Suriyeliler “Türk” mü oldular?
Bu konunun bu atmosferde, yani seçimlere gidilirken ve 6’lı Masa’nın ortak metinleri oluşturulurken gündeme gelmesi tercih edilecek bir iş midir, ayrı konu, ama “Türkiye’n böyle bir meselesi var mıdır?” noktasında her zaman ele alınabilecek bir sorun olduğu kesindir.
Anayasa’daki “Türklük maddesinin değiştirilmesi” görüşünden bahsediyorum. Konu, DEVA Partisinin önerileri kapsamında, Babacan’ın katıldığı tv programında gündeme geldi. Hemen söyleyelim, ben 6’lı Masa’nın böyle bir gündemi olmadığını düşünüyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 66’ncı maddesi şöyle: “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.”
Bu, Cumhuriyet’in ilk yıllarından bu yana yürüyen “Türkleştirme” siyasetinin yansıması olarak Anayasa’ya girmiş bir yaklaşımdır. Farklı etnik aidiyetlerin varlığı da yok farz edilemediği için, buradaki “Türk” ifadesinin etnik bir tanımlama olmadığı, genel bir aidiyeti ifade ettiği görüşü savunulmuştur.
“Neden Türkleştirme siyaseti?” diye sorulursa, o da, Osmanlı’nın dağılma sürecinde farklı dini – etnik aidiyetler üzerinde yürütülen ayrılıkçı propagandanın etkisinin dikkate alınması ile ilgilidir.
Yani “Cumhuriyet döneminde herkese Türklük bilinci aşılanırsa, milli birlik temin edilebilir, ayrılıkçı propagandalar etkisiz kalır” gibi bakılmıştır.
Tüm bu yaklaşımların, özellikle Kürtler dikkate alınarak geliştiğini söylemek mümkün. Çünkü Lozan’da İtilaf devletleri tarafı, özellikle Kürtler’in “Azınlık statüsü” içine alınması için yoğun çaba göstermiş, Türk tarafı ise “Kürtlerle Türklerin tek millet gibi” olduğunda ısrar etmiştir.
“Tek millet”in adı da sonraları, “Türklük” olarak tanımlanmış, “Kürtlerin Türklüğü” tezi hakim tez olmuştur.
Ben her zaman “Kürtler bunu kabul etseydi….” Şerhini düşerek yorumlar yaptım. O olmadı, Kürtler “Türk” diye tanımlanmayı kabul etmedi.
Ankara’nın çok uğraştığı söylenebilir. Türkiye’nin doğusunda batısında, her farklı etnisiteden çocuklara, Ant’ta her sabah “Ne mutlu Türküm” dedirtmek gibi, daha sert zamanlarda Diyarbakır dağlarına, bölge insanı her an görsün diye “Ne mutlu Türküm diyene” yazdırmak gibi, işin vahşileştiği cezaevi ortamlarında Kürt tutuklu – mahkumlara her sabah sembol niteliğindeki “Bozkurt’a tekmil verdirmek” gibi…. yöntemler uygulanmıştır.
Bunlar aynı vatanı paylaşan insanlardan bir kısmını bir kimliğe ikna etme eylemleridir.
Sonuç ne oldu?
Sonuç tüm bu yöntemlerin ters tepmesi ve etnik bilinç kaybı yerine etnik bilinç yüklemesi şeklinde tezahür etmiştir.
Siyasi Kürt hareketinin ana çıkış noktalarından birisi budur. Terör boyutunun altında da bu bilinç yüklemesinin önemli etkisinin olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Diyor ki Kürtler: “Cumhuriyet’le bir problemimiz yok. Türkiye bizim de vatanımız. Ama ya adımız Anayasaya konsun ya da bize başka kimlek dayatılmasın.”
Biz Türkler ne demeliyiz buna karşı? Soru budur.
Başlığa “Suriyeliler “Türk” mü oldular?” diye bir soru koydum: İçişleri Bakanlığı tarafından 19 Aralık 2022 tarihinde yapılan açıklamada 223 bin 881 Suriyeli’ye Türk Vatandaşlığı verildiği belirtilmiştir. Bu rakam tartışılabilir. Bu rakamın tamamının Suriyeli olup olmadığı da tartışılabilir. Soru açık. Bu şahıslar dün Arap’tı vs. idi birdenbire Türk mü oldular, yoksa “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı“ mı oldular? Acaba bunların vatandaşlığı üzerinden 10, 20, 50, 100 yıl geçerse “Türk” haline mi gelirler yoksa yine Türk vatandaşı mı olurlar?
Türklüğümüze önem verdiğimiz bir vakıa. Her milletin kendi etnik aidiyetini şeref bilmesi de tabii. Biz Türkler, mesela Kürtleri, Arapları, bu ülkede yaşayan başka etnik aidiyetleri de Türkleştirirsek, Türklük olarak farklı bir meziyet mi kazanmış olacağız?
Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığını, hukuk düzeni ile, insan hakları ile, herkese mutluluk veren ekonomisi ile, insanların birbirinden farklı, üstün olmadığı inancı ile oluşturulan toplumsal barış ile, bu ülkede yaşayan herkes için kıskançlıkla savunulacak bir değer haline getirmek çok daha sağlıklı değil mi?
“Arabın Arap olmayana üstünlüğü yoktur” ilkesini bizim Peygamberimiz insanlık tarihine kazımıştır. “Şu olsun da çamurdan olsun” demek yerine, herkeste erdem aramak daha sağlıklı değil mi?
İşte sıcak hadise: En Türkçüler, beğenmedikleri Türkçüleri katletti. Kürtlerin Kürtleri, hatta Kürtlük için dağa çıkanların birbirini katlettiği vakıalar da az değil. İslamcıların İslamcıları katlettiği vakıalar da az değil. “İnsan gibi insan olmak” asıl mesele bu.
Dolayısıyla anayasa değişikliği Türklük için kıyamet değil, kıyamet içimizden caniler çıkmasıdır. Hangi etnisiteden olursa olsun!
GÜNÜN SÖZÜ: Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş’ten: “Sinan’ı şehit edenler beni öldürmediklerine pişman olacaklar.”