Erdoğan’ın farklı duruşu
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gazze – Hamas – İsrail konusunda dünya liderleri arasında ciddi manada farklılık ortaya koyduğunda şüphe yok.
Hamas’ı terör örgütü olarak niteleyenler var, açıkça İsrail’i destekleyenler var, yarım ağız Gazze’de yaşanan faciadan söz edenler var, dilini yutanlar var… Bütün bunların yanında Tayyip Erdoğan, “Hamas’ın terör örgütü olmadığı”nın altını kalın harflerle çizerek yola çıktı, İsrail’in, son olarak Gazze’de yaptıklarıyla “Terör devleti” niteliğine büründüğünü, özellikle de Netanyahu’nun İsrail’in kötülüğünün sembolü haline geldiğini seslendirdi, Gazze’de yürütülen kadın – çocuk – yaşlı – hasta…. artık on binlerle ifade edilen katliamı dilinden düşürmedi, vicdanın çığlığı oldu, bu arada, özellikle başta ABD olmak üzere Batılı devletlerin kategorik “İsrail yanlısı” duruşunu sorguladı….Ve sonunda “Olay haçlı hilal meselesidir. Gazze maskeleri düşürmüştür. Biz olaya böyle bakıyoruz” diyerek nokta koydu.
Bu arada “Batı’nın İsrail’e borcu var, onun böyle hareket edilordlar, bizim böyle bir borcumuz yok, onun için biz rahatız” gibi bir söylemi de Gazze değerlendirmelerinin ana unsurlarından birisi oldu.
“Borçluluğun”, üstelik adı konarak, en son seslendirildiği yer, Almanya Başbakanı Olaf Scholz’la birlikte yapılan basın toplantısı oldu. Gazze’de İsrail’in sergilediği vahşeti sıraladıktan sonra, önce “İnsan Hakları Beyannamesi’ne göre bunları yapamazsın. Burada görüldüğü gibi bu çocuklar nasıl vuruluyor, hastanelerde nasıl öldürülüyor? Bunlar karşısında biz elimiz kolumuz bağlı mı duracağız? Buna karşı sesimizi çıkarmayacak mıyız? Eğer burada elimiz, kolumuz, dilimiz bağlı kalırsak bunun hesabını tarihe veremeyiz.” Dedi, ardından da o “Borç” konusunu seslendirdi: Scholz’un yüzüne karşı, üstelik “Holokost”u açıkça ifade ederek:
“Bunun için bir borçluluk psikolojisi içerisinde İsrail-Filistin savaşını değerlendirmemek gerekir. Bakın ben rahat konuşuyorum çünkü bizim İsrail’e borcumuz yok. Borçlu olsak bu kadar rahat konuşamayız. Borçlu olanlar rahat konuşamıyorlar. Biz holokost cenderesinden geçmedik, öyle bir durumumuz da yok. Çünkü bizim insana saygımız çok çok farklıdır.”
Ben, Gazze olanının başından beri Alman Başbakanı Scholz’da tam bir kıvranma hali gözlemliyorum.
Bu kıvranma halinin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti gündeme geldiğinden bu yana daha da arttığını, basın toplantısı sırasında da daha çok derinleştiğini gözlemlememek mümkün değil. Onun için sık sık “İsrail yanlısı duruş”u ve “Anti semitizm karşıtlığı”nın altını çizme gereği duyuyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yapılan basın toplantısının ardından sosyal medya hesabından bir açıklama yapma ihtiyacı hissediyor. Orada şöyle diyor:
“Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ben Ortadoğu sorunu konusunda oldukça farklı bakış açılarına sahibiz. Tam da bu nedenle doğrudan görüşmek çok önemlidir. Ancak net olarak ifade edeyim: İsrail’in var olma hakkı Almanya için mutlaktır. Ülkemizde antisemitizme yer yoktur.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gazze Hamas – İsrail bağlamındaki duruşunun, dünyadan farklılaştığının farkında olmadığını düşünmek doğru olmaz. Bu şüphesiz “seçilmiş” bir tavır. Bedelinin olacağı düşünülerek seçilmiş bir tavır. Nitekim basın toplantısında “Türk-Alman ilişkilerini ve NATO ile olan ilişkilerinizi tehlikeye atmış olmuyor musunuz? AB yapımı Eurofighter tedariki konusunda endişe duymuyor musunuz?” gibi kurgulanmış bir soruya “Dünyada savaş uçağı üreten sadece Almanya mı?” diye cevap verdi.
Demek ki “Bedeli göze alınmış bir tavır”dan söz ediyoruz.
“Peki bu, hesabı hiç yapılmamış, ideolojik kökenli duyguların sevk ettiği bir duruş mu?” sorusu sorulur tabii ki… Hele, Gazze olayından hemen önce stratejik zaruretlerin değerlendirilmesi ile “İsrail ile de normalleşme arayışı” içine girildiği bir dönemde…
Bir yerde Tayyip Erdoğan gibi birisinin, şu çocuk ölümleri ve Batılı güçlerin duyarsızlığı ve İsrail bağımlılığı karşısında “hiç hesapsız” böyle bir tepki noktasına gelmesi yadırganmaz.
Ama baktığımda öyle bir “hesapsızlık” durumu olmadığını düşündürecek durum da gözleniyor.
Sanki “İsrail ve İsrail yanlısı” çevreler de bir kopuş yaşadılar son durumda… “İnsanlıktan kopuş” ve bunu hala “kalbini kaybetmemiş” olan insanlar gördü. Gördü ve meydanlara çıktı. Amerika dahil, İsrail dahil, İngiltere, Almanya, Fransa sokaklarında…. vahşete isyan eden sesler yükseldi.
Erdoğan’ın sesi bu seslere karışıyor, bu seslerle bütünleşiyor. Nitekim sayın Cumhurbaşkanı “İsrail, katliamlarına bu şekilde devam ederse, tüm dünyada lanetlenen bir terör devleti olduğunu her yerde tescil ettirecektir” diyerek, bu “insani ortak payda”nın devreye gireceği umudunu seslendirmiş oluyor.
Burada bir hatırlatma gereği duyuyorum. Erdoğan “Gazze – Hamas – İsrail” konusunda zor bir işi götürüyor. Evet, insanlığa sahip çıkmak kolay değil, ama onurlu.
Bu noktada, en geniş “insanlık ortak paydası” ve “kalp birlikteliği”ni sağlayıcı bir hassasiyet önem taşıyor.
Buradan baktığımda grup toplantısında “Olay haçlı-hilâl meselesidir” gibi bir ifade kullanılmasını insani söylemin kısıtlanması olarak algıladım. Bizlerde böyle durumlarda refleksif olarak süreçleri “Haçlı – Hilal savaşı denkleminde okuma” eğilimi yaygındır. Ancak, genellemeler yapmak yerine Netanyahu mezalimine Hristiyan hatta Musevi dünyasından bile isyan edeceklerin bulunabileceğini unutmamak gerekir.