin Ne Diyorlar?” başlıklı ankete “perestişkârân-ı Fikret”i çok şaşırttığından şüphe etmediğim şöyle bir cevap vermişti:

“Tevfik Fikret Türk olmayan her şeye körü körüne hayran, bizim asıl büyüklerimizi öğrenmeye üşenen, üşenmese de anlamayan birtakım budalaların uydurdukları sahte bir şairdir. Onun için yapılacak herhangi bir iş beni hiç ama hiç ilgilendirmez.”

***

Ataç, daha sonraki yıllarda da Fikret’in şiirlerinden –birkaçı hariç- hep alaycı bir dille söz etmiştir. Mesela kedilere dair bir yazısında “Zerrişte” şiiriyle şöyle alay eder: “Zerrişte diye kedi adı mı olurmuş? ‘Gel pisi pisi, Zerrişte!’ demek gülünç değil mi? Ama Fikret herhalde ‘Gel pisi pisi’ demeyi de bayağı bulur, belki de ‘Oh! Şitab et, Zerrişte’ diye çağırırdı.”

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum