İslâm topraklarında asırlarca çeşitli din ve ırklardan topluluklar bir arada barış içinde yaşadılar. Ama bugün Müslümanlar birbirini kıyıyorlar. Neden? Çünkü artık gönüllerimiz eskisi kadar Müslümanca değil. Oysa peygamberimiz, “Merhametli olanlara Allah da merhamet eder” buyuruyor.
İslâm’ın ilk muhataplarının ana sorunlarından biri merhametsizlikti, acımasızlıktı. Bu bakımdan Kur’ân-ı Kerîm’de Peygamber efendimizin “rahmeten li’l-âlemîn” olarak gönderildiğinin bildirilmesi son derece anlamlıdır. Resûlullah’ı tanımlayan ayetlerden biri de şöyledir: “Andolsun size aranızdan öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona ağır gelir; size çok düşkündür; müminlere karşı şefkat ve merhamet doludur.” Onun için yüce kitabımızda Peygamberimizin bizim için “güzel bir model” olduğu bildirilmiş; bu sebeple aziz dostları Ashab-ı Kiram, onun gibi olmayı dünyalara bedel görmüşlerdi.
Fakat bugünün Müslümanı o Müslüman değil… Yan yana ama birbirine kapalı yaşıyor, modern insanlar gibi Müslümanlar da …” Durakta, iskelede “Müslüman” yan yana fakat birbirine yabancı, selâmsız, merhabasız… Hatta onlarca, yüzlerce ailenin yaşadığı büyük büyük binalarda gönül dünyaları küçülmüş insanlar birbirini tanımadan, birbirinin cenazesinden haberi olmadan, bedenleri bir çatı altında ama ruhları yıldızlar kadar uzakta bir ömür geçiriyorlar. Korkunç bir şey bu…
Oysa bizim peygamberimiz, sadece yakınlarımızı, komşularımızı değil, bütün insanlığı içine sığdıracak gönüller sahibi olmamızı istiyor: “Siz yeryüzündekilere merhamet gösterin ki, göktekiler de merhamet göstersin”; “Merhametli olanlara Allah da merhamet eder.”
İslâm topraklarında asırlarca çeşitli din ve ırklardan topluluklar bir arada barış içinde yaşamışlar… Ama bugün Müslümanlar birbirine kıyıyorlar, hattı birbirini kıyıyorlar. Neden? Çünkü artık gönüllerimiz eskisi kadar Müslümanca değil…
MERHAMETİN İLAHİ KAYNAĞI
Hayatımızın anlamı sadece yemek içmek, sadece maddi ve bedensel zevklerin peşinden koşmaksa, böyle yaşayan bir insanla başka herhangi bir canlının ne farkı var?
Oysa bütün ilâhî dinler şunu söylüyor:
“Ey insan! Sen farklısın. Ama sen yediğin içtiğin için değil, zevklerinden dolayı değil;
l Herkesi, her varlığı kucaklayacak kadar geniş yaratılmış bir gönle sahip olduğun için sen farklısın.
l Merhametin kaynağı olan ulu Allah’ı tanıyıp O’nun emrince yaşama erdemliliğini, yüceliğini gösterebileceğin için sen farklısın.
l Allah’ın yeryüzüne birer iman ve fazilet rehberi olarak gönderdiği peygamberlerin merhamet çeşmesinden yudumlayacağın için sen farklısın.”
Bilim dinden koparıldığında materyalisttir; bilimin lügatinde sevgi yoktur, merhamet yoktur. Nitekim eserlerinden görüyoruz. Ama bilimin bunda suçu yoktur.
Çünkü dindir bizi insan yapan… Dolayısıyla beden için beyin ne ise insaniyet için de din odur. Ancak böyle inanıp böyle yaşadığımızda bilim de teknoloji de hayırlı olur; sanayi de ticaret de vesaire de; hepsi güzel olmaya başlar.
Modern dünya varlığı Allah’tan koparmaya kalktı. Ve işte problem buradan doğdu. Neden modern bilim, teknoloji cebimize telefonları soktu, altımıza uçağı koydu ama kalbimize sevgiyi koyamadı? Hatta neden kalbimize nefreti, yıkıcılığı koydu; birkaç dakikada yüz binlerce insanın nasıl katledileceğini öğretti?
Çünkü bilimin işi sevgi değildir, şefkat değildir. Dinin işidir bunlar… Bilim açısından sivrisinekle insan arasında fark yoktur. Bilim dinden koparıldığında materyalisttir.
Velhasıl, bu dünyanın koşuşturması içerisinde hayat şöyle veya böyle geçiyor. Yüce Rabbimiz buyuruyor ki: “el-bâkıyatü’s-sâlihât” için, “kalıcı iyilikler için çalışın.” Her Ramazan bunun için bir fırsattır.