Usta yazar Şerif Aydemir’in ‘İndim Yârin Bahçesine’ kitabı Ötüken Neşriyat’tan çıktı. Kitabın sayfalarında Said Faik’le, Ahmet Hamdi’yle, Kemal Tahir’le, Orhan Veli ile, Can Yücel’le, Sezai Karakoç gibi birçok yazarla düşsel karşılaşmalar var. Adı geçen yazarlarla Bab-ı Âli gibi, Sultanahmet gibi, Süleymaniye gibi mekânlarda dolaşırken aniden yolumuzu Anadolu’da irfan sahibi bir ‘Bilge Ana’ya döndürüyor, yahut başka bir yerde sanki ‘Melamilik’ geleneğinden gelen bir ‘Arif’ kişiyle buluşturuyor..
BESİM DALGIÇ
Çarşamba günleri Ötüken Neşriyat’taki edebiyatçı buluşmalarına nadiren giderim. Göktürk Ömer Çakır ile Oğuzhan Murat Öztürk gelenleri büyük bir sıcaklıkla ağırlarlar. İlk kez Taner Ay götürmüştü. Geçenlerde bir fırsat çıkınca tekrar gittim. Hem Ahmet Zeki Pamuk’un yazdığı, düzenlemesini yaptığım kitap hakkında kitabın editörü Oğuzhan ile görüşmek istiyordum hem de ‘Fragmanlarını’ yayınlaması için Göktürk’ü sıkıştırmak niyetindeydim. Niyet buydu ama Taner Ay’ın yanında Goethe’den, Schopenhauer’dan, Nietzsche’den yaptığı çevirilerle felsefeci, yazar Senail Özkan’la karşılaşmak, tanışmak, sohbet etmek çok hoştu. Senail Özkan’ı başka bir yazının konusu olarak bir kenara bırakıyorum.
Göktürk’ün odasına bazılarını bildiğim, bazılarıyla aşina olduğum, bir kısmını ilk kez gördüğüm ziyaretçiler geliyor, sohbet koyulaşıyor. Biti kanlı Taner’de yerinde duramıyor, odadan odaya zıplıyor. Gelenler arasında Şerif Aydemir’le de o zaman karşılaştım. Az konuşan, daha çok dinleyen biri olduğu hemen anlaşılıyordu. Bir ara Göktürk, Şerif Aydemir’in yeni çıkan kitabından söz etti. Bilmediğimi söyleyince imzalatıp hemen takdim etti...
‘İndim Yârin Bahçesine’ adlı kitap deneme türünde, hikâye tadında. Şerif Aydemir aynı zamanda iyi bir hikâyeci. Bilen biliyor, tanıyan tanıyor. Nesildaşmışız... Edebiyat pazarında oluşturulmuş bariyerlerden dolayı ona uzak bırakılmışız... Bilmeden bu ayıba ortak olmuşuz...
Şerif Aydemir’in yazdığından ‘80’li yıllarda İstanbul’a yerleşmiş. Ama geçmişi İstanbul hayatına uzak değil. Memuriyet döneminde Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bulunmuş. Köken olarak zaten oralı. Anlaşılan İstanbul’a gelirken yanında sadece kitaplarını değil, hafıza bavulunu da taşımış.
Kitapta onaltı deneme var. ‘Yâr Gelmezse Yaraların Elletme’ adlı ilk bölümdeki “Hayat her şeye rağmen güzeldir” alıntısı Faust’tan. Bu alıntıdan anlaşılan Şerif Aydemir için maneviyatçılığın riyakârlığa, materyalizmin çıkarcılığa dönüştüğü bu dünya için hâlâ bir umut var. Fethi Naci’nin Fazıl Hüsnü’nün dizelerinden severek alıp kullandığı ‘İnsan Tükenmez’ alıntısı ise hem kitabının adı, hem de kitaptaki yazısının başlığıydı. Şerif Aydemir’in kitabı da Fethi Naci’nin bu yazısıyla benzer koşutlukta...
‘İndim Yârin Bahçesine’nin sayfalarında Said Faik’le, Ahmet Hamdi’yle, Kemal Tahir’le, Orhan Veli ile, Can Yücel’le, Sezai Karakoç gibi birçok yazarla düşsel karşılaşmalar var. Adı geçen yazarlarla Bab-ı Âli gibi, Sultanahmet gibi, Süleymaniye gibi mekânlarda dolaşırken aniden yolumuzu Anadolu’da irfan sahibi bir ‘Bilge Ana’ya döndürüyor, yahut başka bir yerde sanki ‘Melamilik’ geleneğinden gelen bir ‘Arif’ kişiyle buluşturuyor...
En çok sevdiğim bölümlerden dert üzerine denemesi ‘Kimin Yüreğinde Yara İzi var’ da “Dostum! Git çarşı pazardan kendine bir dert satın al, bulamazsan gel ben sana ödünç vereyim.” metni Shakespeare metinleriyle sanki ayni duygudaşlıkta...
‘İndim Yârin Bahçesine’deki metinler Rast Kâr-ı Nâtık’daki, Neva Kâr’daki ‘Üslûp’ ve ‘Makam’ değişimlerine nazire, ‘Kâr Terennümlerine’ benzermişçesine Orhan Veli’den, Aşık Veysel’den, Sezai Karakoç’tan, İsmet Özel gibi şairlerden seçip denemelerin arasına serpiştirilen dizelerle, denemeden hikâyeye, anıya, destana, Anadolu İrfanı’na, tekrar hikâyeye, tekrar denemeye dönüşüyor. Denenen sadece metinsellik değil, belki de bir Kâr, bir senfoni biçimselliği...
‘YÜZÜ İNSANA DÖNÜK NE VARSA DEĞİŞTİ’
Şerif Aydemir’in kitabındaki ‘Bir Nalına Bir Mıhına’ yazısında geçen Yenikapı Sahili’ndeki Yakamoz, Serin Gölge, Martı Gözü, Denizci Rüyası gibi şehre, denize yakışan adlarla anılan öğrenci mekânlarını ‘60’lı, ‘70’li kuşaklar bilir. Sonra bu mekânlar ‘İbo’nun Yeri’, ‘Sülonun Yeri’, ‘Babanın Yeri’ diye anılan başka kültürlere terk edildiğini yazan Şerif Aydemir isyan içinde, “Velhasıl yüzü insana dönük ne varsa değişti. ‘Zamanın ruhu’ imiş, ‘vaktin dili’ varmış. Anladık. Anladık ama hayatın bir hafızası var, şehrin de öyle...” diye hayıflanıyor. Zaten ne sahil kaldı ne de ulaşılabilecek bir deniz. Şehre ihanet ettik diyenlerin sundukları, gökdelenler, kıyılara yapılan otoban canavarlığı... Şerif Aydemir’in çokça andığı İsmet Özel’in ‘Üç Firenk Havası’ şiirindeki “Şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin / kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin” dizelerini hatırlayıp hüzünlenmemek mümkün mü?