İstişhad eylemi
Filistin meselesine, Cumartesi sabaha karşı Gazze’den İsrail’e binlerce roket gönderilmesi noktasından bakmak ayrı, Filistin meselesini İslâm coğrafyasının bağrında bir acı yumağı olarak görmek ve boğulmak, yok edilmek istenen bir milletin varoluş mücadelesi çerçevesinde bakmak farklı.
Filistin meselesi yeni değil ki… Orada Kudüs var, Mescid-i Aksa var, işgal var, dünyanın duyarsızlığı var, İslâm dünyasının darmadağınıklığı var, Doğu Türkistan gibi, Bosna gibi, Kıbrıs gibi, Batı Trakya gibi, Karabağ gibi başka mazlûmiyet odakları var… İslâm dünyasının 100 yıllık kaybedilmişleri var…
Sanki Filistin kurtulursa İslâm dünyasında her şey bir başka olacak gibi…
Ama kurtulamıyor, aksine yara derinleşiyor. Kayıp artıyor ve orada Müslüman bir halkın yaşama alanı daralıyor. Mescid-i Aksa’ya yönelik her İsrail saldırısı bütün İslâm dünyasında evlerde acı yumağını büyütüyor.
Bunun yanında Filistin bir dünya meselesi. İsrail var. İsrail’in dünyaya uzanan diasporası var. Siyonist diasporanın etkilemediği alan yok, devlet yok. Bu etki, gelip İslâm dünyasındaki, hatta Filistin’in etrafındaki İslâm ülkelerini bile yönlendirmeye başlamış.
Onun için Cumartesi sabahı başlayan Hamas hamlesi, çok farklı değerlendirmeleri beraberinde getirdi. İslâm dünyasında sokaklar başka, devlet kademeleri başka tepki verdi. Sorular birbirini izledi:
-İsrail gafil mi avlanmıştı? Demir kubbe çökertilmiş miydi? İsrail’in savaş makinasının gururu çamura mı saplanmıştı?
-İsrail bununla pes edecek, Filistinlilerin haklarını tanıyacak mıydı?
-Hamas hamlesi sürdürülebilir miydi?
-İsrail’in Gazze’ye yapacağı karşı saldırının bedeli nasıl olacaktı?
-Dünyada Filistin davasına bir kere daha dikkat çekilmiş mi olacaktı?
-Bugüne kadar Filistin davasına sahip çıkanlar, nasıl davranacaktı?
Bütün bunlar, bu tür hadiselerde dikkate alınması beklenen gelişe işaret ediyordu. Dünyada yalnız değildiniz, yalnız olsanız bile bir savaş, sıcak temas, kuvvetler arası mukayeseyi, dostların düşmanların nasıl davranacağını kestirmeyi, neyin ne kadar sürdürülebileceğini hesap etmeyi gerektirirdi.
Hamas etkili bir hamle yapmıştı, ama ardından İsrail’in çılgınca bir karşı saldırısı gelmişti. “Gazze’yi yerle bir edeceğiz, taş üstünde taş bırakmayacağız” türü öfke nöbetine girilmişti. Dünyadan da Erdoğan dışında o da “taraflar” notu düşerek “İtidale çağırma” bile gelmiyordu.
İsrail ateş kusar, kusar, kusardı ve biz tüm Müslümanlar oradan gelen parçalanmışlık görüntüleri karşısında kahrolurduk.
Peki neyi hesap etti Hamas’ın önderleri?
“İstişhad” diye bir kavram var. Medya dilinde “İntihar eylemleri” diye kullanılıyor. Farklı ideolojik guruplar zaman zaman bu tür eylemlere başvuruyorlar. Bizler genelde dışardan bakarken, bu tür eylemleri ya aklı başından alan uyuşturucu kullanımına bağlıyoruz, ya da körü körüne bir davaya inanmaya…
Bir ideal uğruna canından vazgeçmek kolay değil şüphesiz.
“İstişhad” Arapça bir kelime. “Şehit olmayı talep etme” anlamına geliyor. İslam ülkelerinde kurulan ve bir boyutu “İslâm”la bağlantılı “Davalar”da insanların canlarını ortaya koymaları diye anlamak mümkün. Şehitlik bizde de yüce bir makam olarak biliniyor, diyelim vatan için canını ortaya koyanlara ayrı bir saygı gösteriliyor.
Ancak buradaki şehadet, bir savaş ortamındaki can vermeyi anlatıyor.
“İstişhad”daki can verme ise, düşman hedef diye belirlenen yere, kişiye, ölmeyi göze alarak saldırmanın sonucu.
Bir ara tartışıldı konu islâmî camiada, “İstişhad caiz mi değil mi?” diye… Aynı soru “Sivil alanlara yönelik istişhad eylemi caiz mi?” diye de tartışıldı.
Konuyu o boyutta genişletecek değilim.
Hamas’ın Cumartesi sabahı başlayan hamlesi, ilk safhada İsrail’in karizmasını çizmiş durumda, ama sonraki safhalarına bakınca karşıt bir kırıma dönüşecek gibi görünüyor.
İlk hamleye karar verenler, sonraki safhaların böyle gelişeceğini mi düşündüler, ona karşı nasıl cevaplar geliştirdiler bunu henüz bilmiyoruz.
Batı dünyası Netanyahu diline bürünmüş durumda.
İslam dünyasında yönetimler Hamas’la birlikte görünmekten kaçınıyor. İran açıktan destek veriyor. Bu da Hamas’ın hamlesini “İran bağlantılı” hale getirme sonucunu doğuruyor. HAMAS bunu istiyor mu istemiyor mu, onu da bilmiyoruz.
Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından “BM’nin de benimsediği iki devletli çözümü, Kudüs’ün Filistin devletinin başkenti olmasını, daha fazla sivilin ölmemesi için itidalle hareket edilmesi”ni gündeme getirmiş oldu.
Belki Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’yi ziyaret eden İsrail Cumhurbaşkanı Yitzak Herzog’u arar, Amerika’da Türkiye’ye davet ettiği Benyamin Netanyahu’yu arar, belki dostça - kardeşçe görüştüğü Hamas lideri İsmail Haniye’yi arar, kim bilir belki bu kanlı hengâmenin içinden bir barış yolu açılır.