Yozgatlı İhsan Efendi, Mısır’da vefatına kadar dostu Mehmet Akif tarafından kendisine teslim edilen emanetlere sahip çıktı ve onları gözü gibi korudu. Bugüne kadar bu konu ile alakalı çok şey yazıldı. Bazı belgeler yayınlandı. Ancak yakın zamana kadar da bu emanetlerin akıbeti ile ilgili rivayetlerin dışında pek de tatmin edici bir açıklama yapılamadı. Ta ki İhsan Efendi’nin oğlu Ekmeleddin İhsanoğlu’nun babasının kitaplığından elde ettiği belgeleri iki kitap bütünlüğünde yayımlanıncaya kadar...
YUSUF TOSUN
Merhum Akif’in ‘demir kasa gibi sağlam’ gördüğü Yozgatlı İhsan Efendi, Mısır’da vefatına kadar (15 Haziran 1961) dostu Akif tarafından kendisine teslim edilen emanetlere (Kur’an-ı Kerim Meali, Gölgeler Kitabı, defterler-müsveddeler, mektuplar) sahip çıktı ve onları gözü gibi korudu. Bu güne kadar bu konu ile alakalı çok şey konuşuldu, tartışıldı yazıldı. Bazı belgeler yayınlandı. Ancak yakın zamana kadar da bu emanetlerin akıbeti ile ilgili rivayetlerin/tahminlerin/yorumların dışında pek tatmin edici bir açıklama yapılamadı. Ta ki Yozgatlı İhsan Efendi’nin oğlu Ekmeleddin İhsanoğlu’nun babasının kitaplığından elde ettiği belgeleri iki kitap bütünlüğünde yayınlanıncaya kadar…
İlki Kasım 2018 yılında Doğan Yayıncılık’tan “Kaybolan Dünyadan Nurlu Bir Sima” üst başlığıyla babası Yozgatlı İhsan Efendi’yi anlattığı kitabı yayınlandı. Bu kitabın son bölümünde Yozgatlı İhsan Efendi’nin Akif’le olan dostluğunu ve Kur’an Mealini anlatırken babasının kitaplığında bulduğu Akif’le ilgili bir defterden bahseder ve “Bu defterle ortaya çıkan pek çok hakikat ile ilgili mütalaalarımızı ise defteri neşrettiğimizde dile getirmeyi daha muvafık bulduğumuz için bu konulara burada girmeyeceğiz.” satırlarıyla bitirir. (1) Kitabın son sayfalarına da bu defterden birkaç örnek yerleştirir.
İkinci kitap ise; aradan yaklaşık altı yıl geçtikten sonra (Ekim 2024) Yapı Kredi Yayınları’ndan ‘Akif’ten Emanetler’ ismiyle yayınlanır. İşte bu kitapta yukarıda bahis konusu olan emanetler (Kur’an-ı Kerim Meali, Gölgeler Kitabı, defterler-müsveddeler, mektuplar) yer almaktadır. (2) Ekmeleddin İhsanoğlu bu kitapta; Yozgat Bozok Üniversitesi’ne bağışladığı babasına ve kendisine ait kitapları düzenlerken ‘Akif’in orijinal tercümesinden bir defter(in) birdenbire zuhur ettiğinden’ bahseder. Evet, bu tarihi yadigâr, Akif’in Kur’an tercümesine ait orijinal defterdir:
2018'de 'Kaybolan Dünyadan Nurlu Bir Sima' kitabının son bölümünü babası İhsan Efendi ile Akif'in dostluğuna ayıran Ekmeleddin İhsanoğlu, 2024'te çıkan ‘Akif’ten Emanetler’ kitabında da Akif'in babasına emanet ettiği Kur’an-ı Kerim Mealini, Gölgeler Kitabını, defterlerini-müsveddelerini ve mektuplarını yayımladı.
‘Defterde Kur’an-ı Kerim’in başından Al-i İmran Suresi’nin sonuna kadar olan kısmının tercümesi mevcuttur. Fatiha Suresi, üç farklı versiyon olarak tercüme edilmiş, üçüncü versiyonda Anglikan Kilisesine Cevap’taki metne atıf yapılmıştır.’ (3) Kitabın ekler kısmına ise Akif’in orijinal Kur’an Meali tercümesinin yer aldığı defterin faksimilesini koyar.
Kitapta Akif’in Kur’an tercümesi ile ilgili önemli belgelerden biri de; Akif’in Kur’an tercümesi ile ilgili Elmalı Ahmet Hamdi Efendi’ye yazdığı bir mektuptur. Mektuptan anlaşıldığına göre Akif, Kur’an tercümelerini peyderpey Elmalı Hamdi’ye göndermiştir. İlk giden kısım Kur’an’ın 40 sayfalık tercümesidir. Bu mektubun beraberinde Bakara Suresi’nin kalan kısmı ile Al-i İmran Suresi’nin ilk dört sayfasının tercümesinin gönderildiği kaydediliyor. Yine mektuptan net olarak anlaşıldığına göre; Akif’in gönderdiği bu metinler birer ‘taslak’ niteliğindedir. (4)
Böylece kitapta yer alan bu ve diğer diğer belgelerle birlikte Akif’e dair bildiğimiz/bilmediğimiz birçok husus da açıklığa kavuşmuş oldu. İşin doğrusu gün geçtikçe de Akif’e dair yeni belgelerin gün yüzüne çıkması ihtimal dâhilindedir. Onun hayatı ve çalışmalarıyla ilgili bilmediklerimiz bildiklerimizden daha fazladır. Bir dönemi iyi okumak adına bu belgeler son derece önemlidir.
Bu yazıda hem daha önce bilinenler hem de yeni ortaya çıkan belgeler ışığında merhum Akif’in Kur’an Meali’nin yazılış süreci, vasiyeti ve akıbetiyle ilgili son durumu ele alacağız.
AKİF'İN KUR'AN MEALİ
Aslında Kur’an-ı Kerim’i halkın anlayacağı şekilde tercüme etme çabası Tanzimat ile başlar. Ahmet Cevdet Paşa bunun öncülerindendir. Bu anlamda o dönemde ciddi gayretler de gösterilmiştir. Ancak yapılan tercümelerin çoğu eksiklikler ve hatalarla doludur.
Cumhuriyet kurulduktan sonra ise birçok eserde olduğu gibi Kur’an-ı Kerim’in de tercüme edilmesi bir zaruret halini almıştır. Bu nedenle Kur’an-ı Kerim’in Türkçeye tercümesi 21 Şubat 1925 tarihinde TBMM’de Diyanet İşleri Başkanlığı bütçe müzakereleri esnasında gündeme gelmiştir. Elli beş imza ile “Kur’an-ı Kerim ve bazı İslami eserlerin” Türkçeye tercümesi için ödenek ayrılması için meclise sunulan önerge neticesinde ise bu iş için 20.000 lira ödenek ayrılmasına karar verilmiştir.
Bu kararın akabinde Babanzade Ahmed Naim, Tecrid’in tercümesini üstlenmiş; Kur’an-ı Kerim’in tefsiri Elmalı Hamdi Efendi’ye verilmişti. Kur’an-ı Kerim tercümesinin ise Akif tarafından yapılması istenmiş ancak Akif ilkin böylesine ağır bir mesuliyetin sorumluluğunu almak istememiştir.
Bu arada Akif II. Meclis’te kendisine yer verilmemesi üzerine Mayıs 1923’te yanında Harekât-ı Milliye hatırası olarak ‘bir tüfek’ ve ‘bir istiklal madalyası’ ile İstanbul’a dönmüştür. Bu süreçte kendisine emekli maaşı bağlanmadığı gibi emekli ikramiyesi de verilmemiştir. Bu da yetmemiş gibi peşine hafiyeler takılmış ve vatanına ihanet edenler gibi takibe alınmıştır. İşte bu ve benzeri durumlar Akif’in çok zoruna gitmiş ve bu nedenle 1923 ve 1924 yıllarında yakın dostu Abbas Halim Paşa’nın davetiyle kışı Mısır’da, yazı ise İstanbul’da geçiren Akif, 1925 yılında ömrünün sonuna kadar -on bir yıl- gönüllü sürgün olarak yaşayacağı Mısır’a gitmiştir.
Mısır’a vatan-cüda olarak gitmeden kısa bir süre önce başta Aksekili Ahmet Hamdi olmak üzere yakın dostları Ahmed Naim ve Hasan Basri Çantay, Akif’i Kur’an-ı Kerim tercümesine ikna için yoğun çaba harcamışlar ancak Akif her seferinde “Kur’an’ı tercüme kabil değil,” diyerek reddetmiştir.
Akif kendisine çok ısrarcı olanlara yukarıda ifade edilen çalışmaları kastederek;
“Birkaç parça şiir yazacağım, ona mâni olursunuz.” demiştir.
Aslında kırgındır Akif ama nezaketen böyle cevaplar vermek durumundadır. Nihayetinde Akif, en yakın arkadaşları Ahmet Naim, Hasan Basri Çantay’ın yoğun ısrarları neticesinde Kur’an-ı Kerim’in tefsirini üstlenen Elmalı Hamdi Efendi ile bir araya gelerek Kur’an-ı Kerim’in ‘tercüme’ değil de ‘meali’nin yapılması üzerine uzlaştı.
Meclisten çıkan karar gereği Elmalı Ahmet Hamdi ile Mehmet Akif’in her birine altışar bin lira ödenecektir. Önce her birine 1000’er lira avans ödenecek, kalan para ise her cüzün teslimi ile birlikte parça parça verilecekti.
Bütün bu gelişmelerin yakın tanıklarından olan arkadaşı Eşref Edip bundan sonraki süreci şöyle anlatır: “Bu suretle “Üstad Mısır’da senelerce (7 yıl) bu tercüme ile uğraştı. Burada (İstanbul’da) da Hamdi Efendi tefsir ile meşgul oldu. Hamdi Efendi her cüzün tefsirini ikmal ettikçe tebyiz ettirerek Ankara’ya gönderiyor, Diyanet Riyaseti’ne teslim ediyordu. Üstad ise tamamen bitmedikçe teslimi muvafık görmüyordu. Çünkü ilerledikçe tercümede bazen değişiklikler oluyordu. Bazı kelimelere, hatta bazı edatlara daha güzel karşılık hatırına geliyordu. Sonra heyet-i umumiyesi tamam olunca tekrar gözden geçirecek, tashih edecek, bazı notlar ilave edecek, hâsılı kendince hiçbir eksik tarafı kalmadığına kanaat getirdikten sonra teslim edecekti.” Nitekim sonraları tercümeyi ne yaptığını soranlara;”Yapamadım… Beni tatmin etmeyen bir eser, başkalarını nasıl tatmin edebilir” (5) diyordu.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ısrarlarına rağmen Akif’in yazdıklarını göndermemesi üzerine yapılan mukavele fesih yoluna gidilmiştir. Böylece Mehmet Akif’in, Şubat 1925 tarihinde Diyanet İşleri ile Kur’an Meali hazırlama konusunda yapmış olduğu mukavele 1932 yılında feshedildi ve avans olarak aldığı 1.000 lira ise Fuad Şemsi vasıtasıyla iade edildi.
Aynı şekilde Kur’an Meali ile ilgili yaşanan bu süreci teyit maksadıyla yakın zamanda (Ekim 2024) Ekmeleddin İhsanoğlu’nun ‘Akif’ten Emanetler’ ismiyle yayınladığı eserde merhum Akif’in Mısır’a gittiği 1925 ile 1936 yılları arasında özellikle Fuad Şemsi İnan, Mahir İz ve Eşref Edib’e gönderdiği mektuplar üzerinden de takip etmek mümkündür. (6)
Akif’in Yozgatlı İhsan Efendi’ye verdiği emanetler içinde yer alan Kur’an Meali Defteri üzerinde yazdığı notlardan anlıyoruz ki; Akif meal çalışmasına Mısır’a geldikten birkaç ay sonra Ocak 1926 yılında başlamıştır. Akif bu dönemde yazdığı mektuplarla zaman zaman dostlarını meal çalışması hakkında bilgilendirmiştir. Bu mektuplarda meal çalışmasının kendisine büyük bir mesuliyet yüklediğini, bu nedenle de şiir yazmaya ara verdiğini, hatta pek kimse ile görüşemez olduğunu yazmıştır. Yine bu mektuplarda Diyanet İşleri Başkanlığı ile yaptığı mukavelenin feshi ile ilgili bilgiler de vardır. Kur’an Meali çalışmasını 1929 yılında tamamladığını ancak henüz tebyiz (temize geçme) etmediğini de bu mektuplardan öğreniyoruz.
Yozgatlı İhsan Efendi
Nitekim Akif, genç dostlarından Mahir İz’e yazdığı mektupta; “Tercüme bitti ama tebyiz (temize çekme) bitmedi. Bakalım o mu benden evvel bitecek, ben mi ondan evvel biteceğim!” demiştir. Neticede; Diyanet ile anlaşmanın feshedilmesi üzerine Elmalı Ahmet Hamdi tefsirle birlikte meali de üstlenmiş ve eser 1935-1938 yılları arasında peyderpey dokuz cilt halinde ‘Hak Dini Kur’an Dili’ ismiyle basılmıştır.
AKİF, KUR'AN MEALİNİ NİÇİN VERMEDİ?
Peki, Akif hazırlamış olduğu Kur’an Meali’ni niçin vermekten imtina etmiştir? Malum o dönemler ezanı Türkçe okuma ve Türkçe ibadet projesi üzerine çalışılmaktadır. Yani dinde reform çalışmaları hızla devam etmektedir. Akif bu durumun farkındadır. Bu nedenle de Akif, Türkçe Kur’an ve Türkçe ezan projesine karşı hazırladığı meali vermemekle sessiz ama anlamlı bir direniş göstermiştir.
Kur’an Meali’ni tamamlamış olmasına rağmen sözleşme akdini fesheden Akif, gerekçesini İstanbul’a geldiği zaman soran yakın dostu Baytar Şefik Kolaylı’ya şöyle açıklamıştır: “Tercüme güzel oldu, hatta umduğumdan daha iyi. Lakin onu verirsem, namazda okutmaya kalkışacaklar. Ben o zaman Allah’ımın huzuruna çıkamam ve Peygamberimizin yüzüne bakamam...”
Çünkü Türkçe ezandan sonra Türkçe namaz projesi de Akif’in kulağına gelmişti. Şöyle deniyordu;
“Akif’in tercümesi var ya, onu alalım. Onun doğruluğuna bütün Müslüman halkın itimadı var. Camilerde, namazlarda o okunursa kimse bir şey diyemez, sesini çıkaramaz. Bu iş olur biter.” (7)
Akif bu durumun farkındaydı ve zihni altüst olmuştu. Bu nedenle zaman zaman tercümeyi almak isteyenlere; “Benim tercümeyi bunun için mi istiyorlar?” sorusuyla karşılık veriyordu. Akif, bu durum karşısındaki o dehşetengiz ruh halini ise şöyle dile getiriyor; “Meğer ben Rabbime karşı ne büyük hata işliyormuşum, ne büyük isyanda bulunuyormuşum! Ben dinime hizmet için, Kur’an’a hizmet için bu ağır işi üzerime almışım. Kur’an kalkacak, benim tercümem onun yerine kaim olacak; kıyamete kadar Müslümanlar bana lanet edecek! Bu nasıl olur? Akif! Sen bu oyuna, bu farmason dolabına nasıl alet olursun?”
Evet, bu oyunu sergilemek, o tercümeyi elde etmek için çok gayret sarf ettiler. Lakin muvaffak olamadılar. Çünkü Akif büyük bir ferasetle bu oyunu bozmuştur. Eşref Edip basılmak üzere Akif’ten meal çalışmasını almak istemiş, lakin henüz eksikleri olduğu gerekçesiyle ondan alamamıştır.
Akif İstanbul’a döndükten sonra da 1936 yaz mevsiminde Hakkı Tarık Us, hasta olan Akif’i ziyaret etmiş ve kapıdan çıkarken Mithat Cemal ile karşılaşmıştır. Tarık Us buraya gelme nedenini soran Mithat Cemal’e; Atatürk’ten izin aldıktan sonra buraya geldiğini ve tercümeyi götürmesi durumunda Atatürk’ün bundan memnun kalacağını ancak, Akif’in tercümeyi Mısır’da bıraktığını söylemiştir.
Hakkı Tarık Us dışında Süheyla Hanım ve Hasan Ali Yücel de Mustafa Kemal’in Kur’an mealini almak için Akif’e gönderdiği ancak eli boş dönenlerdendir. Meali almak için Akif’i ziyaret edenlerden biri de Prof. Kâmil Miras’tır. Hatıralarından öğrendiğimize göre Akif’ten şu cevabı almıştır Prof. Miras: “…onu Mısır’dan getirmedim. Demir kasa gibi sağlam ve emin bir dostuma bırakıp geldim. Ben sağ kalırsam kısa notlar yazarak noksanları telafi etmeye çalışacağım. Ölürsem, ne yapacağını dostum bilir.” (8)
Israrla meali almak için Akif’e daha önce Diyanet ile anlaştığı dört (altı) bin lira yerine on bin lira teklif edilmiş fakat Akif’i ikna edememişlerdir. Akif, kendisine gönderilen bu teklif karşısında canı sıkılmış ve yerinden doğrularak; “-Bu fakir adama 4 (6) bin lira bile fazla… İyi olursam getirtir, üzerinde meşgul olurum. Belki o zaman basılabilir.” (9) demiştir.
Özetle; Akif bir vesileyle veya özel olarak kendisinden meali almak üzere gönderilenlere, genelde yaptığı tercümenin içine sinmediğini ve bu nedenle de meali vermekten imtina ettiğini söylemiştir.
Oysa Akif hastalanıp Haziran 1936 yılında yurda dönerken, içinde Kur’an Meali’nin de olduğu bir takım emanetlerini yazının girişinde de bahis konusu olan yakın dostu Yozgatlı İhsan Efendi’ye vermiştir. Kendisine Kur’an Meali emanet edilen İhsan Efendi de hatıralarında bu hususta Akif’in kendisine şöyle dediğini aktarır; “-Benden meali alacaklar, Tefsir tamamlanmadan önce yalnız meali bastırıp tevzi edecekler ve Müslümanlara diyecekler ki; işte sizin en güvendiğiniz Mehmet Akif’in yaptığı Kur’an-ı Kerim’in tercümesi. Bu mealden anlaşıldığına göre Kur’an budur, diyerek, inancı olmayan bazı yetkililer memlekette dinsizleştirme gayesini tahakkuk ettirmeğe çalışacaklar. Ben, adımı güttükleri bu gayeye asla alet edemem.” (10)
Akif’in en büyük endişelerinden biri; yukarıda da ifade edildiği gibi Kur’an Meali’nin yalnız basılıp, “dinsizleştirme” projesine alet edilmesidir. Bu nedenle o, Elmalı Tefsiri’nin de basılmayacağını düşünüyordu. Ancak Elmalı Tefsiri hastalığının son demlerinde (1935-1938) basılmış ancak muhtemelen bundan pek haberdar olamamıştır. Merhum İhsan Efendi de vefatına kadar Akif’in bu emanetini gözü gibi korudu. Birçok dostu ve resmi erkândan zevat bu meali almak için ona da baskı kurdu. Eşref Edib’ten İsmail Ezherli’ye, Akif’in damadı Ömer Rıza Doğrul’dan, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’e varıncaya kadar birçok kişi meali almak için İhsan Efendi’yi zorladı. Öyle ki Akif’in damadı Ömer Rıza Doğrul ailesinden vekâletnameyi de alarak Mısır’a gelmiş, Meali vermemesi durumunda mahkemeye başvuracağını söylemesine rağmen Akif’in Kur’an Meali’ni İhsan Efendi’den alamamıştır. (11)
Yozgatlı İhsan Efendi, Meali almak isteyenlere her ne kadar genelde ‘yaktım’ cevabını vermişse de biliyoruz ki; mealin basılmasına gönlü razı olmadığından bu cevabı vermiştir. Nitekim Yozgatlı İhsan Efendi 1961 yılı baharında üçüncü kez kalp krizi geçirdiğinde oğlu Ekmeleddin, Ayn Şems Üniversitesi Fen Fakültesi 1. Sınıf öğrencisidir ve henüz 17 yaşındadır. İhsan Efendi hastalığından dolayı hep evde istirahat halindedir. Onun yatak odası, aynı zamanda çalışma odasıdır. Ama artık o odadaki masasıyla kütüphaneyi sadece uzaktan yatarak seyredebiliyor. Ölümünden üç-beş gün önce oğlu Ekmeleddin’i yanına çağırıyor ve karşısında duran çalışma masasının kilitli sağ gözünü göstererek şöyle diyor: “Oğlum, bu dünya fanidir, hepimiz ölümü tadacağız. Sana ben öldükten sonra yerine getirmeni istediğim bir vasiyetim var. Gördüğün şu gözde bir iki tomar defter var. O gözün anahtarı orta gözdedir. Ben ölünce açıp oradaki defterleri yakacaksın.” (12) Yozgatlı İhsan Efendi bu olaydan birkaç gün sonra 15 Temmuz 1961’de Mısır’da bulunduğu evde vefat etmiştir.
AKİF'İN KUR'AN MEALİ YAKILDI MI?
İhsan Efendi’nin vefatının üçüncü günü taziyeye gelenler arasında Mustafa Sabri Efendi’nin oğlu İbrahim Sabri Bey (ö:1983) de vardır. O sıralarda henüz 17 yaşında bulunan Ekmeleddin İhsanoğlu, İbrahim Bey’in yanına gelip alçak sesle babasının yukarıdaki vasiyetinden söz eder ve kendisine yardımcı olmasını ister. İbrahim Bey heyecanlanır. Bu iki kişiden başka Osman Saraç (ö:1998), Ali İhsan Okur (ö:2022) ve İsmail Hakkı Şengüler (ö:2001) ile birlikte İhsan Efendi’nin odasına girerler. Oğlu, masanın sağ üst gözünde, iki tomar hâlinde urganla bağlanmış okul defterlerini çıkarır. Defterlerin Akif’in yazısıyla tebyiz edilmiş Kur’an tercümesi olduğu anlaşılır. Masanın orta gözünde ise ciltli, kalınca bir defter daha bulunur. İncelenince bunun İhsan Efendi’nin inci gibi rik’a yazısıyla baştan sona istinsah ettiği Akif’in Kur’an tercümesinin bir başka nüshası olduğu anlaşılır. Kısa bir süre önce 27 Mayıs İhtilali’nin vuku bulmuş olması ve Türkçe Kur’an, Türkçe İbadet iddialarının yeniden gündeme gelmesi sebebiyle her iki nüshanın da yakılmasına karar verilir. Daha doğrusu yaş ve konum itibariyle İbrahim Sabri Bey karar verir, diğer dört kişi de buna uymak zorunda kalırlar. Her iki nüsha da bu şahısların şahitliğinde tamamen yakılır. (13)
Peki, o tarihi mealin cenaze törenine katılan beş kişiden biri olan Ekmeleddin İhsanoğlu yaptığından dolayı pişman mıdır, bu hadise ile ilgili ne düşünüyor? İşte geçtiğimiz günlerde (Ekim 2024) yayınladığı Akif’ten Emanetler eserinde bununla ilgili şöyle der: “…bugün seksenine merdiven dayamış olan bu satırların yazarının (Ekmeleddin İhsanoğlu- YT) aklı, elbette ki on yedisinde tecrübesiz gencin aklından çok farklı düşünebilir ve düşünmektedir. Fakat insanların davranışları değerlendirilirken mükellefiyetlerin yapıldığı an ve şartlar dikkate alınırsa her şey daha tutarlı olur. Her ne hal ise, Akif’in vasiyeti yerine getirilmiştir. Akif’in dostu ve mahrem-i esrarı Müderris İhsan Efendi’nin sadakatine ve ona olan itimadına halel gelmemiştir.” (14)
Akif’in emanetine halel gelmediği doğrudur ancak temennimiz aradan neredeyse bir asır geçtikten sonra yakın zamanda (Ekim 2024) ortaya çıkan Akif’in bu yeni Kur’an Meali’nin (Kur’an-ı Kerim’in başından Al-i İmran Suresi’nin sonuna kadar) tez zamanda ayrı bir Mushaf olarak basılması ve istifadeye sunulmasıdır.
Hâlihazırda Akif’in daha önce basılmış iki Kur’an Meali bulunmaktadır. Bunlardan birincisi 2012 yılında Mahya Yayınları tarafından basılan Mustafa Runyun Efendi’nin Latinize Ettiği Akif’in Kuran Meali(Tevbe suresinin sonuna kadar); ikincisi ise; 2016 yılında Büyüyenay Yayınları tarafından basılan Necmi Atik’in Hazırladığı Akif’in Kur’an Meali’dir. (Fatiha Suresi ile Bakara Suresinin 252. ayetine kadar)
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun belgelerini yeni yayınladığı (Ekim 2024) Kuran Defteri’nin (Kur’an-ı Kerim’in başından Al-i İmran Suresi’nin sonuna kadar) basılması ile Akif’in üç Kur’an Meali elimizde olacak böylece. (15)
Merhum Akif’e ve yakın dostu Yozgatlı İhsan Efendi’ye rahmetle…
KAYNAK:
Yozgatlı İhsan Efendi, Ekmeleddin İhsanoğlu, Doğan Yayıncılık, S:471, Kasım 2018
Akif’ten Emanetler, Ekmeleddin İhsanoğlu, YKY, Ekim 2024
a.g.e, S:113,
Akif’ten Emanetler, Ekmeleddin İhsanoğlu, S:114, YKY, Ekim 2024
Akifname, Hasan Basri Çantay, s:40
Akif’ten Emanetler, Ekmeleddin İhsanoğlu, YKY, S:52-60, Ekim 2024
İki Sadık Dost, İsmail Ezherli, S:114
Akif’ten Emanetler, Ekmeleddin İhsanoğlu, YKY, S:93, Ekim 2024
İslamcı Bir Şairin Romanı, Mehmet Emin Erişirgil, s:241
İki Sadık Dost, İsmail Ezherli, S:114
Akif’ten Emanetler, Ekmeleddin İhsanoğlu, YKY, S:104, Ekim 2024
a.g.e, S:109
Kur’an Meali, Mehmet Akif Ersoy, Mahya Yayınları, S: , 2012
Akif’ten Emanetler, Ekmeleddin İhsanoğlu, YKY, S:111, Ekim 2024
Akif’in Üç Kur’an Meali, Yusuf TOSUN, Sebilürreşad Dergisi, Sayı:1107, S:19-20, Aralık 2024