Sezai Karakoç’un Hatıralar’ından Necip Fazıl’a ateş edenlere…
Sezai Karakoç’un Hatıralar’ı kitap olarak basıldıktan sonra özellikle Necip Fazıl’la ilgili yazdıklarının, kanaatimce kasten ya eksik veya aleyhte, hatta yer yer dindarlara ve dine yönelik bir saldırı bahanesi olarak kullanıldığını görmekteyim. Öncelikle şunu belirteyim, tüm hatıralar özneldir, duygusallık içerir, tartışmaya açıktır ve hayatın daima görünmeyen bir ‘arka yüz’ü vardır. Dolayısıyla hatıralara dayanarak bir kişiyi, -bir zümreyi- yargılamak da yüceltmek de doğru değil.
Amacım, Karakoç’un Hatıralar’ı vesilesiyle bir tartışmaya kapı aralamak değil, sığ ve tarafgir okumadan uzak kalarak bazı eksik veya yanlışlıklara işaret etmek.
Evvelâ şunu söyleyeyim, Karakoç’un hatıralarını yazma sebeplerinden biri, bazı yanlışları düzeltmektir (Hatıralar, I: 17). Bu yanlışlardan bazıları da Necip Fazıl’la ilgilidir. Meselâ kimileri onun “liseyi bitirince İstanbul’a gelip Necip Fazıl’ın yanına girdiği[n]i ve 13 yıl yanından hiç ayrılmadığını”, kimileri de “bursları[n]a ve müfettiş muavini iken yevmiyeleri[n]e” Üstad’ın el koyduğunu yazmıştır. Şair bunları, “Asılsız sözler” diyerek yalanlıyor (Hatıralar, I: 21). Ancak bir iki defa çok sıkıştığında, bonosuna kefil olduğunu, bunların kimisini ödediğini kimisini de imkansızlığından dolayı ödeyemediğini, bunu “bilerek, isteyerek” (Hatıralar, I: 21) yapmadığını da belirtir.
Parayla ilgili olarak, kimilerinin görmezden geldiği şu hadise de Hatıralar’da vardır: 1954’te N. Fazıl, Ankara’da Büyük Doğu afişlerinin ilan tahtalarına asılması işini Karakoç ve bir arkadaşına verir. Afişleri asılır. İlân parasını da bir arkadaşı verir. Karakoç yazıyor: “Necip Fazıl Bey, para vermediğini unutmamış. Bir yıl sonra çıkarıp verdi.” (Hatıralar, I: 446). Burayı da görmek lâzım. Öyle bazı satırları görüp bazılarını atlamak olmaz!..
Bir başka hatıra: Bir gün Kısakürek, Osman Yüksel’den para ister. O sırada bir dilenci gelir. Üstad, elini cebine atar, cebinde kalan son 2.5 liralığı çıkarıp verir ve “Osman bir 2.5 lira vardı o da gitti.” (Hatıralar, I: 452) der. Bu da var Hatıralar’da.
Bir başka hatıra: Kısakürek’in bazı senetlerine Karakoç imza atmıştır. Ama ödeme günü geldiğinde durumu Üstad’a mektupla bildirdiğini, ondan hemen cevap geldiğini, özür dileyerek, hemen ödeyeceğini yazdığını nakletmektedir. Cemal Süreya bu kefalet meselesini “abartarak ve çığırından çıkararak” Karakoç’un burslarını Necip Fazıl’a verdiğini ve bu yüzden aç kaldığını yazmıştır (Hatıralar, I: 463-464). Bu gibi eksik ve saptırmalara karşı Karakoç’un şu satırlarını da ekleyeyim:
“Necip Fazıl Bey, bir tek gün bile biz öğrenciyken bizden para istememiştir. Bursumdan bir şey vermem asla söz konusu olmamıştır. Sadece anlattığım şekilde banka kefaleti söz konusu olmuştur ki, onu da kendisi ödemiştir. Ve yine belirtmeye gerek yoktur ki, kendisini ziyaretimizde gerek otelde gerek kahvelerdeki oturmalarda bütün paraları, hep kendisi ödemiştir. Lokantaya gitmelerimizde de hep Üstad ödemiştir.” (Hatıralar, I: 464)
Yerim müsait olmadığı için bu yazımda önce, eksik nakledilenlere işaret etmek istedim. Tekrar edeyim, amacım Kısakürek’i savunmak değil! Hatıralar’da birtakım satırları görüp bazı satırları görmemenin, bunu dindarlara veya bir başka camiaya karşı kullanmanın, bir şahsı tek kalemde kötülemenin veya yüceltmenin doğru olmadığını belirtmek!
Haa Karakoç’un Üstad’a karşı kırgınlıkları yok mudur? Vardır elbette, insan insana kırılabilir, gönül koyabilir. Hatıralar’ında bunları da anlatmış. Onlara da gelecek yazımda değineceğim. Ama şair Hatıralar’ında müeddep bir dili daima korumuştur. Söz konusu eseri kendilerine siper edip, sadece işine gelenleri alarak Karakoç’a, Necip Fazıl’a, dine ve dindar zümreye ateş etmek hiç doğru değil!..