Memleketin bağırsakları ne kadar dolmuş!
Susurluk’tan (3 kasım 1996) sonra “Memleketin bağırsaklarını temizlemesi”nden bahsedilmişti. Mafya – Siyaset – Emniyet üçgeni içindeki çarpıklıklar gündeme gelmişti.
Ne demek lazım şu Ayhan Bora Kaplan operasyonundan sonra?
Meğer bağırsaklarda neler birikmiş mi demek lazım?
Süleyman Soylu, 20 küsur yıllık Ak Parti iktidarının belki en ünlü İçişleri Bakanlarındandı? Öyle ki, ismi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan sonra Ak Parti liderliği için geçiyordu. Bir ara istifası söz konusu olmuştu da, istifasının kabul edilmemesi için Ak Parti dünyasında yer yerinden oynamıştı. Cumhur İttifakı’nın ortağının engin himayesinde olduğu biliniyordu. “Cumhurbaşkanı Bahçeli’ye danışmadan onun yeri ile oynamaz” bile deniliyordu. Soylu’nun hukuk özeni yoktu, “Arkadan da gelse” olurdu…
Çok çok çok tartışıldı. Fotoğraf albümü pek çok siyasetçinin tahammül edemeyeceği görüntülerle doluydu. Ama o tahammül etti.
Neyse, Beştepe İradesi onu milletvekili adaylığına layık gördü, bu demekti ki o seçimden sonra bakan olmayacak.
Seçildi ve bakan yapılmadı. Yerine eski İstanbul Valisi Ali Yerlikaya getirildi. Ali Yerlikaya’nın ilk işi, Emniyet’i tanzim etmekti. Malum tayin talepleri Cumhurbaşkanı’nın imzasıyla yürürlüğe giriyordu. Rivayet o ki, bu tanzimat Soylu ekibinin üst yönetimden uzaklaştırılması şeklinde gerçekleşti.
İşte o son operasyon, Ankara mafyasının en etkin ismi olarak bilinen Ayhan Bora Kaplan’ı Esenboğa yolunda çevirip, yere yatıran, sırtına çöken ve kıskıvrak yakalayan, üstelik bunu bütün şiddet diliyle kameraya alıp kamuoyuna servis eden operasyon, gelinen sürecin ilk hamlesiydi.
Belli ki takip edilmişti, Emniyet’in notuna göre bürokrasideki karşılığı (o her neyse) devreden çıktığı için yurt dışına kaçabileceği ihtimaline göre hazırlık yapılmış ve Esenboğa VİP’in yurt dışına kaçmasına fırsat verilmeden yakalanmıştı.
Adamlarıyla beraber…
Emniyette ifadeler ifadeler…
Dosyaların ortaya saçılması…
15 Temmuz’da TRT’nin önüne çağrılmış meğer, kalaşnikoflarla gelmiş oraya, yine adamlarıyla… Meğer “15 Temmuz kahramanlarından birisi” imiş kendi ifadesine göre… Çağıran Soylu muydu, Soylu’ya yakın insanlar mıydı, öyle bir silahlı gurubun hîn-i hacette (ihtiyaç durumunda) devletin yardımına çağrılacağı gibi bir hafıza mı vardı devlette? Bunları süreç aydınlatacak.
Neyse…
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya operasyondan sonra, “operasyona sahiplenme” diye okunabilecek şöyle bir mesajı paylaştı:
“Aziz Milletimizin huzur ve güvenliğini tesis etmek için gece gündüz demeden görev yapan, tüm suç ve suçlulara hayatı dar eden, her an enselerinde olan, nefeslerini kesen güvenlik güçlerimizi yürekten tebrik ediyorum.”
Bakan şu ana kadar eski bakan Soylu ile ilgili bir değerlendirme yapmadı. Soylu’nun süreçten rahatsız olduğu biliniyor.
Bu işin derinleşmesinden endişe etmesi de normal. Çünkü bu işe bir kere el atıldı mı, zincirleme “iltisak”ların ortaya çıkması kaçınılmaz. Ah şu iltisaklar! Tabii sadece Soylu ile de kalmayabilir bu iltisaklar… Şimdi adam bir yargıtay üyesine villadır, lüks arabadır, bilmem nedir hediye ettiğini itiraf etmiş.
Emniyet’te bağlantıları olduğu, bizzat Emniyet cenahının altını çizdiği bir konu. Yine Emniyet’ten birilerinin yardımıyla kimi evlere çökülmüş, tirilyonluk servetler edinilmiş…
Nelere nelere nelere çöküldü bu dönemde… Hele şu “Kayyım dosyası” açılsın bir…
“FETÖ örgütü”nü ortaya çıkararak meşhur olan bir savcının “FETÖ borsası”nda at oynattığı bilgisi kamuoyuna yansıdı ya, varın gerisini siz hesap eden…
Şimdi sorayım: Vatandaş şu olayın neyini merak ediyor acaba?
Sorayım: Vatandaş bu olayın ne kadarını duyuyor acaba?
Sorayım: Bu olay vatandaşın siyasi kanaatini ne kadar etkiliyor acaba?
Bir ara Sedat Peker, o dünyanın içinden birisi olarak pek çok “iltisak”ı döktü ortaya. Belki de çağırıp sormak gerekiyordu Soylu’ya “Bunlar neyin nesidir?” diye… Nereden? Tabii ki En Tepeden, Beştepe’den… Kim bilir belki de sorulmuştur, belki de devlet yönetimi ya da ilm-i siyaset böyle zamana bırakarak çözmeyi gerektirir…
Meselenin konuşulduğu bütün ortamlarda “Cumhurbaşkanı bütün bunlardan haberdar olmamış olabilir mi, neden bu kadar beklemiş olabilir?” diye soruluyor. Ortada 20 küsur yıldır devam eden bir iktidar olduğu için, her yeni hükümette başka parti iktidara gelmiş gibi politika değişikliği yadırganıyor.
Ekonomideki yüzde yüz “rasyonalite” farklılığı da aynı çerçevede yadırganıyor.
Bilmiyoruz tabii, biz geniş kitleler olarak “Zararın neresinden dönülse kardır” gibi bir mantık geliştirmişiz. Şükrediyoruz!!! “Süleyman Soylu’dan dönüldü, Nurettin Nebati’den dönüldü, neyinize yetmiyor?” diye sorulsa verilecek cevabımız yok.
Şu süreçte Sinan Ateş’in katledilmesi olayı da aydınlatılabilir, iltisakların üzerine gidilebilir, kimi siyasi korumalar aşılabilirse öpüp başımıza koymamız lazım.
Sedat Peker’in tam konuşacağı zamanları yaşıyoruz…
Şu sıralar Süleyman Soylu “Hukuk arkadan gelsin” görüşünü hala savunuyor mudur merak ediyorum. Ya da “Lekelenmeme” veya “masumiyet hakkı” konusunda ne düşünüyordur? “Men dakka dukka” mı demek lazım “Hukuk herkese lazım” mı? Bilmiyorum, bilmiyorum.
Tebrik: Bu süreçte habercilikleri ile olayı en geniş biçimde kamuoyuna yansıtan t 24’ten Tolga Şardan ve Asuman Arınca’yı ve Halk tv com.tr’den Seyhan Avşar’ı kutluyorum. Gazeteciliği yaşatmak herkes için hayati önemdedir.