Şeyh Said kavgası etrafında...
Bugünden bakıldığında Mustafa Kemal Paşa’nın halkı milli mücadeleye, neden Hilafet merkezinin, hatta padişahın kurtarılması için çağırdığı anlaşılmaz.
Bugünden bakıldığında, hilafetin kaldırılması üzerine, diyelim bir kısım Kürtler’in, bu arada Şeyh Said’in neden isyan ettiği anlaşılmaz.
Bugünden bakıldığında, diyelim Hindistan Müslümanlarının, Osmanlı’nın üzerine çullanmak isteyen emperyalistlere karşı neden Türkiye’ye yardım etmek için “Hilafet komiteleri” kurup, para topladıkları, gelinlik kızların kulaklarındaki küpeyi çıkarıp bizim kuvva-yı milliyeye gönderdikleri anlaşılmaz.
Bugünden bakıldığında, İsmet İnönü başkanlığındaki Türk heyetinin, Lozan’da Kürtler, İtilaf Devletleri temsilcileri tarafından gayrı müslimler gibi “azınlık” statüsüne sokulmak istendiğinde “Türkler ve Kürtler bin yıldan beri birlikte yaşamaktadır, dolayısıyla tek millet gibi olmuşlardır” şeklinde” “Ümmet temelli” bir tezi savunduğu anlaşılmaz.
Bugünden bakıldığında, 2013 Nevruzu’nda Diyarbakır meydanında “Terörist başı” ve tabii “Marksist” Abdullah Öcalan’ın devletin izni ile okunan bildirisine “Kürtler ve Türkler 1000 yıldır İslam bayrağı altında birlikte yaşıyorlar, onun için silahlar bırakılmalı” ifadesinin nasıl girdiği anlaşılmaz.
Bugünden bakıldığında Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethedip hilafeti neden Osmanlı uhdesine aldığı da anlaşılmaz.
Bugünden bakıldığında Yavuz Sultan Selim ile Kürt’lerin büyük saygı duyduğu alim İdrisi Bitlisi’nin Türkler ve Kürtler arasında yıllara uzanacak bir barış metnine imza atması da anlaşılmaz.
Bir şey daha söyleyeyim:
Bugünden bakıldığında İngilizlerin “Hilafeti yeniden size vereceğiz” diyerek bir kısım Arap şeyhini Osmanlı’ya (Yani Türkiye’ye) karşı isyana teşvik ettiği de anlaşılmaz.
Yine bugünden bakıldığında, Lozan’da, İngiliz heyetinin başkanı Lord Curzon’un “Mukaddes emanetler”in Osmanlı’dan, (Yani Türklerden) alınıp “asli sahipler” diye tanımladığı Araplar’a verilmesi için çetin bir mücadele verdiği de anlaşılmaz.
Bugünden bakıldığında hilafet kaldırıldıktan sonra İngilizlerin Kürt, Arap, Hintli Müslüman topluluklar nezdinde “Türkler İslam’dan çıktı” propagandasına yöneldiği ve bunun bu topluluklarda ciddi moral yıpranmaya sebebiyet verdiği de anlaşılmaz.
Bütün bunlar anlaşılmazsa, Öcalan’ın “İslam bayrağı altında….” diye başlayan ifadelerine rağmen “Çözüm süreci”nin nasıl ve neden akamete uğradığı, bir kısım Kürt’ün Suriye’nin kuzey doğusunda Amerika’nın lojistik desteği ile “Türkiye’yi beka kaygısına iten” bir yapılanmaya girmesi de anlaşılmaz.
Mahalli seçim öncesine gelen “Şeyh Said “ kavgası…
Sizce, Diyarbakır’daki Kayyım yönetimi, Ankara’nın, İçişleri Bakanlığının, belki Beştepe’nin haberi olmadan, bir caddeye “Şeyh Said Bulvarı” ismini verir mi, verebilir mi?
Tamam, muhafazakâr bir iktidar var Ankara’da, bu iktidarın Hüdapar diye, böyle bir karardan büyük memnuniyet duyacak ve “İslamcı Kürt” diye tanımlanabilecek bir paydaşı da var, ayrıca Ak Parti’ye oy veren kitlelerin önemli bir kısmının da Şeyh Said’in isminin bir caddeye verilmesini yadırgamaması mümkün….. ama Cumhur İttifakı’nın Hüdapar’dan çok daha etkili bir ortağı daha var ki….
İşte MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli kalktı ve bağırdı:
“Tarih ve milletin huzurunda söylüyorum; Hınıslı Said bir vatan hainidir, yaşadığı dönemin terörist başıdır, katildir, canidir, emperyalizmin uşağıdır. Piran’da askerlerimize saldıran, halkı isyana teşvik eden, Genç, Palu, Elazığ, Silvan, Lice, Varto işgaline kalkışıp Diyarbakır’ı ele geçirmek için saldırı düzenleyen, eğer bu işgal başarılı olsaydı İngiltere’den sözde Kürdistan için destek isteyeceğini itiraf eden bir soysuza kim övgü yağdırıyorsa onunla aynı çukurdadır.” Başka gelişmeler de var. MHP kaynaklı yapılardan İyi Parti karıştı, İYİP’in Diyarbakır teşkilatı çöktü, Ümit Özdağ ses yükseltti, medyadan vaveylalar koptu vs…
Henüz iktidarın Ak Parti cenahından ses yok. İçişleri Bakanlığı da sessiz, Külliye de sessiz. Bahçeli’nin bu tondaki gürlemesinden sonra buralardan nasıl bir ses çıkar, bilinmez.
Daha önce “Barış hafızası” başlıklı bir yazı yazmıştım. Şeyh Said’e sahip çıktığı için İYİP’ten ayrılmak zorunda kalan Salim Ensarioğlu’nun ifadesi idi “Barış hafızası oluşturmak.”
CHP Genel Başkanı Özgür Özel de “Acılara saygı duymak” gibi bir “Açılım”a cesaret etmişti.
Ama Bahçeli’nin çıkışı, resmi söylemi getirip Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının ortasına koymuş bulunuyor.
Tabii Bahçeli bunları Diyarbakır’da söylemiyor. Bizde siyaset Diyarbakır’da ayrı, Ankara’da ayrı yapılır.
Ama Bahçeli konuştuğunda iktidarın kimyasını etkiler.
Bundan sonra Diyarbakır’ı yöneten Kayyım Valinin geleceğine bakmak lazım. “Şeyh Said bulvarı” isminin orada kalıp kalamayacağına bakmak lazım. Hüdapar’ın tavrına bakmak lazım. Cumhur İttifakı’na bütün bu olan bitenlerin nasıl yansıyacağına bakmak lazım. Bu tartışmanın tüm Türkiye’de Kürt seçmenin oylarını nasıl etkileyeceğine bakmak lazım.
Kayyım vali o kararı, Kürt oyları kazanmak için verdi ise, dolayısıyla karar Ankara ile haberli ise, bu tartışmadan sonra ne nasıl gelişir ona da bakmak lazım.