Aklın denetleyemediği gizli yol!..
Akıl, her şeyi somut olarak idrak etmeyi, ölçmeyi, biçmeyi, programlamayı ve en önemlisi denetlemeyi ister. Yevgeni Zamyatin “Biz”de, Max Frisch de “Homo Faber”da tam da bu sorunu işler, hatta “Yeraltından Notlar”ın antikahramanı da akıl ve mantığa zıt hareketleriyle âdeta insanda akıl dışında bir mekanizma olduğunu ispatlar.
Akıl, ürettiği bilgi ve teknolojiyle hayatı kontrol etme amacında… Mümkün mü? Hayır! Zamyatin “Biz”de, Max Frisch “Homo Faber”da, Dostoyevski “Yeraltından Notlar”da, aklın, bilimin ve teknolojinin insanda -hayatta da- kontrol altına alamayacağı, hesaplayamayacağı, programlayamayacağı belirsiz noktalar olduğuna işaret ediyor.
Doğrusu modernizm ve onun yarattığı uygarlık, hatta devlet nizamı, akla uygun yasa ve kurallara tâbi olmayı gerekli görür. Bu açıdan bakılınca modern devlette de akıl, ürettiği yasalar ve teknolojiyle insanı ve hayatı denetlemeyi amaçlar. Zamyatin’in “Biz”inde bu çaba, çok açıktır. Ama her şeye rağmen insan, mekanik sistemin belirleyemediği ve engelleyemediği gizemli bir güçle kuşatmayı aşar, programlar ve hesaplar alt üst olur.
Modern uygarlık, vahşi kültür dediği tabiatı da terbiye etmek ister. Amacı doğadaki keyfiliği ortadan kaldırarak, ayrık otlarını temizlemek, bir tür ‘bahçe kültürü’ tesis etmektir. Denetleme burada da söz konusu. İnsan da tabiat gibi; onda da keyfilik, tabiri caizse aklın ayrık otu olarak gördüğü hâller var.
Peki nedir, insandaki bu denetlenemeyen, hesaplanamayan, tabiri caizse aklın ağından kaçan o büyük balık? Üstelik bu nasıl bir balık ki o çelik ağı paramparça edebiliyor?
Akıl, insandaki bu büyük balığa duygu dünyası, tutku, heyecan vb. adlar veriyor. Bunlar, aklın yüzkarası, çünkü denetleyemiyor, açıklayamıyor...
Zygmunt Bauman, “Parçalanmış Hayat” (Çev. İsmail Türkmen, Ayrıntı Yay., 2018) adlı kitabının “Birliktelik Biçimleri” başlıklı bölümünde hayattaki birliktelikleri ‘mobil birliktelik’, ‘ölçülü ve tavında birliktelik’, ‘âşikâr birliktelik’, ‘koyutlanmış birliktelik’ şeklinde gruplandırır. Bir istasyondaki, bir uçaktaki birliktelik mobil birlikteliktir, bir işyerindeki birliktelik ölçülü ve tavında birlikteliktir, bir futbol maçındaki, bir diskodaki birliktelik âşikâr birlikteliktir, uluslar, ırklar, cinsiyetler koyutlanmış birlikteliktir… Bunların hepsi, süreli, çoğu kez gayr-i ihtiyarî, anonim birliktelikler. Aklın ve modern devletin kurallarına uygun, akıl tarafından denetlenebilir nitelikte, sürekli değil.
Ama bunun dışında bir birliktelik hâli var ki, aklın denetlemesi, hesaplaması mümkün değil! Bauman, buna ‘için olmak’ der. İçin olmak, âniden, hesaplanmadan oluşan bir birliktelik hâlidir, aklın izah edemeyeceği ötekine adanma hâli, teslimiyet!.. Bauman, “İçin olma ilişkisine, Öteki’nin eşsizliğini korumak ve savunmak için girilir.” (s. 77) diyor. Aşk gibi. İşte böyle bir birliktelik biçiminde akıl mahkemesinin başkanı “neden?”, “niçin?” gibi sorulara cevap veremez. Bunlar; yani tutkular, duygular, heyecanlar modern medeniyetin istenmeyen ayrık otlarıdır.
O büyük balıklardan biri ne biliyor musunuz? Gözler!.. Gözler, ruhun aynası, insanın içindeki özelin dışa bakmasını sağlayan pencereler. Aklın ve medeniliğin kuralları, bu pencerelere ulaşamıyor, onları denetleyemiyor, hesaplayamıyor. Onlar, insanın içindeki tabii ve dizginlenemeyen arzuları, istekleri muhatabına esrarengiz biçimde iletme ve muhatabından da alma kabiliyetine sahip. Akıl, bu ‘gizli yol’a müdahale edemiyor.
Zamyatin’in “Biz”i, Max Frisch’in “Homo Faber”ı ve Dostoyevski’nin “Yeraltından Notları”nda o ‘gizli yol’dan bahsedilir. Neşet Ertaş, “Gönül Dağı” türküsünde “Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez/ Gönülden gönüle gider yol gizli gizli” der ya, o gizli yoldan bahsediyorum, aklın ve teknolojinin tespit edemediği, denetleyemediği gizli yol’dan…