Türk’ün virüsle imtihanı
Kapımıza dayanan koronavirüs tehlikesi “şu parti bunu yapmış, falanca siyasetçi şunu söylemiş” gündeminin anlamsızlığını da göstermiş oldu.
“Hepimiz aynı gemideyiz” klişe sözünün ifade ettiği gerçeği en somut şekliyle ispat etti. Bu salgın hastalık üzerinden siyaset üretmeye, birilerine çelme takıp düşürmeye çalışanlar yok değil tabii ama bunların yaptıklarının çirkinliği de bu günlerde daha net, daha filtresiz biçimde görülüyor toplum tarafından. Mamafih toplumun meseleye yaklaşımı bakımından durum -şükür ki- çok kötü değil. Bizim toplum, başka konulardaki olumsuzluklara karşılık, kriz zamanlarında gereken olgunluğu gösterebilen bir karaktere sahip. Böyle zamanlarda kolay organize olabiliyoruz, gerekli tedbirleri almakta ve getirilen kurallara uymakta zorluk çekmiyoruz.
Bu “haslet”imizin temelinde bazen de başka konularda problem kaynağı olabilen toplumsal karakterimizin olduğunu düşünmek gerekiyor galiba. Nitekim bu bakımdan bizimkine benzer özellikler taşıyan, hatta bu hususta bizden çok daha ileride olan Uzakdoğu toplumlarının koronovirüs salgını konusunda aldıkları tedbirlerin hayata geçirilmesinde birçok batı ülkesinden daha başarılı sonuçlar ortaya çıkmış olması konunun bu yönüyle açıklanabilir gibi görünüyor.
***
Hatırlarsanız, birkaç hafta önce Hollandalı sosyal psikolog Hofstede’nin farklı toplumlardaki farklı kültürel değerlerin bireysel tutumları nasıl etkilediğini açıklamaya yönelik Kültürel Boyut teorisinden söz etmiştik.
Hofstede’ye göre bireylerin güçle veya iktidarla ilişkilerinin niteliğini ve tarzını belirleyen toplumsal faktörler vardı. Bunların farklı kültürlerdeki değişen ağırlıkları o kültürlerin özgün doğasını belirliyordu. Her toplumda ayrı ayrı incelenen altı ayrı parametreden ilki “iktidar mesafesi” boyutuydu. Toplumdaki eşitsizlik olgusunun tolere edilme derecesi... Bu mesafenin açık olduğu toplumlarda hiyerarşi ve itaat önemlidir, eşitsizlik kabullenilmiştir. Mesafe kapandıkça eşitlik talebi artar, müzakere kültürü ve uzlaşma öne çıkar Hofstede’ye göre.
Ampirik araştırmalar iktidar mesafesinin en açık olduğu toplumlar olarak Uzakdoğu ülkelerini gösteriyor. Türkiye de bu anlamda dünya ortalamasının üzerinde yer alıyor ama Çin, Japonya, Kore gibi ülkelerle yarışması söz konusu değil.
Hatta bir başka gün de burada Kore hava yolları uçaklarının ortalamanın üzerinde kaza yapmaları konusundaki tartışmayı aktarmıştım. Koreli pilotların itaat ve hiyerarşi hassasiyetinin bu kazalara yol açtığı iddiası üzerine başlayan tartışmalar belirli bir toplumun kültürü esas alınarak oluşturulan çalışma sistemlerinin başka toplumlarda beklenmeyen sonuçlar verebileceğini gösteriyordu. Mesela 1990’lardaki hava kazalarından birinde Korean Air uçağının kaptan pilotunun yaptığı hata karşısında ikinci pilot “saygısızlık olmasından çekindiğinden” sesini çıkarmadığı için başlayan aksaklıklar sonucunda uçak düşmüştü.
***
Bu çerçevede koronavirüse karşı mücadelede gerçekten ciddi bir başarı gösteren Kore, Vietnam gibi ülkelerle bu hususta maalesef sınıfta kalmış görünen İtalya veya İran örnekleri karşılaştırıldığında toplumsal kültürlerin veya zihniyet yapılarının böylesi durumlarda olumlu veya olumsuz etkilerinin sözkonusu olabildiğini görüyoruz.
İtaat kültürünün veya hiyerarşi hassasiyetinin ne kadar güzel bir değer olduğunu anlatmaya çalışmıyorum tabii. Toplumların bazı özellikleri bazı konularda avantaj sağlarken başka bazı konularda ayak bağı oluşturabilir. Ancak bir toplumun kültürü veya zihniyeti kolay kolay değişmeyeceğine göre her konuda atılacak adımların sosyal bünyenin nasıl reaksiyon verebileceği hesaplanarak tayin edilmesi gerekir.
Koronavirüs konusunda hükümetin yürüttüğü politikalar ve uygulanan önlemler, bazı kararların ne yazık ki gecikmeyle alınmış olması bir yana, genel olarak doğru ve isabetli. Ancak siyasi iktidarın gerektiğinde daha radikal ve daha kapsamlı önlemler alabilmesi için toplumun göstereceği yaklaşım da önemli. Mesela İtalyan hükümeti vatandaşlarını meselenin ciddiyetini anlayıp kalabalık akşam yemeklerini, toplu eğlenceleri vs. terk etmeye ikna edemedi. Vatikan pazar ayinlerinden vaz geçirilemedi. Aynı şekilde İran yönetimi büyük kalabalıklarla gerçekleştirilen türbe ziyaretlerini veya cemaat namazlarını tatil etmeyi uzun süre aklından bile geçirmedi. Türkiye’de ise TFF’nin lig maçları, Diyanet’in de Cuma namazı konusundaki yaklaşımları nispeten de olsa olumlu ama bir Uzakdoğu ülkesi bizim yerimizde olsaydı bunların tartışması bile yapılmıyor olurdu herhalde.
***
Artık küresel nitelik kazanmış bu salgın karşısında yapacaklarımızı belirlerken bizden önce aynı durumları yaşamış toplumların yaptıklarından veya yapmadıklarından ders çıkaracak durumda olmamız önemli bir şans. Her ne olursa olsun, bu şansı kullanmak zorundayız.