Nâzım’ın şehit büyük dedesi
Yıllar önce yazdığım bir yazıda Nâzım Hikmet’in anne tarafından büyük dedesi olan Mustafa Celâleddin Paşa’nın Müslüman olmadan önceki soyadı hakkında farklı kaynaklardaki farklı bilgileri tek tek göstererek hayretimi ifade etmiştim: Verzanski, Borjenski, Borzenski ve Borzecki...
Vâlâ Nureddin, Bu Dünyadan Nâzım Geçti’de Borjenski imlasını kullanmış. Nâzım’ın bir şiirinde de öyle: “Uykusuz geceleri Borjenski’nin/benimkilere benzer olmalı.” Memet Fuat, Nâzım’la ilgili iki kitabında da Borzenski imlasını kullanıyor. İlber Ortaylı’ya sorarsanız, Borzecki... Ali Engin Oba “Fransız İhtilali’nin 200. yıldönümünde Mustafa Celâlettin Paşa’nın Eski ve Yeni Türkler Adlı Eserinin Türk Milliyetçiliğinin Oluşmasında Etkisinin Değerlendirilmesi” başlıklı makalesinde Borzecki’yi tercih etmiş. Polonyalı yazar Latka da öyle... Başka birçok kaynakta Verzanski imlasına rastlayabilirsiniz.
Ben, söz konusu yazımda Ali Engin Oba ve Latka’nın anlattıklarının doğru kabul edilmesi gerektiğini ifade etmiştim. Haluk Oral da Borzecki imlasını kullanıyor. İki yıl önce bu köşede “Nâzım’a Göre Yahya Kemal ve Âkif” başlıklı yazımda Haluk Oral’ın bir matematik profesörü olmasına rağmen edebiyata çok özel bir ilgi duyduğunu, eski kitap ve belgeleri okuyabilmek için inanılmaz bir gayretle, en zor el yazılarını bile okuyacak derecede Osmanlıca öğrendiğini, sahaflardan çıkmayan yaman bir kitap kurdu, belge avcısı ve edebiyat arkeoloğu olduğunu yazmıştım. Bir İmzanın Peşinden (2003), Şiir Hikâyeleri (2008) ve Bir Roman Kahramanı Orhan Veli (2015) isimli kitaplarının ardından yazdığı Nâzım Hikmet’in Yolculuğu’nda da yıllardır özenle toplandığı orijinal belgeleri ustaca değerlendirmiş.
***
Borzecki’nin Türkiye’ye nasıl geldiği konusunda da rivayet muhtelif. Vâlâ Nureddin’e sorarsanız, Nâzım’ın büyük dedesi Slav ırkından değil, bir Gagavuz Türküydü; daha Polonya’dayken Türkçeyi bütün lehçeleriyle bilen bir Türkolog, askerî mühendis ve topografya ressamıydı; bir gruba katılıp Türkiye’ye gelmiş, Müslüman olarak Osmanlı ordusunda görev almıştı.
Kemal Sülker, bin küsur sayfalık Nâzım Hikmet biyografisinde Vâlâ Nureddin’in yazdıklarını gözü kapalı aktarır. Memet Fuat ise, Nâzım Hikmet biyografisinde, bir Alman gemisinde miçoluk yapan Konstantin Borzenski adlı Polonyalı çocuğun, gemisi İstanbul’a geldiğinde, kendisine çok kötü davranıldığı için denize atlayıp yüzerek karaya çıktığını ve Sadrazam Âli Paşa tarafından himaye edilerek Mühendishane-i Hümayun’da okutulduğunu söylüyor. Aynı yazarın A’dan Z’ye Nâzım Hikmet’te anlattığı hikâye daha başka: Polonyalı soylu bir ailenin çocuğu olan Borzenski, 1848 devriminden sonra bir grup “ilerici”yle birlikte ülkesinden kaçıp Osmanlı Devleti’ne sığınmak zorunda kalmış.
İlber Ortaylı’nın İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı’ndaki anlatışından, “Borzecki”nin Kossuth’la birlikte Osmanlılara sığındığı sonucu çıkıyor. Bilindiği gibi, Macar halkı, 1848 yılında, Kossuth liderliğinde Avusturya’ya karşı başkaldırmış, başarısızlıkla sonuçlanan bu isyanın ardından başta Kossuth olmak üzere, on altı bin kişi Tuna nehrini aşarak Osmanlı Devleti’ne sığınmıştı.
Ali Engin Oba’nın yukarıda ismini zikrettiğim makalesinde anlattıkları daha başka: Borzecki 1848 devriminden sonra Fransa’ya kaçıp Paris Harp Okulu’na girmiş; dostlarının birçoğunun Osmanlı Devleti’ne iltica ettiği haberini alınca okulunu terk edip İstanbul’a gelmiş.
***
Polonyalı yazar Latka’nın Lehistan’dan Gelen Şehit Mustafa Celâlettin Paşa/ Konstanty Borzecky (1987) isimli kitabı, orijinal kaynaklara dayanılarak yazıldığı için daha güvenilirdir. Genç Borzecki, Prusya hükümetinden pasaport almayı başarır, subay olma hayaliyle Fransa’ya giderse de Fransız ordusunun o sırada subaya ihtiyacı olmadığı için bu hayali gerçekleşmez. Osmanlı Devleti’nin bütün Polonyalı mültecileri ülkesine kabul ettiğini duyunca 1849 yılında İstanbul’a gelir. Henüz yirmi üç yaşındadır. Hayatını idame ettirebilmek için Osmanlı ordusuna katılmaktan başka çaresi yoktur; bunun tek yolu da Müslüman olmaktır. Hiç tereddüt etmeden Müslümanlığı kabul eder ve devrin şeyhülislamı tarafından verilen Mustafa Celâleddin ismiyle Osmanlı ordusunda hizmete başlar.
Latka’nın görüşlerini benimseyen Haluk Oral’ın anlatımı ise şöyle özetlenebilir: Polonya’da köklü bir aileye mensup olan ve 1826 yılında dünyaya gelen Konstanty Borzecki, Rusya ile Prusya arasında paylaşılan ülkesinin bağımsızlık hareketine katıldığı için hapse atılmış, kurtulduktan sonra bir yolunu bulup gittiği Fransa’da orduya katılmak istemiş, kabul edilmeyince Osmanlı Devleti’ne sığınmayı karar vermiş. Çünkü o sıralarda Sultan Abdülmecid’in Osmanlı’ya sığınmış Polonyalı mültecileri isteyen Rusya’ya verdiği cevap Fransız gazetelerinde yayımlanmıştır: “Tahtımdan vazgeçerim, fakat zîr-i himayeme iltica eden biçareleri düşmanlarına teslim etmem!”
***
Aynı zamanda iyi bir ressam ve haritacı olan Borzecki, İstanbul’a gelerek Osmanlı Devleti’ne sığınacak, Müslüman olarak Mustafa Celâleddin ismini alacak, paşalığa kadar yükseldiği orduda çok önemli görevler üstlenecek, Kırım Harbi’nde iki defa yaralanacak, Erkân-ı Harbiye Mirlivası Ömer Paşa’nın kızı Saffet Hanım’la evlendikten sonra tam anlamıyla bir Türk ve Müslüman hayatı yaşamaya başlayacak ve Karadağ isyanın bastırmak için Derviş Paşa maiyetinde katıldığı savaşta ağır bir şekilde yaralanarak şehit olacaktır.
Nâzım’ın baba tarafından dedesi Nâzım Paşa ve annesi Ayşe Celile Hanım’n anne tarafından büyük dedesi Müşir Mehmed Ali Paşa da son derece önemli şahsiyetlerdir. Gelecek hafta, Haluk Oral’ın İş Bankası Kültür Yayınları’nca yayımlanan Nâzım Hikmet’in Yolculuğu’nda bu paşalar hakkında anlattıklarından söz edeceğim.