Almanya notları
Ben de bir Almancı çocuğuyum. Babamın 70’li yıllarda -çocukluk yıllarım- iki sene kadar süren Almanya macerası var. İyi kötü banoflarını, çikolatalarını, Türklerin maceralarını bilirim. Amcam, dayım, bir kardeşim hala Hamburg’ta, Münih’te, Berlin’de. Kardeşimin olağanüstü Almanya hikayeleri var bir gün anlatırım, nasipse.
***
O günler geride kaldı. Şimdi o topraklarda bilmem kaçıncı kuşak yaşıyor. Her bir kuşağın ayrı hikayesi var.
Milli görüş okullarından, Alperen ocaklarına, Diyanet’in organizasyonlarından Süleymancıların mescitlerine kadar bir küçük Türkiye kurulmuş oralarda. Milyonlarca işçinin yanı sıra pek çok girişimci, sanayici, akademisyen de faaliyet gösteriyor Almanya topraklarında.
Her yerde Türk restoranları.
Velhasıl ‘yeni Türkiye’ oluyor da ‘yeni Almanya’ niye olmasın?
***
Almanya demek çalışanların ülkesi demek. İşçilerin, fabrikaların, güzel evlerin, yeşil sahaların ülkesi. Hayat düzenli, trafik düzenli, tebessümler vakitlere ayarlı.
Almanya demek biraz da otomobil demek. Otomobili bu kadar seven dünyada başka bir millet var mı bilmiyorum. Bir de sabah kahvesini. Malum, dünyanın en çok bilinen/tanınan otomobillerini onlar üretiyor. Bir de o markaların sahipleri devlet kadar güçlüler. Alman devletine vergi paketinden tutun da hız sınırına kadar her mevzuda tahakkümleri var. Almanya’da otobanda bir sınır yok, basıp gidin 400 km ile… Ben de Almanlardaki o otomobil hazzını anlamaya çalışıyorum bir taraftan. Ulaştığım sonuç şu: 500 beygirlik bir araba, kendi ülkesinde tam gaz gidemiyorsa dünyaya nasıl seslenecek, nasıl girecek dünya pazarına? ‘İşte bizim arabamız bu’ mesajı veriyorlar dünyaya. Alman otomobil tutkunu ise varoluşunu onunla gerçekleştiriyor.
***
Mutlu gözüküyorlar. Kızları güzel, oğlanları sarışın. Parklarda, yollarda pek az çocuk var. Domuza bayılıyorlar. Ucuz bir de. Bizimkilerin ise kırmızı çizgisi domuz. Ateistimiz bile dokunmuyor domuz etine. Gerçi dünya domuz ihtiyacının çoğunu Almanya değil Danimarka gerçekleştiriyormuş, bu bilgiyi de orada öğrendim. Domuz çiftlikleri, domuz tarlaları şampiyonu Danimarka. Danimarka otobanları, Almanya Danimarka yolları domuz tırlarıyla dolup taşıyor.
***
Sosyal devlet dedikleri şey neyse birazcık var orada. Kurumlar oturmuş, imar planları her ay değişmiyor. Ha, şunu söylememiz lazım, yolda kaza yapan bir Alman devletten yardım istiyor, insandan değil. İnsana güvenmiyor, devlete inanıyor. Devlet de bana mısın demiyor, koşturuyor her yere. Dilencileri var, bizimkilere benzemiyor. Şarkı söyleyerek, bir gösteri içinde dileniyorlar. Alacakları parayı hak etmeleri gerekiyor. Kırmızı tuğlalı evleri çok estetik. Dilleri zor, caddeleri temiz, meydanları güzel, hayat pahalı. Alman kafası mekanik. Otomobile ayarlı kafalar. Otomobil gibi çalışıyor.
Çok göçmeni var. Balkanlardan, İran’dan, Orta Doğu ve Uzak Asya’dan… Türkler var güçlü, gariban, Türkiye sevdalısı, evlerindeki antenler Çankırı’ya, Edirne’ye, Erzincan’a dönük.
***
Almanlık diye bir şey var. Alman milleti, Alman devleti var ve bir millet olduğunu, bir devlet olduğunu hissediyorsunuz. Dilini, felsefesini, kültürünü, dünya diline, dünya felsefesine dönüştürmüşler.
Tabii 85 milyonluk Almanya, long story… Eyaletleri var, doğusu batısı var. Futbolu, iyi futbolcuları var. Birası var. Evangalistlerin bölgesi var, Amerikan üsleri, Yahudisi, yabancı düşmanlığı, Türkiye karşıtlığı, Bremen mızıkacıları var. İmmanuel Kant’ı, Arthur Schopenhauer’i, Beethoven’i, Goethe’si var. Almanya diye bir ülke var, Almanlık diye bir şey var.
Son bir not: Bir Almanla tanıştığınızda “nerelisiniz” ya da “ne iş yapıyorsunuz” diye sormaz. “Çalışıyor musunuz” diye sorar. Unvanınız münvanınız demez. Bu bilgi de nerede, ne şekilde işinize yarar bilmiyorum.