Allah’ım neydi günahım?
Eskiden öyle miydi canım, komşularımızla sadece mangal keyfinin kimin bahçesinde yapılacağı üzerine tartışırdık. Şimdi hayatın piknikten ibaret olmadığını hatırlatıyor tüm toplantılar, tartışmalar…
Salgınlar kovidler kaplamış memleketin, dünyanın dört bir yanını ama bitmez tartışmalar, toplantılar....
İşte yeni bir apartman toplantısı.
Mangal yok orta yerde, peki ne var? Bir “Karar Defteri.”
Yöneticimiz Keriman Hanım açtı defteri ortadan ikiye; “Tartışma başlasın!” dedi. Şaka gibi.
“Apartman sakini” diye bir şey var, ilk defa bir kavramın yerli yerinde ve bir cümle içinde on altı sefer kullanıldığına şahit oldum.
“Sağdan itibaren bir tanışsak olmaz mı?” dedim, sıra bana gelince. Bu teklif üstüne bir-iki badem bıyıklı abinin birbirlerine yan yan baktıkları gözümden kaçmadı değil.
* * *
Üç üst düzey bürokrat, iki alt düzey bürokrat, beş üst düzey bürokrat emeklisi, bir albay emeklisi, bir üniversite hocası, bir İngilizce öğretmeni, bir bankacı, dört esnaf, bir kısmı teyze epeyce kadın, iki öğrenci evi temsilcisi, bir Ak Parti sempatizanı, iki Tayyip Erdoğan muarızı, bir tarikat ehli, üç mü deyim beş mi kestiremedim değişik cemaat mensubu, iki de kripto Fethullahçı.
Tam anlamıyla bir “apartman koalisyonu” var önünüzde.
“Kesin inançlı” bir apartman sakini bir yerden dalış yaptı. Sözleri çok net. İnanıyor üstelik anlattıklarına. “Ulan” dedim kendi kendime, “Herif bu gücü nerden alıyor?” Yanımda oturan albay emeklisinin kulağına eğilerek sordum: “Paşam bu arkadaş da paşa mı, sizin gibi?” Eleman öyle bir bakış fırlattı ki tırstım, yalan yok.
Tam o sırada arka taraftan bir sakin, “Sen paşa mısın?” diye bağırmaya başlamaz mı karşısında durana. Dondum kaldım. Öbür tuhaf adamlar da dondu kaldı. Sonradan öğrendim ki bağıran adamın sekiz dairesi var, arsa sahibi. Bir de apartman görevlisi var, hiç beklemezdim, elemanın en büyük destekçisi o.
Ne kadar yönetici olmaya hevesli adam varmış Allah’ım! Öğretmen, memur emeklisi, emekli albay ve çok ses çıkaran bir kadın, şampiyonluk yarışındalar.
Bir de üniversitede hoca olduğunu iddia eden bir bey vardı. Bu arkadaş başta sakin sakin dururken, kükredi birden bizim albay gibi: “Benim dışımda kimse yönetici olamaz burada!”
Kısa bir sessizlik…
“Anlat ve beni ikna et!” dedi albay. Herkes sustu.
Hoca konuşmaya başladı; “Birinci sorun aidat arkadaşlar. Tahttan indirin beni alamazsam aidatı ama tahsilat yapamadığım evi de başına yıkarım!”
Allah’ım, neydi günahım?
Aidat meselesi üzerine düşünceye dalıyorum. Biz Türkler karın tokluğunu, sırt pekliğini severiz. Zihnimiz rahat, yatağımız sıcak olsun isteriz. Aidat o yüzden önemli. Aidatını ödemeyen büfeci sakin sigaya çekildi ve vergisini ödemeyen esnaf muamelesi gördü on dakika boyunca.
Mühendis Altan Abi tüm mühendislik birikimini cömertçe biz apartman sakinlerinin hizmetimize sunarken; “Çatı ve çevre düzenlemesi çok önemli.” diye başlayan konuşmasını kırk dakika boyunca sürdürdü. Gerçekten orada anladım, çatı önemli.
“Sitenin çevre düzenlemesi hiç bitmez, çevre demek masraf demek, belediye yapsın.” dedi, bir kadın. Öbür kadın, “Çiçeği böceği bırakın da biraz sebze ekelim” şeklinde bir katkı sağladı tartışmaya.
Salgından sonra baksak o işlere diye ses çıkaran biri vardı, kimdi anlayamadım. Toplantı boyunca o sesi bir daha duymadım zaten.
Bürokrat, kentli apartman sakini söz aldı bir ara, en büyük problem dış kapının açık olmasıymış. Site dışından gelecek her türlü yabancıya karşıymış. Dilenciye de karşıymış. “Kovid movit diyorlar bir de, hepsi oyun, hepsi oyun” diyerek bitirdi sözünü.
“Gerçekten oyun mu?” diye soran bir arkadaş da susturuldu hemen, “biz burada pandemi toplantısı yapmıyoruz” denilerek.
Kadının biri de misafir araçlarına takmıştı kafayı.
Bir ara da mevzudan kopan Şahin ve Selim beyler Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli diye başlayan konuşmalarını Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’le noktaladılar.
Az daha unutuyordum; “Ankara’nın yarısını tanırım, öbür yarısı da beni!” dedi üniversite hocası.
Hemen solumda iki kişi fısıldaşarak konuşuyor; sonra anladım, biri öbürüne “FETÖ, Allah’ın Türk milletine büyük imtihanı!” diyordu. Öbürü de başıyla onaylıyor ve “Allah gözümüze baktı” diyordu. Benim aklıma da Nazım’ın mısraları geliyor: “Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa!”
Yerimiz bitti, yüreğimiz tükendi, toplantı bitmedi.
Mutlu pazarlar.