Virüs siyasete bulaşmasın yeter
Küresel virüs salgınıyla mücadelede elimizi kolumuzu bağlayan tek şey ekonomi.
Test kitlerinin üretilmesi veya vatandaşların tedavi edilmeleri için gereken paranın temin edilmesi anlamında ekonomik zorluk değil kastım. Bu kadarını her ülke karşılayabilecek durumda zaten. Mutlak izolasyonun sağlanabilmesi yolunda üretim ve tüketim çarklarının yani sanayinin ve ticaretin durdurulması zorunluluğu asıl problem.
Haddizatında koronavirüsün Çin’den yola çıkıp bütün dünyaya yayıldığı safhada birçok ülkenin tedbir almakta acele etmeyişleri bu yüzdendi. Havayolu şirketlerinin uluslararası uçuşlarının son ana kadar devam etmesi, bazı ülkelerde iç hat uçuşlarının bugün bile tamamen kaldırılmaması aynı sebepten.
İngiltere gibi bazı ülkelerin “sürü bağışıklığı” beklentisiyle hareket etmeleri, yani hiçbir tedbir almadan hayatın normal akışı içinde olacakların olmasını tercih etmelerinin sebebi de ekonomi.
Ülkelerin çoğunda sokağa çıkma yasağı gibi sert tedbirlerden uzak durulması bu yüzden.
Hatta otoriter karakterli yönetimler altındaki bazı Latin Amerika ve bazı Asya ülkelerinde virüs salgınının önemini küçümsemeye yönelik bir resmi siyasetin uygulanması da aynı sebepten dolayı.
***
Türkiye’deki durum da dünyadaki ortalama yaklaşımdan farklı değil. Özellikle ilk aşamada bazı tedbirlerin hayata geçirilmesinde yaşanan gecikme ve kısa süreliğine de olsa tam bir izolasyon rejiminin göze alınamayışı ekonominin çarklarının durmasıyla oluşacak mali kayıpların karşılanmasının mümkün olmamasından kaynaklanıyor. Türkiye’nin benzer ekonomik büyüklükteki ülkeler arasında özel bir durumu da var maalesef. Bizim ekonomik kriz demeyip nedense “kur krizi” diye adlandırmayı tercih ettiğimiz ve dışarıdan yapılan saldırılara bağladığımız ekonomik/finansal sıkıntılarımız.
Bu yüzden 2008’deki küresel finans krizinden en fazla etkilenen ülkelerin başında gelen İspanya finans sektörüne, şirketlere ve koronavirüsten etkilenen vatandaşlarına aktarılmak üzere 200 milyar avroluk kaynak ayırırken biz yalnızca 11 milyar avroluk tutarında -içeriği tartışılan- bir teşvik paketi açıkladık ve ardından hayırsever vatandaşlarımızı yardıma çağırdık.
Dolayısıyla bu durumdaki bir ülkenin fabrikaların kapanmasını, ticaretin tümüyle durmasını göze alamayacağı ve salgına karşı mücadelenin bu şartlar altında yürütülmesi gerektiği ortada.
Ama ciddi avantajlarımız da var diğer ülkelerde fazla bulunmayan: Sağlık sistemimizin ve sağlık kadrolarımızın kalitesi bunların başında geliyor. Nüfusumuz içinde gençlerin yüksek oranı, yaşlı nüfusun ise huzur evlerinde değil çoluk-çocuğunun yanında olması gibi toplumsal avantajlarımız da söz konusu. Salgının ekonomiye yönelik etkilerinin şiddetini azaltacak avantajlarımız arasında ise dayanışmacı kültürümüz önem taşıyor.
***
Türkiye’nin korona virüs salgınına karşı mücadele tablosunda eksikler, belirsizlikler ve bunlar yüzünden geleceğe yönelik bazı kaygılar bulunsa bile başlangıç noktasından bugüne gelen süreçte elde edilen başarı da ortada.
Tablodaki artıların çoğalması, eksilerin azaltılması için toplumun bütün kesimleri elden geldiğince gayret gösteriyor, bu detay gözden uzak tutulmamalı.
Hepimizin ortak meselesi olan ve büyük bölümü bundan sonraki süreçte ortaya çıkacak etkileri de hepimizin ortak meselesi olacak olan bu salgın konusunu politikanın konusu yapmamak lazım. Toplumsal ayrışma, kutuplaşma, düşmanlaşma araçlarının arasına sokmamak lazım. Başka bir şeye ihtiyaç görünmüyor şimdilik.