Üç Ebubekir
Üç Ebubekir’den bahsetmek istiyorum. Heyecanlıyım. İlki, benim. Bilenler biliyor zaten. Yine de birkaç kelam edeyim: Dünya macerasına Kayseri’de başlayan bir adam. Efendim bendeniz, biraz garip birisiyim. Bir de durduk yere ve mütemadiyen tebessüm ederim. (bazen hüzünleniyorum tabii) Bir de, “Kimseler yanmasın, anam yansın derdime” duasını severim. Bir de garipler, yoksullar var; kalplerimiz… Onların da beni sevdiğini düşünürüm. Onlar tarafından sevildiğimi düşünmek heyecanlandırır beni.
***
İkinci Ebubekir, süper bir insan, muhteşem dost, Hz. Ebubekir. Onunla adaş olmak değişik, tatlı bir duygu.
Hz. Ebubekir’in dünya macerası Mekke’de başlıyor. Bu güzel adam, Hz. Peygamberin sırdaşı, en yakın arkadaşı. Bunun için bizim de dostumuz, yoldaşımız. Onun arkadaşlığı, yoldaşlığı, insanlık maceramızı anlamamızı sağlayacak bir olgunluğa götürür bizi.
Tüm zamanların en güzel arkadaşı.
Birbirinin rüyasını görenlerdir birbirine dost olanlar. Hz. Ebubekir, Hz. Peygamberin rüyasını gören birisiydi.
***
Fethi Gemuhluoğlu şöyle der bir konuşmasında: “Dost ol kişidir ki, öldürülmesi muhakkak ve mukarrer olan gecede Peygamber-i Ekber’in yatağında yatar, O’na şâh-ı velâyet denir. Dost ol kişidir ki, yâr-ı gâr’dır. Bütün delikleri elbisesinden muhtelif parçalarla tıkar, son deliğe tabanını dayamıştır.”
***
Peygamberin hicret arkadaşı o. Sevr’deki dostluk cennettir.
Hz. Ebubekir, dostluğun hakkını layıkıyla verir. Heyecanına, hikâyesine daha yakından bakınca görülecek başka bir şey yok. Buna bir tek cömertliğini ekleyebilirsiniz.
***
Üçüncü Ebubekir ise 1857 yılında İstanbul’dan yola çıkıp 3 ay süren maceralı bir yolculuktan sonra Güney Afrika’ya İslâm’ı öğretmek için giden bir Türk; Ebubekir Efendi. Afrika’da Osmanlı torunu bir âlim.
Güney Afrika Müslümanları özellikle İngiltere sömürge yönetimi dönemindeki yasaklar nedeniyle İslâmi bilgiden uzak kalmışlar, kitabi bilgiden çok sözlü ve fiili tatbikatlarla İslâm’ı anlamaya ve yaşamaya çalışmışlardı. Ancak zaman içerisinde Müslümanlar arasında mezhep ve inanç tartışmaları ortaya çıkmış ve bu tartışmalar 19.Yüzyılın ortalarına gelindiğinde çatışmalara varmıştı.
Bunun üzerine Müslümanlar, aralarında bir komisyon oluşturarak bölgenin İngiliz valisine giderler ve dünya Müslümanlarının lideri olarak gördükleri Osmanlı Devleti’nden ve Müslümanların halifesinden İslâm’ı asli şekliyle anlatıp aralarındaki anlaşmazlığı giderecek bir din âlimi isterler.
Sultan Abdülaziz durumdan haberdar olur olmaz o sıralarda Bağdat’ta bulunan Ebubekir Efendi’ye teklif eder bu kutsal görevi. Ebubekir Efendi teklifi duyar duymaz heyecandan ne yapacağını şaşırır. “Kendi hikâyemin etrafında dönüp duruyorum, kendi hikâyemle İslâm’ın hikâyesi şimdi aynı yerde!” diye konuşur, gözlerini ufka dikerek…
Ebubekir Efendi
Ebubekir Efendi garip bir adam. İnat, çok bilgili, müthiş bir etkileme kabiliyetine sahip ve dünyanın zorlukları karşısında pes edecek birisi değil. Karşılaştığı önemli bir zorluk dil meselesidir. Önce oradaki Müslümanlarla anlaşmak için bir yıl boyunca yerel dili öğrenir. 17 yıl boyunca İslâm’ı anlatır onlara ve başarır.
Daha ne olsun!
Efendi’nin Afrika’ya yerleşmesinden bir müddet sonra -arada dünyanın macerası var, uzun hikâye- Müslümanlar arasında barış tesis edilir. Yani huzur. Huzuru kaçanlar ise bir Türk’ün aşk ve adalet yolculuğundan rahatsız olan kötülerdir.
29 Ağustos 1880 tarihinde vefat eder. Kabri Cape Town’da bulunuyor.
***
Kim bilir üç Ebubekir, zamanın bir yerinde buluşur, muhabbetin dibini bulurlar. Fena mı olur? Süper olur.