Yanmaz kefen bilime aykırı da dine uygun mu?
Daima bir perdenin arkasında veya bir örtünün altında saklanıp bekleyen kavga konularımız vardır bizim. Uygun ortam oluştuğunda hemen ortaya çıkarlar, heyecanlı kalabalıkları birer oyuncak kukla gibi tutamak yerlerinden kavrayıp birbirleriyle vuruşturmaya çalışırlar.
Herhalde en güçlü, en maharetli ve en tehlikeli kuklacılarımızdan biri “din-bilim karşıtlığı” tartışmamız... Normal zamanlarda da boyuna odun taşıdığımız bir yangın bu. Şimdi koronavirüs salgını bu kukla operatörünü epeyce güçlenmiş haliyle yeniden sahneye çıkarttı.
Bilim ve din insanın sosyal hayatının iki büyük “düzenleyici kurum”u. (Diğer majör düzenleyici kurumlar ise felsefe ve sanat…) Hayatımızdaki ayrı alanların ve ayrı ihtiyaçların regülatör kurumları bunlar. Farklı cinsten sorulara cevap veriyorlar. Binaenaleyh din ile bilimin çatışma içinde olması felsefe ile sanatın çatışması gibi bir şey olur. Yani manasız bir fantezi. Din kurumu adına konuşanlarla bilim kurumu adına konuşanlar birbirleriyle çatışabilirler tabii… Ama bu da yine felsefe kurumu adına konuşanlarla sanat kurumu adına konuşanların kavgası gibi olur. Yani özü itibarıyla saçma.
Peki, madem bilim ve din tıpkı felsefe ve sanat gibi toplumsal hayatımızın düzenleyici kurumları, o zaman neden bilim ve felsefe arasında olduğu varsayılan çatışma görüntülerinin benzerlerini felsefe ve sanat arasında hiç görmüyoruz?
Çünkü bilim ve din insanların hemen hemen tamamının günlük hayatına dokunan kurumlar. Dinin nasıl dokunduğunu söylemeye gerek yok, bilim ise teknoloji ve tıp gibi araçlarıyla günlük hayatımızın içinde. Dolayısıyla bilim üzerine konuşanlar da bilim adına konuşanlar da bilgin olmak zorunda değiller. Din adına veya din hakkında konuşmak için ilahiyat eğitimine ihtiyaç olmaması (!) gibi.
Dolayısıyla şunu söyleyebiliriz: Bir kişi bilim adına dinle kavga ediyorsa veya din adına bilimle kavga ediyorsa kendini ait saydığı alanın insanı değildir. Çünkü din ile bilimin ayrı alanların ve ayrı ihtiyaçların regülatör kurumları olduğunu bilmiyorsa ve görmüyorsa din adına da bilim adına da konuşma ehliyetine sahip değil demektir. Yani din ile bilim fonksiyon sahalarının birbirinden farklı olması itibarıyla çatışamaz ama dini ve bilimi kendi alanı dışında bir yere konuşlandırmaya kalkışanların anlayışları birbiriyle çatışabilir. Din ve bilim arasındaki çatışma derken görülen veya kastedilen budur.
Sözgelimi “dini inancım gereği dünyanın güneş etrafında döndüğünü kabul edemem veya evrim teorisini onaylamamam” diyen bir insanın ya dininde bir eksiklik vardır veya kendisi dinin ne olduğunu anlayamamıştır. Bilhassa İslam söz konusu olduğunda ise ikinci seçeneğin geçerliği ortada.
***
İslam medeniyetinin parlak günlerinde bugün Protestan Hristiyanlardan ithal ettiğimiz din ve bilim tartışması yoktu. 8.-10. asırlar arasında Grekçe felsefe ve bilim eserlerinin tercümesi yoluyla başlayan ve batılıların “İslam Rönesansı” dedikleri devirde gerçekleşen bilimsel çalışmalar bilahare Avrupa’daki bilimsel devrimlerin de yolunu açmıştı.
Will Durant “İslam Medeniyeti” isimli eserinde “Kimya, Müslümanlar tarafından kurulmuş bir ilimdir” diyor. Kimya, tıp ve matematik kadar astronomi de gelişmişti. Müslümanlar, sözgelimi, dünyanın yuvarlak olduğunu ve güneşin etrafında döndüğünü o tarihlerde kesin olarak biliyorlardı.
Müslüman bilginlerin ve düşünürlerin üzerinde mutabık oldukları bir diğer bilimsel gerçek insan türünün yaratılışının biyolojik evrimleşme yoluyla gerçekleşmiş olduğuydu. Müslüman alimler bu konudaki görüşlerini hiçbir tepkiyle karşılaşmaksızın eserlerinde savunmuşlardır. Çünkü İslam inancının temel metinlerinde bu konuda bilimin bulgularıyla çelişen bir anlatı yok. İslam öğretisi insanlığın ve evrenin hangi amaçla yaratıldığını ve bu amaç doğrultusunda insanların nasıl davranması gerektiğini ortaya koyar ama yaratılışın ne şekilde gerçekleştiği konusunu araştırıp anlamayı insan aklına bırakır. Bilimin alanıdır burası, dinin değil.
Peki, günümüzün Müslümanları bu bilince sahipler mi? Maalesef çoğunlukla değiliz. Ama bu günümüz Müslümanlarının sorunudur. Bilimin veya dinin değil. İslam medeniyetinin parlak zamanlarından bugüne geldiğimizde değişen şey bilim de değildir din de değildir. Bizim anlayışımızdır. Dinin özünü kavrama yeterliğimizin kaybıdır. Bizi içerik yerine biçimi, meyve yerine kabuğu önemser hale getiren zihniyetimizdir.
“Ecdadımızın eserleri olmasaydı Avrupalılar hiçbir icat yapamazdı” diye övünüp sonra da okunmuş su, yanmaz kefen, suya batmayan ayakkabı vs. alıp satmak, evrim teorisini ders kitaplarından çıkartmak, ilahiyat fakültelerinden felsefe derslerini kaldırmak… Bu çelişkiler ne dine zarar verir ne de bilime… Bu yolu tutan insanların kendilerine zarar verir…
***
Okunmuş bilmem ne” satıcılarının çıkarları din ile bilimi kavga ettirmeyi gerektiriyor. Yoksa nasıl satsın elindeki malları saf insanlara? Ama eğer bu yanmaz kefen satıcılarına dini temsil etme yetkisi tanınıyorsa bilim adına dine itiraz da gayet haklı bir tutum olur tabii.
Peki, “depremden koruyan dua” bilime aykırı da dine uygun mu sanki?
Buna karşılık, insanların felaket zamanlarında ibadete ve duaya sığınmalarında sakınca görmek saçmalık. “Bizi bu musibetlerden kısa zamanda kurtar, doktorlarımıza ve sağlık çalışanlarımıza güç ver” diye dua eden insanlar bilimi reddediyor değiller. Tabiattaki sebep sonuç ilişkisini inkâr ediyor da değiller ki doktorlarımıza güç ver diyorlar.
Demek ki “Bu iş duayla mı olur” itirazı burada tamamen anlamsız… Sözgelimi savaşa giden askerler için “Allahım, Mehmetçiğimizi muzaffer eyle” diye dua eden insanlar askerlerin silah ve diğer teknolojik donanımı kullanmadan savaşı kazanmalarını bekliyor değiller herhalde. Duanın faydası olup olmadığını bilemeyiz ama zararının olmadığı ortadayken buna itiraz etmek akıl işi değil.
Netice: Din adına bilime karşı tavır alanların itirazının bilimden çok bilimin temsil ettiği rasyonaliteye yönelik olduğu düşünülmeli. Rasyonel olmayan, yani akla ve mantığa uymayan bencil çıkar duygularının yarattığı refleks bu.
Tam aksine, bilim adına dine karşı çıkanların da asıl hedefi “ruhsuz bir dünyanın ruhu” durumundaki değerler sisteminin sembolize ettiği insanî idealler olabilir ancak. Yoksa faraza müzik adına şiire karşı çıkmak gibi saçma ve tutarsız bir konu bilim-din çatışması meselesi…