Aydınlığı sever misiniz?
Çocuk güzeldir, çünkü küçüktür. Bir gizem saklıdır onda. Çocukluktan sonraki bütün yaşam, bu gizemin iplik iplik çözülüşü. Ölüm, yumağın sonu. Çocuğa “yumurcak” denmesi, henüz çözülmeye başlamamış bir yumak olmasından.
Çocuk, uzun cümlelerle anlatılmaz. Çünkü onun uzun cümlesi yoktur. Uzun cümle kurmaz o.
Büyük üslupçu yazarların önemli özelliğidir kısa cümleler kurmak. Bir yanları hep çocuk kalmıştır onların. Çocukluğu önemsemeyen, iyi bir yazar, bir sanatçı olabilir mi?
Çocukluğa sığınmak değil, yaş ne olursa olsun çocukluğu içine sığdırabilmek…
İnsan, çocuğun nesneye bakışındaki saflıkta ortaya çıkar.
Çocuk başlı başına bir düğüm.
Çocuk, şiire benzer. İmgelerle yüklüdür o. Büyümek, imge aynasını bulandıran soluk gibidir. Bu soluk hohlama biçimindedir. Her hohlayış bir yaştır. Büyümek, büyüleniştir. “Ben”in oluşması büyüler insanı.
Çocukluğa adanan her şeyde, anlaşılması güç bir büyüklük, bir enginlik var. Ve ufuk imgesi yoğundur, çocuklukta. Gerçekle tanışma -çocukluktan kurtulma- bu ufka çöken karabuluttur. Ve çocuk aydınlığı sever. Çünkü sürekli ufuğu gözleme hevesi taşır. Çocuklukta görülen rüyalarda hep bu aydınlık ufuklar vardır. Ufukta kendini görür o. Anlamadan sever ufku.
Anlamak, çocukluktan kurtuluştur. “Kurtuluş,” büyük bunalımları, krizleri barındırır içinde.
Gençlik, bir bakıma büyülenme takvimidir. Büyümenin sınırı ölüm, bu takvimin son yaprağı yani...
Gençlik yaz sıcağına benzer, ateşlidir. Ateşi sonbahar yağmurları söndürür, olgunlaşma yağmurları.
Ha unutmadan; çocuk, uyku ve unutuştur. Uyku, dünyayı unutmak ve uyanmak, yeni bir anımsama.
Unutanlara selam, unutanlara sevgi.