Erdoğan’ın adaylığına itiraz
Anayasa 101’e göre, bir kimse en fazla iki kere Cumhurbaşkanı seçilebiliyor. 116’ya göre de ikinci dönem bitmeden Meclis seçimi yenilerse, üçüncü kez aday olabiliyor.
Erdoğan’ın, erken seçim dışında Cumhurbaşkanlığına tekrar aday olup olamayacağı tartışması buradan çıkıyor.
“Yeni sistemde ilk dönemi, Erdoğan’ın ikinci kez adaylığına mani yok” diyenler bir tarafta...
“Anayasa açık, bundan sonrası için geçerlidir diye bir milat belirtilmiyor, eski dönem de sayılır” diyenler diğer tarafta...
Kılıçdaroğlu, tartışmayı anlamlı bulmadı. Çözüm için sandığı işaret etti.
“İsteyen tartışsın, biz tartışmayacağız” dediği için eleştiriliyor.
CHP olarak Erdoğan’ın adaylığına itiraz edip etmeyecekleri sorulunca şöyle dedi:
“Yok hayır. Net; aday olmak istiyorsa buyursun gelsin, millet herkesin boyunun ölçüsünü verecektir. Özel bir tartışma yapmayacağız. Bu tartışmalar artık geride kalmalı.”
Aynı görüşte olmayan ateşli muhalifleri kızdırdı bu sözler.
Ne demekmiş, Anayasa’ya aykırı bile olsa itiraz etmeyeceğini nasıl söylermiş ana muhalefet lideri!
Kılıçdaroğlu, Anayasa’yı bir kenara bırakmakla, hukuku hiçe saymakla suçlanıyor.
Kurallara uymayan, hukuku üstün tutmayan kanun uygulayıcı, ana muhalefet sanki.
Beğenmediği mahkeme kararlarını fiilen tanımama hakkını kendinde gören Kılıçdaroğlu olsa...
Anayasa’nın ‘bağlar’ dediği AYM, AİHM kararlarının bizi bağlamadığını söyleyen Kılıçdaroğlu olsa...
Hadi neyse, tepkilere hak verirsiniz de...
Fiili durum oluşturma, gerekirse yasaların, Anayasa’nın üstünde davranma gücünü kimin kullandığı ortada.
İddia makamı olan savcılıkla hakimlik yetkisi fiilen aynı elde toplandıysa mahkeme kurup kimi, kime şikayet edeceksiniz?
Ayrıca bugüne dek CHP’nin çıkardığı bütün sistem krizleri, AK Parti ve Erdoğan’a yaradı.
Şimdi ise CHP, Erdoğan’ın önüne hukuki engel çıkarmamaktan yana. O alışkanlığı, refleksi ya da ne derseniz, bırakıyor.
Siyaseti hukuk çıkmazına sürükleyen taraf, hep CHP olurdu. AK Parti de yargının karşısına millet iradesini çıkarırdı.
İlk kez tersi oluyor. Çözümü sandığa, milletin hakemliğine havale eden CHP.
Sonuç doğurmayacak bir çabayla CHP, yine yargıya başvursa daha mı iyi ederdi yani?
Erdoğan, sandıkta yenilemediği için yine yargıda engellenmek isteniyor mu görünseydi?
‘Güçleri yetse hakkını elinden alacaklar, bir defa daha mağdur edecekler’ propagandasıyla mı seçime girseydi?
Belli ki CHP, “biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük kardeşim, velhasıl onlar vurdu biz büyüdük kardeşim” dizeleriyle yarışmaya doydu.
Ne yani, doymasa mıydı?
İNSANİ SİYASET NİYE SÜRDÜRÜLEMESİN!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Emine Hanım’ın, Covid-19’u hafif geçiriyor olmaları sevindirici.
Sevindirici bir şey daha var. O da muhalefet liderlerinin geçmiş olsun dileklerine Erdoğan’ın, aynı nezaketle karşılık vermesi.
“Hain, terörist, düşman, Bay Kemal, Beyan Meral” dili, bir an için devre dışı kaldı. Siyaset güzelleşti, insanlığını hatırladı.
Liderlerin; can düşmanı hasım gibi değil, gayet medeni siyasi rakip ağzıyla konuşmaları toplumu da rahatlattı, nefes aldırdı.
Fakat bu rahatlama havası sürer mi, sürmez mi?
Yani ayrıştırıcı, kanlı bıçaklı nefret diline geri dönülecek mi, dönülmeyecek mi?
Umut ve beklentinin pek yüksek olduğu söylenemez, ki çok acı.
Güven ve inandırıcılığını yitiren siyasetin, onu tekrar inşa etmesi kolay olmuyor. Ama imkansız da değil.
Umarım, bu fırsat heba edilmez. Herkes, bari bundan sonra sorumluluğunu bilir.
Ayrıştırıcı, nefret körükleyen dil, Türkiye’ye kaybettirdiği gibi sahibine de kazandırmıyor. Artık anlaşılmış olsa gerek.
Medeni diyalog, siyasete ne kadar yakıştıysa öbür türlüsü de o kadar yakışmıyordu.
Güven artırıcı adımlarla desteklenirse geçici olmaz. Gercekten istenirse neden kalıcı olamasın!
Yeni, temiz sayfaya bir şans vermek, iktidarın elinde.