İktidarda taziye bunalımı
Deyimi bile var; aşağı çarşıda söylediğine, yukarıda çarşıda kendin inanırsın.
İçişleri'nde söylenene, Cumhurbaşkanlığında inanılmıyorsa iktidar içinde güven bunalımı ayyuka çıkmış demektir; bir! Kim inanır, iki!
Soylu, İstiklal'deki terör saldırısını Kobani'ye dayandırmıştı.
Erdoğan'la Putin'in 2019 Soçi Mutabakatı'ndan beri de Kobani'den Rusya sorumluydu.
Saldırı talimatı oradansa; Soylu, niye Rusya'yı değil de ABD'yi suçluyordu?
Üstelik ABD'yle ipleri de bir hışımla kopardı; taziyelerini yırtıp attı, yüzlerine çarparak reddetti. İçişleri Bakanı'nın vereceği karar mıydı? Cumhurbaşkanı'nın bilgisi ve onayı olmuş muydu?
Hem Kobani, onlardan sorulduğuna göre; Rus Büyükelçiliğinin taziyesi ne olacaktı, kabul mü edilecekti?
İki güne kalmadan cevap geldi, Soylu'nun yüksek perdeden çıkışı ta Bali'den döndü.
Meğer Soylu, ayrı telden çalıyormuş.
Cumhurbaşkanı, aynı görüşte olsa G-20 Zirvesi'nde Biden'ın yüzüne dönüp bakmazdı. Oysa ABD Başkanı'nın taziye dileklerini, yüz yüze alıp kabul etti.
Erdoğan; Soylu'ya katılmadığı gibi, üstüne bir de ilanla teşekkür etti ABD'ye. Baş sağlığı dileyen ülkeler için yayınlamıştı. İlana, ABD bayrağını da birinci sıradan koydu.
Peki Rusya'nın taziyesi mi? O da Erdoğan nezdinde kabul gördü ki, teşekkür edilen ülkeler arasında Rus bayrağı da yer alıyordu.
Ortada büyük bir problem duruyor.
Teröristin tişörtündeki "New York" yazısından asıl katilin ABD olduğunu bulan iktidar medyası, kafasını kuma gömse de "Houston, they've a problem".
Öyle New York Times'ın rutin dilinden büyük anlamlar çıkararak, çok kızmış gibi yaparak, tepkileri bir gazete haberine yönlendirerek, yani cambaza baktırarak geçiştirilemeyecek bir problem.
Güvenlikten sorumlu siyasi yetkili, güven ve inandırıcılık sorunu yaşıyor ki anlatılanlar, kuşkuyla karşılandı.
Etrafta, şunları sorgulamayan kaç kişi görüyorsunuz:
Eğitimli, profesyonel bir teröristin aklı sonradan mı başına gelir, bombayı patlatıp geldiği yere döndükten sonra mı?
Kaçmaya hazırlanmadan mı gelir katliama?
Önce katliam yapıp sonra mı nasıl kaçacağını planlar?
Üç kez keşif çalışmasına gittiği İstiklal Caddesi'nin kameralarla gözetlenmediğini mi sanıyordu?
Taksiyle eve dönerken ne bekliyordu; yakalanamayacağını mı, izlenmeyeceğini mi?
Örgüt bile faili kaçıracağına mı, bir kattan ya da bir kanala atıp öldüreceğine mi bilahare karar veriyor. Nasıl yani?
Toplumda şüpheyle yaklaşılması, yetkililerin sözlerine güvenmekte ve inanmakta zorlanılması; tutarsızlıklardan...
İktidarda ağız ve tavır birliği sağlanamaması da tuzu, biberi...
Taziye bunalımı, daha derin bir güven bunalımının su yüzüne vurmuş hali değilse nedir şimdi?
TARIMDA MİLAT TARTIŞMASI
Tarım ve Orman Bakanı Kirişci, Edirne Tarım Sektörü Temsilcileri'nden sabır istedi.
Şöyle dedi:
"Siz söylemeden ben söyleyeyim. Gerek büyükbaşta gerek küçükbaşta bazı problemler olduğunu biliyorum. Ama ben göreve geleli 8 ayı biraz geçti, çocuk 9 ayda doğuyor, biliyorsunuz. Dolayısıyla biraz beklerseniz bunların hepsinin üstesinden geleceğiz."
Yeni gelen iktidarlara, vaatlerini hayata geçirmeleri için mühlet vermek, demokratik adetlerimizdendir.
Bakan Kirişçi de zaman tanınması talebinde haklı.
Yalnız, odada küçük bir fil dolaşıyor. Kendisi bakanlıkta yeni olsa da iktidarları yeni değil, 20 yıldır orada.
AK Parti, ülke tarihini kendisiyle başlatırken geçmiş iktidarları kötülüyor. Ondan önce taş üstüne taş koyan olmamış gibi.
Fakat bakanları, miladı şahıslarından başlatınca kendi iktidarlarının geçmişini kötü ve başarısız gösteriyor. İtiraf gibi olmuyor mu?
Soylu, İçişleri'ne gelişini milat sayıyordu mesela.
Ne yani AK Parti, tarımda da 19 yıl doğru dürüst hiçbir şey yapmadı mı? Boşa mı geçti?
Bu milat edebiyatı, AK Parti'ye yaramadı vesselam; giderek dolanıyor ayağına.