Batılılaşma bir iffet ya da cinsel özgürlük meselesi mi?..

Türk edebiyatında Doğu-Batı sorunu, özellikle 1908’den sonra uzun bir dönem genelde bir ‘iffet’ meselesi olarak sunulur. Bu ahlâkî bakış açısının ilk örneklerinden biri Ahmet Midhat Efendi’nin “Jön Türk” adlı romanıdır. Romanın alafranga tipi Ceylan, Batılı hayata, özellikle feminist düşüncelere kapılarak, iffetini yitiren Türk kadınının herhâlde edebiyatımızdaki ilk örneklerinden biridir. Romanda, feminist düşünceleri yer yer açıkça eleştirdiğine bakılırsa, belli ki Hâce-i evvel de Batı’dan gelen bu tür düşüncelerin Türk kadınının iffetini kirleteceğinden endişe ediyordu.  Sonra benzer muhafazakâr ahlâkî bakış, başka yazarlarca da sürdürüldü. Meselâ “Kiralık Konak”taki Seniha, Ercümend Ekrem Talu’nun “Asrîler”indeki Süveyda ve Süheylâ, “Yaprak Dökümü”ndeki Leylâ, Türk romanında Ceylan’ın uzantısı olarak arz-ı endam ettiler… Tabii Peyami Safa’nın “Sözde Kızlar”ını ve Yakup Kadri’nin Sodom ve Gomore”sini de unutmamak lâzım!.. Batılılaşmanın iffet ve düşme hikâyeleriyle anlatılması şüphesiz Cumhuriyet dönemindeki muhafazakâr yazarların da dayandığı ana söylemlerden biriydi. Meselâ Necip Fazıl üç nesli üç katlı ahşap evle sembolize ettiği “Muhasebe” şiirinde, üst katı bozulmayan ve yaşlanan nesle ayırır. Eldeki tespih, dini hassasiyete, ağlama ise yıkılmaya işaret eder. Şema, “Kiralık Konak”ın şemasıyla hemen hemen aynıdır. Orta katta “Mavs oynayan” anne ve âşıkları! Alt katta kız kardeş ve “Tamtamda çığlıkları” (Çile, 2003, s. 403). Ve sonra şu mısra ile konuyu kadının iffetine getirir: 

“Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş” (s. 403) 

Bu örnekler, Türk yazar ve şairlerinin alafrangalığı ya da Batılılaşmayı genelde uzun süre bir ahlâkî sorun olarak gördüğü, alafranga kadın tipleriyle de konuyu iffetini yitirme, kirlenme veya düşme olarak dramatize ettiğini gösteriyor… Nitekim Nurdan Gürbilek de aynı kanaatte. Avrupa’yla ilişkinin, Tanzimat’tan bu yana başka yazarlarca da bir aşk, bir baştan çıkarma -hatta çıkarılma- ve ihanet öyküsü olarak kurgulandığını söylüyor (Mağdurun Dili, Metis, 2018, s. 88). Doğru! Türk edebiyatında Avrupa genelde kadını veya erkeği baştan çıkaran bir şuh!.. 

Bu noktada sözü Nurdan Gürbilek’in “Mağdurun Dili” adlı kitabından hareketle Cemil Meriç’e getireceğim. Gürbilek’in eserindeki “Mağdurun dili” başlıklı bölümde Cemil Meriç’le ilgili ilginç ve çok önemli tespit-tahliller var. Yazarın tespitlerinden biri, Meriç’in de Doğu-Batı sorununda sözünü ettiğim söylemi sürdürdüğü, konuya bir iffet, bir baştan çıkarma-çıkarılma olarak yaklaştığı şeklindedir. Nitekim Meriç, kimi yazılarında Avrupa’yı Osmanlı’yı “memnu meyve”leriyle baştan çıkaran Havva’ya, bir şuh kadına benzetir. Ona göre Avrupa, Osmanlı’yı cenk meydanlarında değil, yatak odalarında mağlup etmiştir. Bu itibarla Tanzimat bir “ilk günah”tır (Mağdurun Dili, s. 89). Şimdi hatırlayın! Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Mürebbiye”sinde de Osmanlıyı baştan çıkaran Matmazel Angel adında bir şuh Avrupalı değil midir?..  

Türk edebiyatında Batılılaşmaya karşı gösterilen, “ahlâk-iffet ve namus”a dayalı bu söylem, bir dönem muhafazakâr sinemanın, hidayet romanlarının ve çeşitli şiirlerin de egemen diliydi.  Bugün edebiyatta büyük oranda terk edildi, ama siyasal dilde kullanılıyor.  

İşin önemli tarafı, modernleşme ve ilerleme mücadelesinin karşı cephede de ‘kadın-erkek ilişkileri” veya “cinsel özgürlük” üzerinden yansıtılıyor olması. Popüler ve sığ bir yaklaşım bence bu!.. Çünkü Doğu-Batı, modernleşme veya ilerleme meselesi, sadece kadın-erkek ilişkilerinde özgürlük, iffet, baştan çıkarma-çıkarılma hikâyesi değil. Bence bu, basit ve bayatlamış bir ahlâkî retorik!  

Açıkçası “Kamusa uzanan el namusa” değil, daha derinlere zihnin kılcal damarlarına, düşünmeye, kültüre uzanıyor!

YORUMLAR (20)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
20 Yorum