Balzac’ın asıl gücü
Bazı romanlar vardır, entrikayla, şaşırtıcı, beklenmedik olaylarla çekerler okurları. Roman değil ama meselâ Ömer Seyfettin’in öyküleri böyledir. Düğüm atmada ve beklenmedik sonlar icat etmede ustadır Ömer Seyfettin. Okuru üzerinde bu türden olay örgüsü ile etki bırakır. “Vre”yi, “Kütük”ü, “Pembe İncili Kaftan”ı vb. hatırlayın. Yaşar Kemal’le Orhan Kemal de böyledir. En çok da Orhan Kemal, fakirliğin yarattığı çatışmaları ve dramatik gerilimi olabildiğince tırmandırır. Sabahattin Ali’nin öykülerinde de var bu.
Bir de tersi var: Olay, olabildiğince arka plâna atılmıştır bu tür romanlarda. Okuyucular, bunları okurken “Bundan sonra ne olacak?” diye merak etmez. Meselâ Abdülhak Şinasi Hisar’ın “Fahim Bey ve Biz”i, Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”, “Huzur” ve “Mahur Beste” gibi romanları… Bu romanlarda âdeta flaneur ya da bilge bir aylak gibi bence birer anti-kahraman olan Fahim Bey’in ya da Hayri İrdal’ın peşine takılır, hiçbir macera, entrika beklentisi olmaksızın hayatı ve dünyayı onlarla beraber seyredersiniz. Hisar’da da Tanpınar’da da sizi saran, insanı, toplumu, hayatı, faniliği, ölümü, zamanı, aşkı derinden kavrayan hikmetli cümlelerdir. Olayları unutur, hayatı kuşatan bu özlü cümlelerin peşine düşersiniz. İşte bu cümlelerde deha konuşur, tecrübeyi süzüp damıtarak dile sığdıran -ki oldukça zordur- deha! Bir eser kendini asıl bu altı çizilen cümlelerde gösterir…
Balzac’ın “Bir Havva Kızı”nı (Çev. Babür Kuzucuoğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., 2020) okurken bunları düşündüm. Olay örgüsüne bakarsak, 1830’lu yılların Fransa’sında edebî ve siyasî alanda yükselmek isteyen Raoul Nathan adlı ihtiraslı bir yazarın evli bir kadın olan Madam Felix de Vandenesse olan ilişkisini, dönemin aristokrat kesiminin evlerindeki baloları, eğlenceleri, tiyatroları, operaları; kısaca sanat, aristokrasi ve politika çevresindeki hayatı konu edinen bir hikâyedir bu. İkili oynayan bir âşık (Nathan), ona safça bağlanan asil bir kadın (Madam Felix) ve sonunda gerçeklerin ortaya çıkması. Salt bu açıdan bakılınca basit bir aşk hikâyesi!..
Ama hayır! Asıl Balzac, bu basit olay örgüsünde değildir!.. O olay örgüsünün arkasında bütün bir dönem, aristokrasisi, sanatçıları, politikacılarıyla âdeta resmigeçit yapar: Aşklar, kıskançlıklar, dedikodular, yükselme hırsları, politik çekişmeler, ayak oyunları, sanatçıların hayatları… Ama bir de olay akışı sürerken, dönemi ve insanları kuvvetle gözleyen bilge bir anlatıcı, tam da denk düştüğünde aşka, edebiyata, sanata, kadınlara, evliliğe dair şiir gibi cümleler söyler ve yorumlar yapar! İşte Balzac asıl o cümlelerde ve yorumlardadır. Kitabı okurken, Madam Vandenesse ile Raoul arasındaki ilişkiyi ya da Raoul’un düştüğü maddî sıkıntılardan nasıl kurtulacağını merak etmeyi unutur, o bilgece cümlelerin altını çizmeye koyulursunuz. Meselâ evliliğe, erkeklere ve kadınlara dair şu cümlelere bakar mısınız: “Evlenme çağına gelmiş birçok erkek manastırdan çıkmış, tepeden tırnağa sofu bir kızı, monden düşüncelerle yetişmiş bir kıza tercih eder.” (s. 15), “Erkekler ısrar etmekten bıkabilir ama kadınlar asla” (s. 29), “Aşk önü kesildikçe devleşir, her engel büyümesi için bir nedendir.” (s. 80)…
Bu cümle ihtirası ne güzel anlatıyor: “İhtiras ölüm gibidir, her şeye birden el koymak ister, hayatın bir adım ardından yürüdüğünü bilir.” (s. 68)
Şu cümle de sanat dünyasında bugün de devam eden kıskançlıkları özetliyor: “Edebiyat dünyasında işler böyle yürür işte. Herkes ancak kendinden aşağı olanı sever. Kim yükselme yolundaysa ona düşman olunur.” (s. 94)
Cins yazar böyle işte; öyle cümleler kurar ki tüm çağları ve insanları içerir!.. Okuduğumuzda evet deriz, hayat ve insan tam da böyle!.. Balzac, özelde geneli görebiliyordu.