Ekrem Amca ve ‘Kalem Güzelleri’
Bilenler bilir; yakınları merhum Ekrem Hakkı Ayverdi’den hep “Ekrem Amca” diye söz ederler. Ben Ekrem Amca’yı şahsen tanıma şerefine erenlerdenim, fakat onu bütün hususiyetleriyle tasvir edebilecek kadar ünsiyetim olmadı. Bununla beraber yazdıklarının çoğunu okumuş biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Ekrem Amca, unutulmaması, unutturulmaması gereken örnek bir şahsiyettir. Onun için 1994 yılında düzenlenmesine vesile olduğum bir anma toplantısında “Bir Uçbeyi: Ekrem Hakkı Ayverdi” başlığını kullanmıştım. Bugün hâlâ “kültürümüz”den söz edebiliyorsak, hiç şüpheniz olmasın, bunu Ekrem Amca gibi uçbeylerine borçluyuz.
***
Mühendis Mektebi’nden (İTÜ) 1920’de mezun olan Ekrem Amca, İstanbul Belediyesi’ndeki kısa memuriyetinden sonra müteahhit olarak iş hayatına atılmış, başarılı da olmuştu. Gerçi bu döneminde de çok sayıda eski eserin restorasyonunu gerçekleştirmişti, fakat müteahhitlik tabiatına aykırı olmalı ki, 1950’lerin başlarında âni bir karar bütün işlerini tasfiye ederek kendini Osmanlı mimarisi hakkındaki araştırmalarına verdi; ve ilk büyük eseri olan Fatih Devri Mimarisi’ni fethin 500. yıldönümüne yetiştirdi. Elbette bu kadarla kalmayacak, daha önceki devirleri de inceleyerek Osmanlı mimarisi hakkındaki çalışmalarını dev bir külliyata dönüştürecekti. Önce Osmanlı Mimarisinin İlk Devri (1966) isimli eserini yazdı. Onu Osmanlı Mimarisinde Çelebi ve II. Sultan Murad Devri (1972) ile Fatih Devri Mimarisi’nin ikinci ve üçüncü ciltleri takip etti.
Böylece ilk eserini Osmanlı Devleti’nin başlangıcından Fatih Devri sonuna kadar, tam iki yüz elli yıllık devreyi içine alacak şekilde genişleten Ekrem Amca’nın en büyük hayali ise Türkiye’nin sınırları dışında, özellikle “Avrupa-i Osmânî”de kalmış Türk eserlerini, bütünüyle yok olmadan önce tespit etmekti.
Sonunda büyük kararını veren Ekrem Amca, atalarının at koşturduğu toprakları yeniden fethetmek istercesine çalışmaya koyuldu; 1975 ve 1976 yıllarında peşpeşe çıktığı iki uzun seyahatte, imparatorluk coğrafyasının yaklaşık 550 bin kilometrekarelik bölümünü kendi imkanlarıyla gezerek Osmanlı’dan kalan mimari eserleri tek tek inceledi. Elde ettiği bilgi, belge ve fotoğraflara Türkiye’deki arşiv çalışmalarının sonuçlarını da ekleyerek dört ciltlik âbidevî eserini yazdı: Avrupa’da Osmanlı Mimari Eserleri (1979-1983). Romanya, Macaristan, Yugoslavya, Bulgaristan, Yunanistan ve Arnavutluk’taki Osmanlı-Türk izlerinin envanteri niteliğini taşıyan bu dev eser, aslında bir insanın ömrüne sığamayacak cesamettedir; yani ancak Ekrem Amca gibi bir uçbeyinin, tarihimize ve kültürümüze derin bir aşkla bağlı olanların yapabileceği bir iş…
***
Ekrem Amca’nın İstanbul sevgisi ayrı bir bahistir. Osmanlı devrinden günümüze ulaşmayı başaran en küçük kalıntının bile mutlaka korunması gerektiğine ve bu olağanüstü şehrin güzelliğine halel getirecek her türlü müdahaleye karşı olan Ekrem Amca, birçok meselede muhafazakâr Türk aydınlarından farklı düşünürdü. Mesela Boğaz Köprüsü’nün yapılmasına muhalifti. Bu konuda 1950’lerde yayımlanmış “Asma Köprü Yapmak İstanbul’a İhanettir”, “Boğaz’a Demir Halka Geçirmek Günah Olur”, “Boğaz Köprüsü Meselesi” ve “Boğaz Tüneli” başlıklı yazıları vardır.
Ekrem Amca köprüyü ekonomik bulmuyor, ayrıca köprüyle Boğaz’ın güzelliğinin “gayr-ı kabil-i tamir bir şekilde” tahrip edilmiş olacağına inanıyordu. Boğaz’a köprü değil, tünel yapılmalıydı; tünel hem İstanbul’un estetiğine zarar vermeyecek, hem daha ucuza mal olacak, dahası, mesafeyi kısaltacaktı. Üstelik tünelin ömrü, Ekrem Amca’ya göre, köprü gibi senelerle değil, asırlarla hesap edilirdi. Nahid Sırrı Örik’in de Ekrem Amca gibi düşündüğünü bu köşede daha önce yazmıştım.
Ekrem Amca bu görüşünü sonuna kadar korudu mu, bilmiyorum. Galiba “hüyrülhalef”i Aydın Yüksel Bey’den duymuştum. Köprü yapılınca ‘Fena da olmadı!’ demiş.
***
Sadece bir araştırmacı kimliğiyle değil, bir restoratör ve koleksiyoncu olarak da kültürümüzün korunması ve geleceğe aktarılması yolunda büyük hizmetleri bulunan Ekrem Amca’nın sahip olduğu hat ve yazma eser koleksiyonunun zenginliği hakkında fikir edinmek isteyenler, şu sıralarda Yıldız Holding’in Çamlıca Seminer ve Sergi Salonu’ndaki “Ekrem Hakkı Ayverdi’nin Kalem Güzelleri” sergisine yollarını düşürmeleri gerekiyor. Küratörlüğünü Uğur Derman hocamızla Dr. Şebnem Eryavuz’un birlikte yaptıkları sergide, 16-20. yüzyıllar arasında yaşamış Şeyh Hamdullah, Ahmed Karahisarî, Hafız Osman, Mahmud Celaleddin, Sami Efendi, Mehmed Şevki Efendi, Aziz Efendi gibi büyük hattatların eserlerinin yanı sıra kullandıkları çeşitli alet ve malzemeler (toplam 92 parça) yer alıyor.
Ramazan boyunca açık kalacak olan sergiyi bütün sanatseverlere tavsiye ediyor, aziz Ekrem Amca’yı doğumunun 120. yılında rahmet ve minnetle anıyorum.