Ankara’da bir kitabevi
Ankara’da bir kitapçı... Adı Fatih Yurdakul. Fatih Kitabevi, Ankara’nın gözde mekânlarından Ulus/Hamamönü mahallesinde. Kitapevinden çok, dost meclisini andırıyor. Gelenler, gidenler... Müşteri olarak gelenler aynı zamanda o mekânı paylaşan insanlar. Karnı aç olanlar, canı çay isteyenler oraya geliyor, gelebiliyor. Hemen her türlü kitap, özellikle de “Diriliş” ve “Edebiyat Dergisi” kitapları mutlaka bulunuyor. En amatöründen en profesyoneline kadar Anadolu’nun dört bir tarafında çıkan edebiyat dergilerini de gene orada bulabiliyorsunuz. Fatih Kitabevi 1970’li yılların ortalarında kurulan meşhur Akabe Kitabevi’nin devamı olan bir yer.
Fatih Yurdakul’un Sezai Karakoç’la ve Nuri Pakdil’le yakın dostluğu var. Yurdakul’un kitapçılığa başlamasında önemli etkenlerden biri, “Saatçi Musa” diye bilinen Musa Çağıl. İzmir Caddesi’nde 6-7 metrekarelik bir mekân olan Musa Çağıl’ın dükkânının yarısı saat tezgâhından, yarısı da kitap raflarından oluşuyor. Pek çok kişi Sezai Karakoç ve Necip Fazıl’la ilk defa orada karşılaşırlar. O küçük mekân akşam saatlerinde toplantı yerine dönüşüyor, onlarca insan geliyor. O dönemde, özellikle Ankara’da sanat-edebiyat kaygısı taşıyan insanlar için gidilecek fazla bir yer de yok. Saatçi Musa’nın yeri gibi Fatih Kitabevi’ni de birçok şair ve yazar mekân edinmiş, birçok fikir hareketi orada filizlenmiş. Ve pek çoğuna Fatih Yurdakul tanıklık etmiş.
1975 yılında kitapçılığa başlayan Fatih Yurdakul o günleri şöyle anlatıyor: “Akabe Kitabevine önce meraklı gibi girip çıkmalarımız, sonra da müdavimi olmamız 1976 yılına rastlar. Yeni kurulan Mavera Dergisi ve dönemin önemli yazarları da mekânın vazgeçilmezleri. O sırada Akabe Kitabevi’ne Cahit Zarifoğlu vaziyet ediyordu. Erdem Beyazıt, Rasim Özdenören, Alaaddin Özdenören, Nazif Gürdoğan da bu kitabeviyle bizim dünyamıza girmişlerdi. Burada konuşulanlar, MTTB ile Akıncılar Derneği’nin gündeminden biraz daha farklıydı. Akabe, daha çok edebiyat dünyasının ihtiyaçlarını karşılamak üzere, salt bir mahalde bir beldede bir yayınevi, bir kitabevi olsun diye ortaya çıkmış değildi. ‘Türkiye geneline kitabevleri açacağız, açtıracağız, bu işi bir kültür hareketi olarak başlatıyoruz’ demişlerdi. Nitekim üç-dört yıl içinde Türkiye’nin dört bir yanında Akabe Kitabevi veya Mavera Dergisi desteğiyle oluşan 120’nin üzerinde kitabevi oluştu. Bu olağanüstü bir durumdu. Tabii Akabe çevresinin, şimdiki okuryazar geçinenlerle kıyaslanamayacak kadar entelektüel, aynı zamanda gözünü budaktan sakınmayacak aksiyonerlikleri vardı. Bir davaları vardı ve sadece entelektüalizm değildi meseleleri. Mavera’nın satışı yedi bin adede çıkmıştı ki bu bir edebiyat dergisi için bugün bile çok çok iyi bir tirajdır. Mavera; edebiyat, siyaset ve düşünceyi bir araya getiriyordu. Nitekim o ekip uzun süreli Afganistan gezileri yapmıştı mesela. Salt edebiyat yapalım derdinde değillerdi. Ahmet Beyazıt, Yücel Çakmaklı, Şenol Demiröz gibi ekibin diğer elemanları film, sinema boyutunu ciddiyetle üstlenmişlerdi. Çok ciddi bir siyasi hareket noktasına doğru gidiyordu. Birden yayınevini ve dergiyi İstanbul’a götürdüler ve işler ciddi bir sekteye uğradı. Mavera ekibi aynı zamanda o yıllarda çıkan Yeni Devir gazetesinin de yazarlarıydı. Yeni Devir bu heyecanın yaşandığı başka bir mekân olarak yayın hayatını sürdürüyordu. Bizim kesimin gazete okumasını Yeni Devir sağlamıştır.”
Fatih Yurdakul bu dönemin, kendi kişisel tarihi ve kurduğu kitabeviyle 80’li yıllardaki devamı olur. 1982 yılına kadar ufak tefek kitabevleri açıp kapatan, sırt çantasıyla ‘Diriliş’, ‘Yeryüzü’ ve ‘Dergâh’ yayınlarının kitaplarını satan Yurdakul, 1982 yılında Akabe’nin devamı niteliğinde olan Fatih Kitabevi’ni Zafer Çarşısı’nda açar. Edebiyatımızın önemli simaları aynı zamanda kitapevinin müşterileridir. Akşam saatlerinde öğrencilerin, yazar çizerlerin, edebiyatçıların bir araya geldiği önemli bir mekân olmuştur. Turan Koç, Arif Ay, Ramazan Dikmen, Yusuf Ziya Cömert, Ahmet Şirin gibi edebiyatçılar vazgeçilmez simalardır. Edebiyat ve düşünce adamları için önemli, canlı bir merkezdir artık.
Fatih Yurdakul, şimdi Hamamönü’ndeki mekânında aynı heyecanla kitapçılık yapmaya, muhabbete devam ediyor. Kitabevinde olmazsa olmaz üç şey var: Necip Fazıl, Sezai Karakoç ve Nuri Pakdil kitapları. Bu kitaplar her hal ve şartta bulunur ve bunlar kitapevinin adeta demirbaşlarıdır. Bu yazarların külliyatına sahip olmak isteyenlerin Fatih Kitabevi’ne uğraması da kaçınılmazdır. Yazar çizerlerin dışında politika dünyasının birtakım simaları, üniversite mensupları yalnızca kitap almak için değil, tanımak, tanışmak, dinlemek adına da kitabevini ziyaret ediyorlar.
Sözü Fatih Yurdakul’a bırakıyorum: “Şimdi edebiyatçılar da siyasetçiler de daha dar bir alanda hareket ediyorlar. Eskisine göre gündemleri daha sığ. Mücadele alanları daha fazla olduğu halde konformizmin tuzağına daha kolay düşülüyor. Şimdi pek çok yönden bir irtifa kaybı var. Biz bu işe başladığımızda ülke nüfusu 40 milyondu. Bir kitap 5 bin basılırdı. Şimdi 80 milyonuz, bir kitap bin adet basılıyor. Toplumun kendisi bu olunca, toplumun üstünde, önünde olduğunu düşünen bürokrat, siyasetçi ve yazarlar da kendilerini bir yerlerde göstermek derdinde. Meseleleri azalmış durumda.”