Yankılı kuyu
Sokağın hikâyesi başka, dertlerin hikâyesi başka, kavganın hikâyesi başka. Her bir şey nasıl da hemen yamacımızda. Yanaştığımız her ateş nasıl da büyüyüp dağ oluyor karşımızda.
Ya sesimiz… Nasıl yer buluyor kendine bütün olup bitenler arasında.
***
Ya kapı çalar uyanırım, ya sen ararsın, ya da ölüm gelir uyanırım uykulardan. Sular seller gibi ezberlediğim ne varsa hepsini unutuyorum adım attıkça. Kelimelerin yerini hasretler alıyor; çiçekler toprağı suluyor döküldükçe, ben sallanıyorum ulu çınar gibi hayatı öğrendikçe.
Kaç yol gittim, kaç kere kaçtım, kaç yumruk attım adımın karıştığı günlere. İçime sinen bir hal ararken, içimden sızan sineme yakalandım. Koparıldım göğsümden ince ince.
İçimde bir düş uyuyor, içimde bir kuyu susuyor.
***
Ben onca şeyi ayıklayamam. Korkarım hem şuraya iliştirdiğim bahtın ağırlığından. Ben, zaten her şeyi açıklayamam. Herkesin açıklayamadığı yerden dinmeyen sızısı vardır hem. Hem herkes yorulmanın rahminde belki. Belki de yüzü böyledir rahmetin. Bilmemenin akıbetinden, akıbetini güzellemenin varlığına andolsun ki insan büyük rivayettir anlayana, hem kuyulardadır hem belki Allah’la.