Silahların eşitliği
Hukuk literatüründe “silahların eşitliği” diye bir deyim var. Mahkemede iddia makamı (savcı) ile avukatın aynı seviyede olmasını ifade ediyor. Bizde savcılar da hakimlerle aynı seviyede oturuyorlar. Oysa sonuçta bir iddiada bulunuyorlar, iddiaları hüküm anlamına gelmiyor, avukat da o iddianın gerçekliğini soruluyor. Kimi zaman da savcının iddiası gerçek dışı çıkıyor, avukatın savunması gerçeği ortaya çıkarıyor.
Kimi batı ülkelerinde savcı – avukat konumu eşit düzeyde değerlendiriliyor.
Konu bizde de avukat camiasının talebi durumunda siyaset gündemine geliyor. Mesela muhalefetin anayasa değişikliği teklifinde böyle bir düzenleme yer alıyordu.
Adli Yıl açılış töreninde konu Cumhurbaşkanı ve Yargıtay Başkanı’nın konuşmaları ile Barolar Birliği Başkanı’nın konuşmasının Cumhurbaşkanlığı frekansından yayınlanması, mahkemede değil ama kamuoyu önünde “silahların eşitsizliği”nin yeni bir göstergesi oldu.
Denebilir ki, Cumhurbaşkanı protokolünün işlediği yerde Barolar Birliği vs’nin eşitlik iddiasının bir anlamı mı olur?
Belki de asıl oradaki sembolik anlam çok değerli olurdu. Çünkü açılışı yapılan “Adli yıl.” Yani adalet konuşulacak. Adaletin sorunlarının konuşulması adetten. Yargının önemli bir ayağı savunma… Yargıtay Başkanının konuşması önemli ve olağan. Savunmanın gündeme getireceği sorunlar önemli değil mi?
Diyelim iktidarın yargı alanındaki uygulamalarına yönelik eleştirilerde bulunacaklar, bunun kamuoyuna yansıması, siyasi iradenin ve halkın bunu duyması önemli değil mi?
Belki orada Cumhurbaşkanı’nın bir siyasi irade olarak konuşması yadırganabilir. Ama Türkiye orayı geçti.
Yargı mensuplarının kimi zaman “üst irade haline gelen” askerleri ayakta alkışladıkları gibi zaten siyasi irade olan Cumhurbaşkanı’nı da ayakta alkışladıkları bir ülke durumunda.
Orayı geçtik de, hiç olmazsa Cumhurbaşkanı’nın da konuştuğu bir adli yıl açılışında bırakın Barolar Birliği Başkanı da konuşsun. Başkan Erinç Sağkan konuştu konuşmasına ama konuşması Cumhurbaşkanlığı frekansından kamuoyuna sunulmadı. Konuşması bile engellense, çok yadırganır mıydı?
Barolar Birliği Başkanı şunu demiş: “Mesleğimizi icra ettiğimiz yargı sisteminde hukuka güven alarm vermektedir. Bu kapsamda en önemli başlığımız; yargı bağımsızlığı ile tarafsızlığının tam anlamıyla sağlanması, savunmanın güçlendirilmesi ve hukukun üstünlüğünün içselleştirilmesi olmalıdır. Ülkemiz, Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 140 ülke arasında 116.; Doğu Avrupa ve Asya kategorisinde ise 14 ülke arasında sonuncu olmuştur.”
Barolar Birliği Başkanının işaret ettiği gerçeği dünya – alem biliyor. Başkan söylese ne söylemese ne? Doğrusu bu ülkede yaşayanlar da biliyor. Aslında iktidar cenahı da biliyor, onun için defalarca “Reform” adı altında paketler getirildi. “Yargı etiği” üzerine strateji çalışmaları yapıldı.
Ne oldu?
Hala “Hukuk özürlü” bir ülkeyiz.
“Hukuk özrü”nün ekonomi için de hayati bir problem olduğunu biliyoruz. Dışardan gelecek yatırımcılar “Ekonomide atılan rasyonel adımlar tamam ama ya hukuk sisteminize güven sorunu nasıl halledilecek?” diye sorurlar.
Bu somut görüntüler de işin tuzu biberi oluyor.
YENİ ANAYASADA UZLAŞMALAR OLUR MU?
Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan yeniden “Anayasa değişikliği” ya da “Yeni bir Anayasa” konusunu gündeme getirmiş bulunuyor.
Anlaşılan iktidar cenahında böyle bir hazırlık var. Aslında muhalefetin de bir Anayasa hazırlığı vardı. Ama tahmin edilebilir ki, ikisi birbirinden en azından sistem açısından farklıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mevcut sistemi kökten değiştirme eğiliminde olmadığı tahmin edilebilir. Muhalefet ise bu sistemi değiştirmek ve yerine güçlendirilmiş parlamenter sistem getirmek istiyordu.
Muhalefet seçimde ne Cumhurbaşkanlığı boyutunda ne de Parlamentoda başarı kazanmadı.
Buna karşılık iktidar cenahının da bir anayasa değişikliğini gerçekleştirecek sayısı mevcut değil. O zaman anayasa değişikliği konusunda iktidar – muhalefet uzlaşması gerekiyor.
Bu olabilir mi?
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine getirilen en önemli eleştiri “Denge ve denetleme” boyutunun eksik olması ve neredeyse “Kuvvetler birliği” tarzında bir statünün hakim hale gelmesi…
Burada soru şu: Cumhurbaşkanı Erdoğan bu eleştiriye katılıyor mu ya da üzerinde çalışılan yeni anayasa mevcut sistemin denge – denetleme alanındaki eksikliğini giderecek unsurlar taşıyor mu?
Henüz Cumhurbaşkanının sözünü ettiği anayasa metnine dair herhangi bir bilgi mevcut değil.
İktidarın perspektifinin muhalefetle bir yerde buluşma amaçlı olup olmadığı da belli değil.
Muhalefetin -ki şu anda Millet İttifakı gibi bir blok irade yok- bir bütün halinde iktidardan gelecek teklife kategorik karşıtlığının olup olmayacağı da belli değil.
Bir kere seçim yeni yapıldı ve bu yapı 5 yıl daha iktidarda. Muhalefet belki “Bu yapı bu şekliyle devam etsin” ya da “Mümkün olan revizyonlar yapılarak denge ve denetleme imkanları oluşsun” gibi bir konuda yeni değerlendirme yapacak. Belki de iktidar muhalefetten bazı parçalarla iletişim sağlayarak yeterli sayıyı bulmaya çalışacak.
Bunlar iktidarın ortaya koyacağı “Anayasa metni”nden sonra görülecek. Acaba yeni anayasa metni Mart 2024 seçimlerinden önce ortaya çıkar mı? Bakalım.