Elias Canetti hayat, ölüm, iktidar ve körleşme
Bu, artık Elias Canetti’nin dediği üzere sadece hayatta kalma hakkı olmaktan çıkmış, güç hırsına ve zafer hazzına dönüşmüştür. Galip gelerek hayatta kalmanın tadını alan kişi, artık gücün ve zaferin hazzına kapılır. Canetti’nin deyişiyle; “Hayatta kalmaktan aldığı zevk, gücünün çoğalışı oranında artar; gücü tutkusuna boyun eğmesini olanaklı kılar” (Sözcüklerin Bilinci, Çev. Ahmet Cemal, Sel Yay., 2017, s. 43).
Bu haz ve hırs, sonra öyle büyür ki, komutan ayakta kalabilmek ve tek adam olabilmek için buyruğundakileri dahi savaşçı kitlelere dönüştürür. Başkalarının ölümü, onun hayatta kalması içindir. Afrika’daki kimi topluluklarda bu iktidar ve tek adam olma tutkusu, kralların kendi çevresini dahi tehdit olarak algılayıp erkek çocuk sahibi olmayı yasaklamasına kadar varmıştır. Canetti’nin deyişiyle bu tam anlamıyla bir körleşme ve yalnızlaşmadır…
Oysa iktidar, ancak sultana tâbi bir halkın bulunmasıyla değer kazanır. Nitekim Yunus Emre, bu gerçeği şöyle ifade ediyor:
“Kul pâdişâhsız olmaz pâdişâh kulsuz degül
Pâdişâhı kim bileydi kul itmese yort savul”
Evet halk padişahsız, padişah da halksız olmaz. İktidar, ancak bu iki unsurla; hatta halkın “çekilin yoldan padişah geliyor” demesi; padişahın padişahlığını kabul, tasdik ve ilan etmesiyle meşruiyet kazanır.
“Sözcüklerin Bilinci” adlı kitabındaki “Güç ve Hayatta Kalmak” başlıklı yazısında Canetti, tam da bu konuyu işler ve ibretamiz bir örnek verir. Şöyle:
14. yüzyılda Delhi Sultanı Muhammed Tuğlak, sarayının duvarından kendisine sürekli hakaret ve küfür içeren mektupların atılması üzerine şehirdeki tüm evleri satın alıp halkın şehri terk etmesini ister. Gitmeyen bir iki kişiyi de sürükleyip parçalayarak şehrin dışına atar. Delhi tamamen boşalır. Bir gece sultan bomboş şehre baktıktan sonra; “Şimdi artık içim rahat ve öfkem yatıştı” der. Bu cümle, insandaki iktidar hırsının; hayatta kalan tek insan olma içgüdüsünün körleşme boyutuna kadar varabildiğini gösterir. Sonradan sultan, halka Delhi’ye dönmesi için yazılı haber gönderse de -Yunus’un “Kul pâdişahsız olmaz pâdişâh kulsuz değil” mısraını idrak etmiş olmalı- çok az kişi dönmüş, şehir uzun süre boş kalmıştır.
İşte böyle, hayatta kalma içgüdüsü zamanla büyük bir hırsa dönüşebiliyor…
Ama hayır!.. Gelenek; o büyük tecrübe, ezele kadar uzayan zaman koridorundan bize fısıldıyor. Diyor ki;
“Bâkî gider endîşe-i dünyâyı gönülden
Değmez bu kadar rağbete bu menzil-i fâni”
İsmet Özel asırlar sonra “Yıkılma Sakın”da “yaşamak/ bizimçün dokunaklı bir şarkı değil ki” mısralarıyla Bakî’nin bilge sesine eklenir. “Yaşamak, bizimçün dokunaklı bir şarkı” olsaydı yıkılır mıydık? Yıkılırdık evet! Tıpkı Canetti’nin anlattığı gibi iktidar hırsı, tabiî olan yaşama hakkını zulme dönüştürür, körleşir ve yalnızlaşırdık.
Bu haftanın kitabı Elias Canetti’nin “Sözcüklerin Bilinci” olsun, sonra da “Körleşme”. Evet J. Isaacs’ın dediği gibi “Yüzyılımızın en büyük romanlarından” biridir “Körleşme”!