İstatistiki verilere göre, ruh sağlığına ilişkin nörolojik ve sosyo psikolojik vakaların artış göstermesi ve ilgili bölümlerde muayene hizmeti veren hekimlere yönelik randevu yığılması gözlemlenirken, konunun uzmanları da açıklamalar yaptı. İşte o önemli açıklamalar..
Ruh sağlığıyla ilgili nörolojik ve sosyo psikolojik vakalarındaki artış, ilgili sağlık hizmeti alanlarında randevu taleplerinde ciddi bir yoğunluğa yol açtı. Konunun uzmanları, bu artışın nedenlerini ve önlemlerini değerlendirdi.
'TOPLUMSAL PSİKOLOJİDE ‘ADALET ALGISI’ ÇOK ÖNEMLİ'
Hukuk Profesörü Seyithan Deliduman; ‘’Toplum hayatında adaletin gerçekleşmesi son derece önemlidir. Ancak bunun kadar önemli olan diğer husus ise adaletin gerçekleştiğine (var olduğuna) ilişkin algıdır. Toplumu oluşturan bireylerde, adaletin olmadığı yönündeki yaygın algı ve kanaat bireylerin akıl ve ruh sağlığını olumsuz yönde doğrudan etkilemektedir” bilgisini paylaştı.
'POPÜLER KÜLTÜR, 'BEN' VE 'HAZ' DUYGULARI ÖNCELİKLİ'
TRT Denetmeni Araştırmacı yazar Mehmet Memdoğlu; Günümüz iletişim çağında, popüler kültür sadece bir bölgede değil, dünyanın birçok bölgesinde etkin olmakta ve hâlihazırda da baskın olma hali devam etmektedir. Bu hızla yayılmaya devam ederse, önümüzdeki yıllarda da "küresel kültür" olarak baskın çıkacak ve dünyadaki birçok kültürü yok edecektir. İnsana zevk ve eğlenceyi özendiren, "Hollywood" kültürü olarak da adlandırılan popüler kültür, ben merkeziyetçiliği ve narsizmi topluma dayatıyor. Kişinin kendisini ön plana çıkaran popüler kültürde, "ben" ve "haz" duyguları önceliklidir. Bu da sadece kendisini düşünen, egoist insanların toplumda çoğalmasına neden olmakta” ifadelerine yer verdi.
'VAKALARI ÖNLENMEK İÇİN 'ACİL EYLEM PLANI' OLUŞTURULMALI'
Sosyolog ve terapist Şükran Şensözen; “Dünyada ve Türkiye’de özellikle son yıllarda teknolojinin ilerlemesiyle birlikte bireyin sosyal hayattan soyutlanarak yalnızlığa itilmesi, bu duruma eklenen sosyoekonomik faktörler çevresel etkenler, aile yapısı, genetik faktörler gibi birçok durumun kişinin psikolojik, psikiyatrik ve nörolojik sorunlar yaşamasına zemin hazırlamaktadır” dedi.
'ADİL PAYLAŞIM RUH SAĞLIĞI AÇISINDAN ÇOK ÖNEMLİ'
Aile ve Sağlık hukukçusu Avukat Fatma Çatal Yiğit; “Özelliklede çocuklar ve gençlerimizi bu ahlaki, sosyal ve psikolojik erozyondan korumak kamu düzenine ilişkin olup, devletin güvencesi altındadır. Çocukların ruh ve beden sağlığını korumak sosyal devletin sorumluluğudur. Türkiye Cumhuriyeti, 1982 Anayasasında da açıkça ifade edildiği üzere, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir, Kaldı ki; “Devletimizin tüm kurum/birimleri bu anlamdaki politikalarıyla işlevselliğini çok doğru bir şekilde zaten sürdürmektedir” dedi.
'TOPLUMSAL DAYANIŞMA VE İYİLEŞME SÜRECİNİ HIZLANDIRABİLİRİZ'
Kamu Güvenliği ve Asayiş Düzenine destek amaçlı önleyici hizmetler kapsamındaki kamu yararlı birçok projeye imza atan Sosyal Hizmetler ve İletişim Uzmanı Taner Akkuş, “Toplumda yaşanan travmatik olay nedeniyle yaşanan gerginlik sosyal ilişkilere de yansıyabilir. Olayı yaşamamış veya fazla etkilenmemiş kişilerin tepkileri farklı olabilir, bu da olaydan etkilenen kişilere kendini anlaşılmamış hissettirebilir. İş hayatında, okulda, arkadaşlık ve aile içi ilişkilerde sorunlar yaşanabilir. Bu durumlarla birlikte huzursuzluk, güvensizlik, reddedilmiş hissetme, aşırı yargılama ve suçlama, her şeyi kontrol etme isteği, çevremize ve olaylara olan ilgimizin azalması gibi tepkiler ortaya çıkabilir. Bu stres tepkileri, yaşanan olağandışı bir olaya normal tepkilerdir. Genellikle bir süre sonra bu tepkiler büyük ölçüde azalır. Bu süreçte duygusal iniş çıkışlar normaldir ve zamanla duyguların şiddeti azalabilir. Bu zamanı kendimize tanımak önemlidir. Olayı yaşayan diğer insanlarla duygularımızı paylaşabiliriz” önemini vurguladı.
'SOSYAL HAYATIN GETİRDİĞİ ZORLUKLARI GEREKÇE OLARAK GÖSTERİYORLAR'
Türkiye Tanıtma Platformu yöneticisi Mehmet Hacıismailoğlu; “Bu konu hafife alınacak bir konu değil. Psikiyatri ve psikoloji insanı tanıma, anlama ve özellikle de değiştirme açısından önemli rol üstlenmektedir” dedi.
Son yıllarda yapılan dizi ve filmlerde itina ile bu konu üzerinden senaryo yazılması boş değil! Hele uluslararası film sektörünün kimlerin elinde olduğunu bildiğimizde konunun aslında insanı ıslah etme noktasından, istenilen insan kimliğine doğru götürdüğünü görmek zor değil diyen Hacıismailoğlu; “Önce yabancı filmlerle film sektöründe yer almaya başlayan bu konu son birkaç yıldır ise dizi filmlerimizde sıkça karşımıza çıkıyor. Toplumu sosyolojik olarak değiştirmek isteyenler, bu konuya mazeret olarak, sosyal hayatın getirdiği zorlukları gerekçe olarak gösteriyorlar.” Burada toplumun gerçek anlamda psikolojik bir darbe yaşadığı kesindir. Uzun zamandır yaptığım çalışmalar gösterdi ki, toplumumuz daha önceki kültür ve inanç açısından nasıl asimile edilmek istendi ise, şimdide psikolojik bir asimile çalışması yürütülmektedir. Bu konu üzerine bilimsel çalışmaların yanı sıra, toplum karakterini değiştirme, ulusal kimliği zedeleme ve tek dünya yönetimi projelerini hesaba dâhil etmek şarttır" diyerek, sözlerini tamamladı.
'İHTİYAÇLARINI KARŞILAYAMAMA KORKUSU, TOPLUMSAL TRAVMAYA DÖNÜŞÜR'
Uluslararası İş İnsanları Ve Diplomatlar Birliği Başkanı Musa Karademir; “Toplumsal travma hali, genellikle savaş sırasında ve savaş sonrasında yaşanan bir realitedir. Ölüm kaygısı ve elbette gelecek kaygısı, ontolojik olarak ayakta kalmayı sorgular hale getirir. Kişi de oluşan en kötüsü olacak belirsizliği, anksiyeteye neden olmaktadır. İhtiyaçlarını karşılayamama korkusu, öğrenilmiş veya dayatılmış çaresizlik durumu bireylerde oluşmaya başladıkça, bireyden topluma (tikelden-tümele) çarpan etkisiyle, toplumsal travmaya dönüşmeye başlar” dedi.
'TOPLUMSAL VE BİREYSEL BELLEĞİMİZE YAZILAN TRAVMA...'
Ahde Vefa Platformu Başkanı Nuran Kırlak; “Toplumsal travma, belli bir topluluğa yönelik insan eliyle sistematik olarak uygulanan, o topluluğun sosyal, kültürel, psikososyal ve ekonomik yapı taşlarını sarsan, geçmişini ve geleceğini tahakküm altına almayı amaçlayan müdahalelerin yol açtığı toplumsal sonuçlardır.
Travmatik bir olaya maruz kalmış topluluklar, maddi ve manevi olarak yaralanırlar. Travma görmezden gelindikçe, normalleştirildikçe ve travmaya yol açan sebepler ortadan kalkmadıkça bu yara nesilden nesile aktarılarak büyür. Toplumun geri kalanı mağdurların yaşadığını bilmedikçe de yaşanan acıları önemsemez ve iktidarın dilini kullanarak, zaten travmatize olmuş grupları kriminalize eder. Böylelikle toplumsal ve bireysel belleğimize yazılan travma, hakikat ve adalete olan inancımızı ve toplumsal dayanışma ve birlikte yaşama gücümüzü zayıflatır” şeklinde konuştu.
'TEKNOLOJİ CANAVARININ BAĞIMLISI GENÇLERİMİZİN TRAMVATİK DURUMUMU DAHA VAHİM'
Kişisel Gelişim ve Eğitimci yazar Hazal Çelikdemir; “Özellikle dünyanın maruz kaldığı pandeminin yarattığı toplu ölümler, pandemi sonrası meydana gelen patlamalar, gıda pahalılığı, savaşlar ,ülkemizde meydana gelen deprem felaketinin acı tablosu bütün insanlık için ve her birey için oldukça travmatik ve tedavisi uzun süreçli psikolojik vakalar oldu” dedi.
'KEDERLİ HİKAYELERİN SERVİS EDİLMESİ, DURUMU DAHA DA KARMAŞIK HÂLE SOKUYOR'
Edebiyatçı Eğitmen yazar Güler Demirhan; “Ülkemizde peşpeşe yaşanan ve insan psikolojisini fazlasıyla yoran; pandemi, deprem, sel gibi felaketlerin yanı sıra, sık sık şehit haberlerinin gerçekleşmesi toplumumuzda ümitsizlik, yoğun kaygı bozukluğu, hüzünlü ve depresif bir hâle sokmakta iken, nefes almak için açılan Televizyon dizilerinde ise "Gerçek Hayattan Alıntıdır" alt yazısıyla, kederli hikayelerin, yoğun bir şekilde servis edilmesi, durumu daha da karmaşık hâle sokuyor" dedi.