Muhafazakârlığın nesi kaldı?

'Muhafazakarlık’ en kestirme ifadeyle “korumacılık” demek. Kimi zaman “Bir zamana saplanıp kalmak” anlamına, dışlamak için üretilen ve bazen haklılık payı da kazanan “Tutuculuk” da muhafazakarlık yerine kullanılsa da, benim düşünceme göre, toplumun iyi değerler üzerindeki titizliğini, onların aşınmasına karşı olmasını, onları korumasını ifade ediyor.

En azından Ak Parti yola çıkarken kendisini tanımladığı “Muhafazakâr – Demokrat” klişesindeki “Muhafazakâr” maddesi böyle bir anlam çerçevesi içermektedir. AK Parti kadrolarının buradaki “Muhafazakâr” tanımlamasından toplumun ortak değerlerini oluşturan “İslâm aidiyeti”nin değerler manzumesini kastettikleri tespiti de sanırım paylaşılacaktır.

Niye böyle bir konuyu yazmaya başladım?

Çünkü bugün siyasi platformda asıl tartışılmakta olan konu Ak Parti’nin bu anlamda muhafazakarlıkla arasına derin mesafeler girdiği değerlendirmesinin yapılıyor.

Bir tv tartışma programında, ilk kuruluş yıllarında Ak Parti için de siyasi analizler yapmış olan bir isim, belki de Ak Parti’nin hala muhafazakar değerleri savunduğu kanaatinde olanlarımızın fark etmediğini sandığım şu cümleleri kurdu:

“Bugün hukuk, adalet, dürüstlük, demokrasi, insan hakları gibi ahlaki değerleri, iktidara karşı muhalefet savunuyor.”

Ben Türkiye’nin yine bu iktidar döneminde “yolsuzluk” gündemi ile çalkalandığı günlerde “Ak Parti ahlaki üstünlüğünü kaybetti” tespitini yapmıştım. İşte bu, tam da siyasi iktidarın vasfı gibi görülen “muhafazakarlığın içinin boşalması” anlamına geliyor. Ve söz konusu siyasi analistin değerlendirmesi doğru ise “muhafazakâr değerler” denilen şeyin savunuculuğunu bugün muhalefet yapıyor.

Aslında Ak Parti içinden epeyce bir süredir yükselen ve “biat edilmesi gereken otoriteye itiraz” gibi algılandığı için de dışlanan çığlıklar, tam da o değerlere yönelik duyarlılığın kaybolması, iktidar adına her şeyin meşrulaştırılması -ki buna siyasi literatürde Makyavelizm deniyor- sebebiyle ortaya konuyor.

En son Ak parti kurulurken öndeki birkaç isimden birisi olan ve yine Ak parti bünyesinde Cumhurbaşkanlığına kadar yükselen Abdullah Gül, hukuk duyarsızlığı karşısında “Acı duyuyorum, gelinen yer utanç verici” çığlığını attı. Bülent Arınç o isimlerdendir, tam da “Değerler” üzerinden oyla çıkarak ve “Nass” kavramıyla değerlerin ıskalanmaktan öte bir de “istismar” edildiğini ima eder biçimde “Nass” söz konusu Allah adaleti de emrediyor” gibi bir çıkış yaptı. Bu, “Adalet neden bu kadar hoyratça ayaklar altına alınıyor” demenin çok çok nazikçesidir. Bunlar, her şeyi göze alıp ortaya konanlardır. Ak Parti bünyesinde ben, bundan çok daha fazla “Sızlanma” bulunduğu kanaatindeyim. Ak Parti bünyesinden ayrılan önemli isimlerin kurduğu iki parti tam da bu “Elden gitmişliğe” başkaldırıyla alakalıdır. Ve ben bunu, bu itirazları, farklı toplum kesimlerinin, özellikle gençlerin iktidarla birlikte “korunması gereken değerler”e de yabancılaşmaması için önemli buluyorum.

28 Nisan tarihli “Kadir Gecesi Muhasebesi- Hukuksuzluklarımız” yazımda şu cümleleri kurmuştum:

Bir de tek tek kendimize bakalım, içimize, yüreğimize, hukukun üstünlüğünü mü savunuyoruz yoksa siyaseten yanında durduklarımızın yanlışlarına gerekçe üretmekle mi meşgulüz? Ne dersiniz iktidarların yöntemi haline gelen Makyavelizmi bizler de bireyler olarak içselleştirme süreci mi yaşıyoruz? Hukuksuzluğun da gerekçesi var, yolsuzlukların da, her türlü yanlış uygulamanın da… Yeter ki bizimkiler iktidarda kalsın. “Vebale ortak olmak” ne pahasına?”

Soru şu: 20 yıldır iktidarda bulunan Ak Parti, “muhafazakar toplum kesimleri”ni de kendi yanlışlarını onaylayacak bir ruh durumuna getirmişse, yeni nesiller korunması gereken değerleri nereden öğrenecek? Yani daha açıkçası, Ak Parti’nin yola çıkarken ki “muhfazakar duyarlılığının harcanması” anlamına gelmiyor mu olan bitenler? Gençler, “Maneviyat diyerek yaptınız yapacağınızı” demezler mi?

Bir süredir “Farkında mısınız?” diye soruyorum, “Bizim” diye nitelediğimiz “Camia”ya…

Geçmişte “Hizbullah infazları”, sonra “FETÖ travması”, ve gelinen noktada “siyasi zemin”deki “Değer aşınması” toplum hafızasına “muhafazakarlık” adına çok problemli kayıtlar bırakıyor. Bu tortuları temizleyip de yeni nesillerin kalbine İslam’ın nezih, duru mesajını taşımak hiç de kolay olmayacak.

BAYRAM

Ramazan gibi derin bir maneviyat ayını, toplumun boğazını sıkan geçinme derdi üzerine sızlanmalarla yaşadık. Milyonlarca insan için kolay olmadı iftarda ailenin önüne sofra kurmak. Bizde, bayram deyince sevinç doğar yüreklerde. Dedeler - Çocuklar bayram harçlığı mutluluğunda sarmaş dolaş olurlar. Ama sanki oralarda da “Dede burukluğu” yaşanıyor. Hangi toruna, hangi emekli maaşıyla, ne kadar bayram harçlığı verilecek? Ne diyelim? Her şeye rağmen bayram. Bereketi içinden doğsun. Yuvalarınıza ilahi lütuflar yağsın. Ebediyete gönderdiklerini unutmayın.

YORUMLAR (196)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
196 Yorum