İslâmofobi ve karikatür
Fatma K. Barbarosoğlu’nun yönetiminde on altıncı sayısına ulaşan Nihayet dergisi, Nisan sayısını mizaha ayırmış. “Gülme nedir? Niçin ve nelere güleriz?” gibi sorulara cevap arayan ve mizahın sınırları hakkında fikir edinmek isteyenler, bence bu zengin özel sayıyı edinmelidirler.
Nihayet’in 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nin bütün şiddetiyle devam ettiği günlerde, Meclis-i Mebusan’ın 12 ve 14 Mayıs 1877 tarihli oturumlarında mizah dergilerinin kapatılıp kapatılmaması konusunda yapılan tartışmaların çeviri yazısına bile yer verilen özel sayısında, son yıllarda Avrupa’da İslâmofobiyi besleyip köpürten karikatürler de ihmal edilmemiş. Hilal Barın tarafından kaleme alınan “Karikatür Tartışması Bağlamında İslâmofobi” başlıklı yazıda, İslâm peygamberini terörist olarak gösteren karikatürcülerin kutsala hakaret ve nefret suçu işledikleri fikri savunuluyor.
***
Karikatür, ilk bakışta pek fark edilmeyen çirkinlikleri, aşırılıkları, gülünçlükleri, kusurları abartarak daha görünür hâle getirme sanatıdır. Kaba bir gülünçleştirme ve hiciv aracı olarak başlayıp zamanla yazıdan da kurtularak zekâya ve el becerisine dayalı bir sanat haline gelen karikatür, ahlâkî bir duruşa sahip sanatçıların elinde, aynı zamanda, mutsuzluk, sevgisizlik, eşitsizlik üreten sistemlere karşı insanlık adına kullanılan etkili bir eleştiri ve mücadele vasıtasıdır. Karikatür, aslında bu yönüyle mizahı da aşarak felsefeye yaklaşır.
Evet, karikatür ince bir sanattır; ancak zaman zaman en ibtidai şekliyle hortlamakta, zekâya dayalı bir eleştiri yöntemi olarak değil, kaba bir intikam vasıtası olarak kullanılmaktadır. Danimarka’da, Jyllands-Posten gazetesinde 2005 Eylülünde yayımlanan karikatürlerle başlayıp İslâmofobiyi ve buna duyulan tepkiyi derinleştiren süreç, Avrupa’nın ruhuna işlemiş İslâm düşmanlığının tipik bir tezahürüdür.
***
Avrupa sanatının İslâm düşmanlığı yeni değildir. Dante, İlâhi Komedya’da kendince sapkın bulduğu herkesi cehenneme göndermişti. Bunlar arasında Hz. Muhammed ve dâmâdı Hz. Ali de vardı. Açıkçası, Batılılar İslâm peygamberine öteden beri, sanat da dâhil, her imkânı kullanarak saygısızlık edip durmuşlardır.
Sadece İslâm’a değil, kendi dinlerinin farklı yorumları olan mezheplere karşı da aynı ölçüde hoşgörüsüz olan Avrupalılar, birbirlerine karşı bile Haçlı Seferleri düzenlemişlerdi. Avrupa tarihi, biraz da mezhepler arası boğuşmaların tarihi değil mi? Haçlı Seferleri sırasında sadece Müslümanlar değil, Ortodokslar da büyük acılar çektiler. İki asır boyunca aralıklı olarak tekrarlanan Haçlı Seferleri, Anadolu ve Ortadoğu’da yaşayan halkların şuuraltında öyle derin izler bırakmıştır ki, acıları hâlâ hissediliyor.
Hıristiyanlık adına tarih boyunca yapılan “kötülük”leri anlatabilmek için ciltlerle kitap yazmak lâzım. Engizisyon mahkemelerinin yaptıklarını düşününüz yeter! Endülüs’te insanlık tarihinin en parlak medeniyetlerinden birini kuran Müslümanların sekiz yüz yıl yaşadıkları ve benzersiz bir “birlikte yaşama” tecrübesine imza attıkları topraklardan nasıl vahşice silinip süpürüldüklerini düşününüz yeter.
Sözüm ona ifade hürriyetinin arkasına saklanılarak yapılan “kötülük”, aslında Avrupa’nın maskelediği, her an hortlamaya hazır dinî fanatizminin ve ırkçılığının tezahürlerinden biridir. Dinî fanatizmin de, ırkçılığın da, antisemitizmin de vatanı Avrupa’dır ve bunlar dünyaya Avrupalılar tarafından ihraç edilmiştir.
***
Geçmişte ve bugün, bütün bu vahşiliklerden Hz. İsa’yı ve Hıristiyanlığı sorumlu tutan tek Müslüman gösterilemez. Çünkü Müslümanlar Hz. İsa’yı ve bütün peygamberleri kendi peygamberleri bilir, semavî bir din olarak kabul ettikleri Hıristiyanlığa saygı duyarlar. Kendi peygamberlerinin tasvirlerini yaparak putlaştırmadıkları gibi, başka peygamberleri aşağılamayı akıllarının ucundan bile geçirmemişlerdir.
Bunları Batı düşmanlığını körüklemek için yazdığım zannedilmesin. Asla Batı’nın ve Batı kültürünün düşmanı değilim. Tek bir Batı yok ve benim bu söylediklerimi Batı’da söyleyenler de var. Demek istediğim şu: Müslümanlar, Avrupa tarihini dikkatle okurlarsa fanatizmin ve ırkçılığın insanlığı sürükleyebileceği felâketleri görecek ve ümit ederim, daha itidalli davranacaklardır. Unutmamak gerekir ki, fanatizm ve ırkçılık, başka fanatizmler ve ırkçılıklar yaratır.
***
Nihayet’in özel sayısını okurken bunlar düşündüm. Bu vesileyle, dergicilikte de iddialı olduğunu gösteren Fatma K. Barbarosoğlu’nu tebrik ediyorum.