Darbeler, aydınlar ve edebiyat
Temmuz darbe teşebbüsü, son derece ince ve karmaşık metodlarla çalışan ve takındığı güler yüz maskesiyle hemen hepimizi yakın zamanlara kadar aldatmayı başaran bir terör örgütünün yıllar boyunca ince ince dokuduğu, başarıldığı takdirde Türkiye’yi bölünüp yok olma eşiğine getirecek bir teşebbüstü. Ülkemizi ve milletimizi Allah korudu. Meclisimizin, cumhurbaşkanımızın, başbakanımızın, medyanın, vatansever asker ve polislerin dik duruşu ve elbette halkımızın direnişi sayesinde Cumhuriyet tarihinin en büyük badiresini büyük ölçüde atlattık. Eminim, bu alçakça kalkışmaya karşı gerçekleştirilen büyük direniş, ileride edebiyatımız tarafından bütün yönleriyle işlenecektir. Bu direnişte destanlara konu alacak kadar büyük kahramanlıklar vardır.
***
Pırıl pırıl Anadolu çocuklarının ailelerinden koparılıp beyinleri yıkanmak suretiyle birer “mankurt”a, mahiyeti ne olursa olsun, verilen her emri sorgusuz sualsiz uygulamaya programlanmış robotlara dönüştürülmüş olmaları beni kahrediyor. Zannediyorduk ki, Türkiye’ye çağ atlatacak ve ülkemizi dünyada en iyi şekilde temsil edecek vatansever, fedakâr, halkına en zor şartlarda bile hizmet edecek kadar idealist, hür fikirli, hür iradeli kadrolar yetiştiriliyor! Kaybımızın büyüklüğünü tahmin edebiliyor musunuz? “Altın Nesil” diyorlarmış. Hayır, bu altın değil, kelimenin asıl mânâsında “kayıp” bir nesildir. Bu çocuklar, Türkiye’nin bekası için gerçekten bir “Altın Nesil” olarak yetiştirilmiş olsalardı, ne büyük bir iş başarılmış olurdu.
***
Anladığım kadarıyla, kendi insanlarına silah doğrultup hiç tereddüt etmeden tetiği çekecek mankurtlar haline getirilen Anadolu çocukları, çoğu kendi zekâ ve becerileriyle kazanabilecekleri imtihanları çalınan sorular verilmek suretiyle kazandırılarak iğfal ve daha işin başında dejenere edilmişler. Önceleri yaşamış olmaları muhtemel vicdan azabından daha sonra abilerinin, ablalarının yardımıyla kurtulup bu haksızlığı kendi zihinlerinde meşrulaştırarak “kutsal amaç için her yol mubahtır” noktasına geldikleri anlaşılıyor.
Bakalım, aramızdan böylesine duygusuzlaştırılmış, robotlaştırılmış bir gencin yaşadığı iç çatışmayı ve sonunda kendi kendini ikna ederek nasıl bir robot haline geldiğini anlatabilen bir romancı çıkacak mı?
***
Bir gazeteci dostumuz, önceki gün “Geçmişten günümüze edebiyat (çı) - darbe ilişkisini düşündüğümüzde darbelere gereken tepkinin gösterilip gösterilmediği hakkında ne söyleyebilirsiniz?” diye bir soru yöneltti. Bu soruya verdiğim cevapta, düne kadar, edebiyat ve düşünce dünyamızın darbelere zamanında ve yeterince tepki göstermedikleri kanaatinde olduğumu ifade ettim.
Darbelerin edebiyatımızda ele alınış biçimi çok problemlidir. Mesela 1960 darbesi, aydınların da desteklediği bir darbeydi ve maalesef edebiyatımızda yeterince yansımasını bulmadı. Hâlbuki 12 Mart Muhtırası’nın ardından yaşananlar ve 12 Eylül Darbesi, onlarca romana konu olmuştur. Çünkü bu darbeler, bu romanları yazanların beklentileri ve dünya görüşleri doğrultusunda değildi. 12 Mart’a yol açan 9 Mart Darbe teşebbüsü -ki bu darbeyi tertipleyen cuntanın sivil kanadında, Doğan Avcıoğlu ve onun çıkardığı Devrim dergisi etrafında bir araya gelmiş aydınlar yer alıyordu- gerçekleşseydi, muhtemelen bu darbe aynı edebiyatçılar tarafından yüceltilecekti.
***
Gerçek bir aydına yakışan -hangi taraftan gelirse gelsin- bütün darbelere prensip olarak karşı durmak, millî iradenin yanında yer almak, beğenilmeyen iktidarı demokratik yollarla değiştirmek için çalışmaktır. Bazı aydınların sadece zarar gördükleri ve zarar görebileceklerini tahmin ettikleri darbeleri eleştirirken işlerine yarayacak darbeleri benimseyip desteklediklerini biliyoruz. Nasıl kurgulandığı ve nasıl bir felaketle sonuçlandığı bütün ayrıntılarıyla bilinen 27 Mayıs 1960 darbesine hâlâ toz kondurmayan ve yakın zamanlarda bile darbe beklentisi içinde olan aydınlar vardı. Onlar, şimdi de kendi iradesine sahip çıkan halkı küçümseyip aşağılıyorlar.
Bu, doğrusu Türk entelijansiyası adına utanılacak bir durumdur.