İçimizdeki Mr. Hyde

Yunus Emre’nin 'Bir ben vardır bende benden içerü' dediği gibi insanın doğasında temel olarak iki ana eğilim, iki ‘ben’ var galiba.

Tüm varlıklar Habil’le Kabil arasında gidip geliyor, kimi Habil’e sığınıyor, kimi Kabil’e savruluyor. Zerdüştlükteki Ehrimen ile Hürmüz gibi. Cevherimizde bir iyilik, doğruluk, güzellik genleri var; -Zerdüştlükte buna ‘spenta manyu’ diyorlar- bir de ‘angra manyu’ adını verdikleri kötülüğe eğilimli doğamız. İnsan -ki İslam inancına göre ‘zübde-i âlem’ ve ‘Merdüm-i dide-i ekvân’dır (âlemin ve tüm yaratılmış varlıkların gözbebeğidir)- iyilik ve güzellik üzre yaratılmıştır. Lâkin yaratılışın bir köşesine gizlenmiş olan ruh-ı Kabil ya da Ehrimen de türlü şekil, renk ve seslerle daima insanın karşısına çıkacak, onu kendi safına çekmek isteyecektir. İrade, bu birbirine zıt iki güç arasında salınıp durur. Sartre’ın ‘Bulantı’sının temel sebebi bence işte tam da bu: Evrenin karanlıklarına sinmiş Ehrimen! Sisyphos’un yazgısı da bu değil mi? Hayat, onun yüklenmeye mecbur kaldığı bir kaya değil mi? Kayayı -hayatı- çıkarmaya çalıştığı zirve, Hürmüz’ün kanatlarının altı, saf iyilik!.. Ama tam çıkardım derken, Nemesis eteklerinden çeker de onu aşağılara -Ehrimen’in kucağına belki de- savuruverir! İn çık, in çık… Yaşamak bundan ibaret. Sisyphos’un kaderi, insanlığın kaderi. O hâlde hayat ‘saçma’dır. Sartre da, Camus de, Beckett de hayatı hep bu cephesiyle, ‘saçma/ absürd’ yönüyle gördü temelde. Bir yanda insanı ‘zübde-i âlem” gören bir anlayış, diğer yanda hayatı, tüm varlığı ‘absürd’ gören bir felsefe. Sisyphos’ta insan, bu saçma hayatı yaşamaya mahkûm edilmiş bir varlıktır, seçme hakkı yoktur. Ama ben inanmam bu mutlak mahkûmiyete; dünyayı ‘absürd bir hücre’ gibi gören anlayışa. Seçtiklerimizdir bizi Kabil ya da Habil yapan. Ama böyledir işte tıpkı Dostoyevski’nin “Yeraltından Notlar”ında savunduğu gibi irade bile bile ‘kötü’yü seçebilir, insan sonunu bile bile kendini Ehrimen’in kollarına atabilir.

İnsan nisyan ile maluldür (İnsan unutma hastalıklıdır) derler ya, bence hayır! Mazi kaderdir ve bu kader/ mazi bizi ölünceye kadar takip eder; hatta öldükten sonra bile ardımızda izi kalacaktır. Dorian Gray’ın portresi, onun tüm yaptıklarını kaydeden bir hafıza, bir ayna, bir vicdan değil de nedir! Küçücük bir kıvılcım, bilinçaltına ittiğimiz, nisyan köşesine attığımız bir yangını hatırlatmaya yeter. O portre de bir aynadır, insana yaptıklarını hatırlatan bir ayna. Bulantı bundan olsa gerek. Camus’nün “Düşüş”ündeki kahramanı huzursuz eden de suçunu hatırlaması ve sert de olsa gerçek zemine düşüşü değil mi? İçimizdeki Hürmüz, bize yaptıklarımızı hatırlatan, bizi uyaran sestir. Asla kısamayacağımız, susturmayacağımız ses! Dorian Gray’ın portesi de o sesti. Gray, onu susturarak, varlığını susturdu aslında.

Ah nereden nereye gidiyor insan!.. Kendini yazının akıntısına bırakınca, bilinç küçük bir dalga gibi oradan oraya çarpıp duruyor, denizin üstünde uçarı bir çocuk misali oynaşıyor sanki. Gözlerinizi yumup kendinizi çağrışımların akıntısına bırakıyorsunuz, kimler, neler penceresini açıp gül atmıyor ki size!

Bütün bunlar bir çağrışımın eseri. Nereden mi aklıma geldi? Ece Ayhan’da çok rastlardım. Mr. Hyde’lıklardan bahsederdi yazılarında sık sık. Bu da ne derdim. O merakla Robert Louıs Stevenson’un “Dr. Jekyll ile Bay Hyde’ın Tuhaf Hikâyesi”ni (Karbon Kitaplar, Çev. Ayşenur Buğalı, 2019) okudum. Buldum sonunda. Ah Dr. Jekyll! İcat ettiği o ilaçla insanın içinde bastırdığı o kötü ben’i hem de bedenen ortaya çıkarıveriyor. Mr. Hyde o işte: Her insanın içinde filizlenmeye de müsait Ehrimen ya da Kabil. Ama dikkat edin, Mr. Hyde kendine uygun bir zemin bulup ortaya çıktığında ruhunuza tamamen egemen olabilir. Göndermek isteseniz de gitmeyebilir. Dr. Jekyll gibi ipin ucunu elinizden kaçırabilirsiniz…

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.