Türkistan Rüyası
Aşkla gidilen yerde muhabbet vardır. Aşkla söylenen sözde bereket... Koşarak gittim ben de Türkistan topraklarına. Yüzyılların ötesinden seslenen Hoca Ahmet Yesevi’nin aşkına karşılık verebilmek için. Kazakistan’ın Türkistan (Yesi) şehrinde bulunan türbesinin karşısına geçip okuyup üfledim ruhuna. Onu ve dünyanın tüm gariplerini düşündüm, tebessüm ettim. Ahmet Yesevi de bir garipti. Gönlünü Hakk’a, sözünü halka açmış bir garip. Hak ve gönül yolunun gezgini.
***
Yesevi, 1093 yılında Türkistan’ın Sayram Kasabası’nda dünyaya geldi. Çok küçük yaşta anne ve babasını kaybetti. Küçük Ahmet’i büyüten ablası Gevher Şehnaz. Bir kadın...
Tarih boyunca Orta Asya’dan Batı’ya büyük göç hareketleri oldu. Onlardan biri Moğol istilası. Cengiz ordularının her şeyi yerle bir ettiği topraklardan kaçıp Anadolu’ya sığınanlar arasında birçok derviş bulunuyordu. O dervişler Pir-i Türkistan olarak anılan ve Anadolu’nun manevi fatihi olan Hoca Ahmet Yesevi mektebinde yetişmişlerdi. Aşk ve irfanla yoğrulan bu ocağın temel özelliği kuru zühte dayalı tasavvufi anlayışı reddetmesi ve ilahi aşkı öne çıkarmasıydı. Daha sonra Yunus Emre’de, Mevlana’da, Hacı Bektaş’ta karşımıza çıkacak bu vurgu “Türk İslam’ının” temel özelliğini oluşturur. Onları aynı noktada buluşturan aşktır.
Başka bir şey buluşturmasın zaten gönülleri.
Yesevi dervişleri Anadolu’ya gelmeden önce de Anadolu’yu mayalayan alperenler vardı. Hoca Ahmet Yesevi’nin “hikmetler”i ile Anadolu toprakları yeniden mayalandı. Pir-i Türkistan’ın hikmetlerini Anadolu topraklarına getiren dervişler Anadolu ve Balkanlar’da yüzlerce köy ve kasaba kurdular. Ve Anadolu’nun, Balkanlar’ın Türkleşmesinde, İslamlaşmasında çok büyük rol oynadılar.
***
Yesevi dervişeri kefen ölçüsündeki bezden yapılan sarıkla dolaşır. Başlarında taşıdıkları sarık onların kefeni.
İşte bu kadar yalın bir hayat.
***
Bu yalın hayatı telkin eden Hoca Ahmet Yesevi’dir. İlk hocası Arslan Baba. Yesevi’nin üzerinde emeği, duası olan ikinci kişi ise Buharalı Şeyh Yusuf Hemedani’dir. Onun tasavvuf anlayışının temel kavramları Hemedani’nin ocağında oluştu. Görünmeyen, oradan oraya gezip duran, ele avuca sığmayan nesf nasıl terbiye edilir? Yol ve yolculuk nedir? Benliği, ikiliği yok eden aşka nasıl ulaşılır? Hoca Ahmet’i büyük ve zamanlar ötesi yapan şey, bu sorulara verdiği cevaptadır. Bu yalın ama aynı ölçüde samimi cevap onu Türk tasavvuf geleneğinin kurucusu yapar ve kendisinden sonra gelecek büyük mutasavvıfları etkiler.
***
Ahmet Yesevi’nin İslam yorumu korkuya, cezaya değil, aşka ve irfana vurgu yapar. Korkuyla yapılan ibadeti kölenin ibadetine benzetir. Oysa gerçek aşık ister cennete, ister cehenneme gidecek olsun, Allah için ibadet yapar. Bu, Yunus Emre’de “Cennet cennet dedikleri birkaç huri/İsteyene ver onları/Bana seni gerek seni” dizelerinde ifadesini bulan anlayıştır. O, aşka, ilme, irfana giden yoldaki engelleri bir kaşık ustasının sabrıyla yontar temizler. Arılığa, duruluğa açar gönlünü.
Kaşık ustası demişken o, ailesinin geçimini de kaşık ve kepçe yontarak temin eder. Modern zamanlarda süper lüks arabalardan inmeyen, elini sıcak sudan soğuk suya değdirmeyen, ayağı toprağa basmayan zamane şeyhlerinin bir meslekleri bile olmadığını düşünürsek bakışlarımızı Ahmet Yesevi’nin tatlı dünyasından başka tarafa çevirmek istemeyiz.
***
Pir-i Türkistan’ı özgün kılan ve gariplerin şampiyonu yapan da onun insan yetiştirme hassasiyeti ve eserler vermesi. (Divan-ı Hikmet) Binlerce dostu var. Binlerce insan onun hikmetli sözleriyle büyütür gönlünü. “Hikmetler” gönülden gönüle ulaşır. “Gelin bana hizmet edin” demez modern zaman şeyhleri gibi. Köleleştirmez insanları.
***
Dünya ahiretin tarlası. Hoca Ahmet Yesevi de şu dünyaya söyleyeceği her ne varsa “hikmet” adı altında söyler. Aşka, ölüme, nefse, marifete dair söyleyecekleri vardır. Gönülden gönüle dokunacak sözleri vardır. Büyük gönülden nasiplenenler hayatlarını cennet bahçesine, Anadolu’yu vatana dönüştürürler.
Sözünü Türkçe söyler, derdini milletinin lisanıyla dillendirir. Milletin konuştuğu farklı farklı diller olabilir. Ve fakat unutmayalım ki dili millet meydana getirmez. Dilin yarattığı bir millet vardır ama. Dildir millete benliğini veren. Türkçe de sesini Yunus Emre’yle bulmuş bir Müslüman dil. İşte o dua dilinin, o can türkülerin mayası Hoca Ahmet Yesevi’dedir. Yesevi, Türk’ün gönül gözünü ışıtan ışık olur “hikmet”leriyle. O ışığın huzmeleri her bir hikmetin satırları arasından süzülerek ruh dünyamızı aydınlatır. Türk yurtlarının vatana dönüşmesinde o “hikmetler” yoldaki kıymetli işaretler. Onlar Türkçe’nin duası. Teşekkür borçluyuz Yesevi’ye. Dua borçluyuz.
***
Ahmet Yesevi’nin Türkistan’daki türbesi dünyanın dört bir tarafından gelenlerle dolup taşıyor. Tabii bir çekim merkezi. Orta Asya’nın zarif minareli, muhteşem taç kapılı, sırlı tuğlalarla bezeli türbesi ziyaretçileriyle konuşuyor adeta. Tıpkı Ahmet Yesevi gibi. Orada zarif bir adam yatıyor. Garip ve yetim bir adam muhabbet dağıtmaya devam ediyor. Yesevi’nin yolu, aşk yolu. O yol kapanırsa şiir de musiki de merhamet de muhabbet de kaybolur. Aşk yoksa, Pir-i Türkistan’ın türbesini ‘put’ niyetine, ‘sevap’ niyetine parçalamayı göze alan zihniyet gelir. Allah korusun.