Türkçe ağzımda annemin ak sütü
Yunus ki süt dişleriyle Türkçenin ne güzel biçmişti gök ekinini. Cemal Süreya
Dilimiz derdimiz Türkçe için gönlümden, zihnimden geçenleri paylaşmak istiyorum bugün.
Hayatı Türkçeyle öğrendim. Yaradanı, yaradılanı ve onların arasındaki her şeyi Türkçeyle öğrendim. Onunla sevdim, onunla kederlendim, onunla âşık oldum. Şükürler olsun. Türkçenin söz coğrafyasında dünyanın en güzel rüyalarını gördüm.
***
“Türkçe ağzımda annemin ak sütü gibidir.” der Yahya Kemal. Ancak bu kadar söylenebilir. Unutulmuş kelimeler bulmak, yeni kelimeler keşfetmek heyecan verir. Unutulmuş ifade biçimleri arasında gezersiniz… Dünyanın en Türkçe, en güzel şiirini keşfedersiniz… Bir metinle uğraştığınızda sizden yüzyıllarca önce yazılmış, dökülmüş bir mürekkebin ifade ettiklerini tekrar okursunuz. Onları yazanların hayatına dahil olursunuz.
Kelimelerin arka planlarını tanımaya başlarsınız. Onların adeta esrarını keşfedersiniz.
***
Türkçe dünyanın en kadim yazılı dillerinden biri. Türkler dünyanın çok farklı yerlerine dağıldı, Türkçe bu farklı yolları, farklı boyları bir arada tutan bir dil oldu. Bütünlüğü temin eden vasıta oldu. Biraz da Türklerin yönetim kabiliyetlerinden dolayı Anadolu’daki macerasıyla Anadolu’nun ve Balkanların ortak dili olma kabiliyeti kazandı. Eğer Türkçe olmasaydı bugün Türk diye bir milletten, bir uygarlıktan bahsetmemiz mümkün olmazdı.
***
İslam medeniyetinin üç temel dili var; din ve bilim dili olarak Arapça, daha çok edebiyat olarak Farsça ve Türkçe… Türkçe bir yönetim dili olarak başlamış olsa da çok süratli bir gelişme kaydetti. Hızlı bir şekilde aktardığı, adapte ettiği, ürettiği metinlerle hem edebiyat hem din dili haline geldi. Anadolu’da milletin Müslümanlığı Türkçe iledir. Arapçadan, Farsçadan, Batı dillerinden birçok metin Türkçeye çevrildi, birçok metin Türkçe ifade edildi. Dualar Türkçeleştirildi. Ve Türkçe İslam’ın tebliğcisi oldu. İlahilerle, türkülerle, Mevlidiyle, Muhammediyesiyle çok geniş coğrafyaya bilgi taşıdı. Söz gelimi Gürcistan’a gidin, Batum’un köylerinde Mevlit okunur. Kosova’ya gidin, aynı şeyi görürsünüz. Namaz Arapça eda edilir, dualar Türkçedir. Gidin Bosna’ya, Üsküp’e, tekkelerde hâlâ Yunus’un, Sümbül Sinan’ın ilahileri okunur. Türkçe olarak okunur. Birçok müezzin ritüeli Türkçe gerçekleştirir. Dini anlatan metinler Türkçe üzerinden ulaşır. Türkçe, dinin tebliğ dilidir.
***
Büyük milletlerin, büyük uygarlıkların sentezleri olur. Biz Anadolu’ya geldikten sonra birçok kültürden etkiler aldık, etkiledik, sentezler yaptık. Dilimiz de aynı sentezi yaşadı. Onuncu yüzyılın başlarında Müslümanlaştık. On birinci yüzyılın ortalarında Kutadgu Bilig gibi bir devlet felsefesi kitabı yazdık.
Anadolu’ya geldiğimizde yüz elli sene kadar Türkçenin konuşulmadığı bir dönem vardır. Entelektüellerimiz Arapça ve Farsça konuşmayı seçtiler. Moğol saldırılarından sonra o dönemin bitmesine yakın dervişler ve halka hitap eden sufiler aracılığıyla hızla Türkçeye dönüldü, çünkü Türk nüfusu çoğalmıştı. Bu işte öncü isim elbette Yunus Emre’dir. Yunus’la beraber dua diline, muhabbet diline dönüştü Türkçe. Millet bütünlüğümüzün teminatı oldu Yunus. Türkçe sesini Yunus’la buldu.
***
Devam ederim nasipse Yunus’tan.