Bir gün olur mutlaka
Miting yaptık ne de olsa.
Netanyahu duymuştur bir gece ansızın geleceğimizi.
“Mehmetçik Gazze”ye haykırışlarımızı.
Netanyahu’nun İşaya kehanetine ilişkin sözlerinin sadece Filistin için değil Türkiye için de tehdit anlamı taşıdığına inandığımızı…
Bahçeli’nin Mescid-i Aksa tutkusuyla askere yazılmaya hazır olduğunu da duymuştur.
Amma zalim, alçak, hain, gaddar…. bildiğini okumaya devam ediyor.
Bizim tüm öfkemizi seslendirdiğimiz cumartesiden bu yana Gazze’de birkaç bin çocuk - kadın daha can verdi bombalar altında.
Hele önceki gece bombalanan şu Cibaliye Mülteci Kampı… Bir gecede 100 çocuğu hayattan kopardı bombalar… “Biliyorduk, demiş İsrailli general, orada çocuklar da olduğunu biliyorduk ama Hamas’lıları vurmak için onları da öldürmek savaşın gereği….”
Evet, İsrail, “Savaşın gereği” diye diye vuruyor Gazze’yi… Ve çocuklar, çocuklar, çocuklar ölüyor…
İsrail’in nasıl gün gün büyüdüğünü anlatan haritayı bilmeyenimiz yoktur. Cumhurbaşkanı Erdoğan BM Genel Kurulu önünde bile gösterdi.
Yani İsrail, büyüyor büyüyor. Filistin’e rağmen…
Bizler de Filistin çığlığını seslendire seslendire geliyoruz. Durduramadık İsrail’i….
“İslam dünyası” dediğimiz varlık, en azından halklar planında Filistin’in acısını paylaştı daima.
Hatta farklı düşüncede, farklı inançta hatta belki inançsız insanlar da “insanlık” haysiyetiyle İsrail’in barbarlıklarına tepki gösterdi.
Bir kere daha “Hatta” diyeyim, bizzat İsrail halkının bir kısmı, dünyadaki Yahudilerden bir kısmı İsrail yönetimlerinin vahşete varan politikalarıyla aralarına mesafe koymaya yöneldi, “Bu yükü taşıyamayız” diye gösteriler yaptı, yazılar yazdı.
Netanyahu Tevrat’a atıf yaparak, bütün cinayetleri kendileri için kutsal bir vaadin icrası adına işlediklerini ilan etti. “Köktendincilik”le suçlanabileceğini bile bile yaptı bunu… Çünkü buna rağmen, dünyadaki “Siyonist etkinlik” karşısında dev güçlerin kendi yanlarında olacağına inandı.
Muhalefetin miting tepkisi “İktidar miting yapmaz icraat yapar” tarzında oldu.
İktidarın hiçbir şey yapamıyor görüntüsünden kurtulmak için hiç olmazsa miting yaptığı düşünülebilir.
Ben, mesela Tayyip Erdoğan’ın “Bir gece ansızın gelebiliriz” söylemini gerçekten yaşamak istediğine inananlardanım. Filistin için içten yandığına da inanırım.
Ne var ki, Filistin’e gitmenin de gidememenin de bir güç meselesi olduğunu da bildiğini düşünmek lazım.
Belki o işi yapabilecek hale gelmedikçe söylememenin de, hatta belki o işi yapabilecek hale gelindiğinde bile bağıra bağıra ilan etmekten ziyade icra etmek de bir devlet tavrı olmalı.
Ne demiş Fatih Sultan Mehmet? “Nereye sefer yapacağımı sakalımın teli bilse onu koparır atardım.”
Filistin meselesi, bütün İslam dünyasının meselesi…
Bosna da öyleydi… Kıbrıs da öyledir. Karabağ da öyleydi. Kırım da öyledir. Çeçenistan, Doğu Türkistan da öyledir…
Cumhurbaşkanı’nın ifade ettiği “Kurtuluş mücadelesi verme” bakımından Hamas’la, bu ülkelerdeki “Mücahit gruplar”ın bir farkı yoktur.
Bu İslâm yurtlarının acıları – sancıları ile ilgi noktasında da ciddi sıkıntılar var. Birçok İslam ülkesinin gündemine bile girmemiştir belki bu acılar – sancılar….
Çünkü “İslam ülkesi” diye nitelenen ve İslâm İşbirliği Teşkilatı’na üye olan ülkelerin kendi içlerinde de, birbirleriyle ilişkilerde de ciddi sorunlar var. Hem de “insan hakları” alanında… Biz bile ülkemizde hukuk tıkandığında mesela “Avrupa” İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruyoruz. İslam ülkelerinde böyle bir “Üst mahkeme” oluşturma imkânı, potansiyeli var mı, ne dersiniz? Biz Türkiye’de kendi Anayasa Mahkememizin kararlarının bağlayıcılığını bile temin edemedik.
Neyse…
“Bir gün olur mutlaka” dedim başlıkta… Gece hep kararıp kalmaz. Bir gün olacağına inanıyorum. “Neden hep mazlum?” diye sordum, soruyorum. Ağlamaktan başka şeyler yapabilmeliyiz. Ben diyorum ki “İslâm ülkeleri” olarak, en azından Türkiye olarak çocuklarımızın önüne, mazlûmiyetten başka gündemler koyabilmeliyiz.
Ne dersiniz mesela kaç yıl sonra ve neleri başararak Filistin mazlûmiyetten kurtulur ya da biz, İslâm dünyası, Netanyahu’ya anladığı dilden cevap verir? Ya da Netanyahu, bir İslam toprağına böyle eşkıya gibi dalarken beş kere düşünür. Ya da şimdi Netanyahu’nun sırtını sıvazlayan, “Hadi aslanım, doğra çocukları, önün açık, ben de siyonistim” diyen sözüm ona süper güç temsilcileri “Çıldırdın mı, ne yapıyorsun, belanı mı arıyorsun!” diye ikaz eder.
Ne diyorum? İslâm dünyası İslâm dünyası olursa, Türkiye Türkiye olursa… İnsanlık insanlık olursa…
Yazılarımın içinde bir sürü soru barındırdığını biliyorum. Mesela “Ne demek Türkiye Türkiye olursa…” ifadesi… İsterseniz siz de sordun kendinize “Türkiye gerçekten Türkiye mi?” diye… Ekonomisi Türkiye mi, demokrasisi Türkiye mi, Hukuku Türkiye mi, Dış politikası Türkiye mi, iç barışı Türkiye mi?
Ne dersiniz? Yorumlarınızı bekliyorum.