Normal hayat zamana karşı yarış
Pazartesi günü, Kovid-19 salgınının hayatı kısıtlayan tedbirleri neredeyse tamamen kalkıyor ve “normal” hayata dönüyoruz.
Elbette, risk devam ettiği için insanların kendilerini sakınma refleksi de devam edecek ve gerçek normalleşme uzun zaman alacaktır. Başarıyla yönetilen sürece rağmen dünyada vaka sayısının en yüksek olduğu 10 ülke arasında bulunuyoruz ve hala bulaşma ihtimalini çok ciddiye almamız gereken günlük vaka sayısı açıklanıyor. Hayat normalleştikçe, sağlık uyarıları eski tesirini yapmayabilir ve bu da bulaşıcılıkta umulan düşük rakamları yakalamayı zorlaştırabilir. Sadece Türkiye için değil, Avrupa da benzer bir tecrübeden geçiyor. Süreci iyi yöneten ülkeler de İtalya, İspanya gibi salgına yenik düşenler de…
Bu aşamadan sonra bireysel sorumluluk öne çıkacak. Çünkü, gündelik hayatın içinde virüs taşıyan ama belirti göstermeyen insanlarla karşılaşma tehlikesi bulunuyor. Bilim Kurulu üyelerinin verdiği tahmini sayılar, tespit edilen vakaların 10’la çarpılmasını gerekli kılıyor. Daha yukarı ve daha aşağı örnekler de var ama biliyoruz ki başlangıç günlerinde bir hasta 16 kişiyi enfekte ediyordu. Önemli olan salgınların tabiatı gereği, tespit edilen her vakanın arkasında belirti göstermediği için veya belirtileri ciddiye alınmadığı için bir gerekçeyle hastaneye uğramayan çok daha fazla hasta olduğunu unutmamaktadır. Ülke hasretle normal hayata koşarken, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın büyük bir temkinle verdiği mesajların arkasında da bu gerçek var. Bakan özetle şunları söylüyor: “Sokağa çıkma serbestliğinin ilk gününden itibaren hayatımız tedbirlere tam uyumla başlamalıdır.”
Sokağa çıkıyoruz diye her şey gerçekte normale dönüyor değil. Çıkmak zorunda olduğumuz için, mecbur olduğumuz için çıkıyoruz. Teker dönmeli çünkü…
Koca, açıkça riskin henüz bitmediğini ve hala en büyük düşmanın rehavete kapılmak olduğunu söylüyor. Daha ne desin! Nitekim. Dünyada bu konuda ciddiye alınabilecek kim varsa aynı şeyi tekrarlıyor. Kimi, riskin hala bitmediğini hatta bitmeyeceğini, kimi ikinci dalganın güçlü ihtimal olduğunu, kimi de ısrarla bütün toplumların hastalığa yakalanma oranının bir şekilde yüzde 60’lara varacağını söylüyor. Bizim için ise en son Dünya Sağlık Örgütü tatsız bir bilgi verdi: “Türkiye, son iki haftada vaka sayısı kümülatif artan ülkeler arasında Avrupa üçüncüsü!”
Normale dönüyoruz ama bu şartlarda… Salgın bitmiş değil, tehlike bertaraf edilmiş değil. Evlerde sıkıldık, ekonomi bu kadar işgücü kaybını kaldıramıyor, kaynaklarımız yetersiz ve bu şartlarda çalışmadan yaşama şansımız yok. Dolayısıyla, sokağa ve işe dönmek zorundayız. Öncesine göre bir avantajımız varsa o da Kovid -19’un nasıl bir bela olduğunu ve artık ondan nasıl korunacağımız biliyoruz. Yeni hayatın en büyük güvenlik sermayesi de budur.
Bu bilgi sayesinde gevşemeden, rehavete kapılmadan, virüsün bir yerlerde pusuda olduğunu unutmadan yaşamak mümkün… Aşı bulunana kadar veya etkili bir tedai edici ilaç üretilene kadar… Şimdiden sonra insanlığın zamana karşı yarışı böyle olacak. İlaç bulunana kadar ayakta kalma mücadelesindeyiz.
En kötüsü ise, bu kadar fedakarlıktan sonra yeni bir dalgaya sebebiyet vermek olur, bunu da akıldan çıkarmayalım.