Biz çıkalım kerevetine...
Bütün engelleri aşan, sıkıntılardan kurtulan, birbirine kavuşan, dolayısıyla muradına erenler vardır, bir de kaybedenler… Bütün masallar mutlu sonla biter genelde ve bizler, masal dünyasını izleyenler bu mutluluğu paylaşma dileğinde bulunuruz.
Seçimlerde yaşanan gerilimleri masallardakine benzetebilir miyiz, bilmiyorum, ama iki taraf oluştuğu ve bir “mücadele”ye tanık olduğumuz bir gerçek. Sonunda da bir taraf kazanmış durumdadır.
Seçim ortamında mücadelenin asıl aktörleri siyasi partiler ve liderler iken, siyaset mücadeleyi toplumsal boyuta taşıyabilme sanatıdır. Çünkü mutluluk – murada ermek, toplum desteğini kazanmakla mümkündür. Masallarda birileri kazanır, birileri kaybeder. Bizler de seyrederek hüzünlenir veya mutlu oluruz.
Siyasette toplum seyirci değildir. Desteğiyle bizzat siyasetin içinde rol üstlenir. Sonuçta kazanan kim olursa olsun bütün toplum olarak mutluluk ya da mutsuzluklar birlikte yaşanır.
Seçimlerde Cumhur İttifakı kazandı, Millet İttifakı kaybetti. İki ittifak da toplumun kimi alanlarını temsil eden bileşenlerden oluşmaktaydı.
Kazanan yüzde 52’sinin desteğini aldı toplumun, kaybeden yüzde 4
Biraz da seçim sisteminin zorlaması ile toplum ortadan ikiye bölünmüş gibi oldu.
Aynı aile içinde bile farklı ittifaklardan yana tavır koyan insanlar olduğunu söylersem, yüzde 52 – 48 bölünmesinin toplumsal anlamda nasıl bir anlam taşıdığı anlaşılır.
Yani siyaseten yarı yarıya farklılaşan ama biri diğerinin parçası olmaktan kurtulamayan bir toplum varlığı söz konusudur.
Toplum olarak anlamamız gerekir ki, seçim masalında asıl kazanan – kaybeden ayrımı, “temsilciler” safhasında ortaya çıkmaktadır. Yoksa oyunu kazanandan yana kullanan da kaybedenden yana kullanan da seçim bittikten sonra aynı konumdadır.
Evet, birilerimizin “Bizimkiler” dediği kazanmıştır, birilerimizinki kaybetmiştir, ama toplum olarak bizler, tümümüz, yönetilen durumundayız. Oy verdiklerimiz kazanmış olsa da kaybetmiş olsa da toplum olarak bizim “yönetilen” dolayısıyla yapıp edilecek olanlardan “etkilenen” konumumuz değişmiyor.
Evet birilerimiz, yönetimden bıkmıştı, değişmesini istiyordu, oyunu değişim yönünde kullandı, ama olmadı. Üzülmüş müdür? Üzülmüştür.
Birilerimiz de, mevcut iktidarın gitmesini asla istemiyordu, iktidarı savunmayı ülke için “Beka meselesi” olarak görüyordu, bu ölçüde iktidarla hayat – memat ilişkisi kurmuştu, iktidar kaybetmedi, dolayısıyla o toplum bölümünün arzusu yerine geldi, sevinmiş midir? Tabii ki sevindi ve bunu ilk gece masal sonu mutluluk gösterileriyle meydanlara taşıdı.
Demem o ki geldik “sonrasına…”
Her seçim bitince “sonrası”na gelinir. Sonrası ülke gerçekleridir.
Demem o ki, ülke gerçekleri, yüzde 52’nin de gerçekleridir, yüzde 48’in de gerçekleridir.
Tamam kazananlar, bir kesime “Bizden olanlar” muamelesi yaparlar. Bunun siyasi kamp olarak istisnası yoktur. Her kamp kendi “Bizden”lerine ayrıcalık tanır.
Ama mesela o “Özel Bizdenler” yüzde 52’nin tamamı, yani 27 milyon kişi değildir. 27 milyon kişinin yaşayacağı şartlar ile yüzde 48’in yaşayacağı şartlardan farklı olmaz.
Belki “Mülakatta kayırılanlar”dan olur, dolayısıyla “mülakatta elenen”e fark atar ama, girdiği yerde alacağı maaş ülke gerçeklerinden soyutlanmış olmaz. Memursa memur olur, işçi ise işçi….
“Bizden alanı”na adım atamamışsa, zaten yüzde 48’doen hiçbir farkı kalmamıştır.
Seçimler sonrasındayız. Ülke gerçekleri ile karşı karşıyayız. Oyumuzu hangi ittifaka vermiş olursak olalım, döviz kurlarını, enflasyonu, pahalılığını, çocuklarımızın eğitim zorluklarını, kahvaltımızda peynir – ekmeğin kalitesinin düşmüşlüğünü, bayram ziyaretlerinde gideceğimiz yere eli boş gitmemek adına küçük bir hediye götürme sıkıntısını birlikte yaşıyoruz.
Birisi bana ülke parasının değer düşüklüğünden ve her gün biraz daha düşüyor olmasından dolayı hiç etkilenmediğini söylesin… Birisi bana, üniversite bitirmiş oğlunun kızının işsizliğinden yakınmadığını söylesin…
Her şeyi hep birlikte yaşayacağız. Yani “kerevete çıkma” duygusu yaşamak, masal kahramanlarımızın mutluluğunu paylaşmak kadar kolay değil.
Emin olun, şu siyaset masalında tutup kazandırdıklarımız bile çok öyle “murada erme mutluluğu” içinde değiller, olmayacaklar… Yüzde 48 yüzde 52 olsaydı onlar da öyle bir keyif yaşayabilecek değillerdi.
Keşke, şimdi bir yerlerde memlekete yabancı para (döviz) getirmek için dil döken bakanlarımızın duygu dünyasını okuyabilen aletlerimiz olsa da onları görebilsek…