İçme sularında ve gıdalarda bulunan mikroplastiklere karşı uyaran Prof. Dr. Ayhan Filazi “Mikroplastikler kurşun, cıva gibi ağır metalleri de taşıyarak vücuda getirir ve ciddi kanserlere neden olurlar. Yeni çalışmalara göre kanserojen dediğimiz bileşenleri ya da endokrin bozucu bileşikleri de vücuda getirir. Bu noktada endokrin bozucuların kısırlığa, gelişme geriliğine, dikkat eksikliğine ve otizme neden olabileceği ortaya konmuştur” dedi.
Sağlığa zararlı mikroplastikler ile nanoplastiklerin farkında olmadan pek çok kişi tarafından tüketildiğini söyleyen Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi ve Gıda Güvenliği Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Ayhan Filazi, “Mikroplastikler, gıdaların muhafazasında kullandığımız ya da suların taşınmasında, iletilmesinde kullandığımız ve çevremizde hemen her yerde karşımıza çıkan maddelerdir. Bunlar öncelikle makroplastik hale geliyor ardından doğada parçalanarak, mikroplastiklere dönüşüyor. Mikroplastikler de nanoplastiklere dönüşüyor. Dolayısıyla çevremizde çok miktarda plastik bulunuyor. Özellikle mikro ve nanoplastikler oldukça fazla. Bunlar havayla, su ya da gıdayla insan ve hayvanların vücuduna giriyor” dedi.
‘SOLUNUM BOZUKLUĞUNA YOL AÇIYOR’
Prof. Dr. Filazi, mikroplastiğin özellikle solunum ve sindirim sistemi üzerinde yıkıcı etkilere sahip olduğunu vurgulayarak, şunları aktardı:
“Plastikler, insan vücuduna iki yolla giriyor; birincisi solunum, ikincisi ağız yolu. Öncelikle solunum sistemi üzerinden havayla akciğerlere girdikleri zaman solunum bozukluğu ortaya çıkıyor. Solunum bozukluğu ise kanın daha az oksijenlenmesini doğuruyor. Bu da vücuda daha az miktarda oksijen gitmesi ve dolayısıyla hücrelerin ölümüne neden oluyor. Ağız yoluyla girdikleri zaman, bu defa da sindirim sisteminde ciddi hasarlar bırakmaya başlıyor, böylece yararlı bakterilerin üremesini zayıflatıyor ve gıdaların sindirimi yavaşlamış oluyor. Bunun sonucunda hazımsızlık meydana çıkıyor. Bunlar nano hale geldikten sonra oradan emilerek bütün vücuda geçiyor. Özellikle merkezi sinir sistemine, karaciğere, böbreklere vararak tıkanmalara neden oluyorlar. Böylece verdiği fiziksel hasar ciddi boyutlara varabiliyor. Eğer ki diyabetli bir hasta ya da midesinde herhangi bir sorun olan biriyse daha fazla etkileniyor.”
‘AKLINIZA GELEBİLECEK HER TÜRLÜ GIDADA BULUNUYOR’
Aynı zamanda plastiklerin birer aracı olduğunu, dışarıdaki ağır metalleri de çekerek daha fazla zarara yol açtığını işaret eden Prof. Dr. Filazi, şöyle konuştu:
“Mikroplastikler, dışarıdaki kurşun, cıva gibi ağır metalleri de taşıyarak vücuda getirir ve ciddi kanserlere neden olurlar. Yapılan yeni çalışmalara göre, kanserojen dediğimiz bileşenleri taşıdıkları ya da plastikleştirici dediğimiz ftalatlar gibi endokrin bozucu bileşikleri de vücuda getirir. Bu noktada endokrin bozucuların kısırlığa, gelişme geriliğine, dikkat eksikliğine ve otizme neden olabileceği ortaya konmuştur. Gıdalarda varlığına ilişkin ciddi raporlar var. Öncelikle su ürünlerinde, suda yaşayan canlılarla bunu tüketiyoruz. Bunun dışında tuzda ve balda var. Aklınıza gelebilecek her türlü gıdada bulunuyor. Evde bir gıdayı korumaya aldığınızda bile mutlaka bir plastik kullanırsınız. Oradan bile bir bulaşma söz konusudur. Aynı zamanda suyun içerisinde de mutlaka söz konusu. Su arıtma tesislerindeki süzgeçler, bunların çoğunu süzemiyor. Gözle görülmeyen nano ve mikroplastikler, içme sularımızda da var. İçme sularıyla, gıdalarla, toprak ve bitkilerden bunları vücudumuza alıyoruz. Hemen her şekilde bunlarla muhatap olmak zorundayız.”
‘HAYATIMIZDAN ÇIKARMAMIZ LAZIM’
Mevcut sistemde plastiklerin insan hayatından çıkmasının pek mümkün olmadığını söyleyen Prof. Dr. Filazi, “Şu anda ki mevcut sistemde bunların arıtılması mümkün değil. Çünkü bir pet şişenin ortadan yok olması için en az bir 25 yıl gerekiyor. Bir plastik poşetin yaklaşık bin yılda ancak tamamen parçalanabiliyor. Günümüzün plastik çağı olması, insanların refahı ve gelişen teknoloji yüzünden bizim bunları önlememiz mümkün değil. Plastikleri mümkün olduğu kadar hayatımızdan çıkarmamız lazım” değerlendirmesinde bulundu.