Erdem Beliğ Zaman’ın ‘Keşke Beni de Taşlasa’ kitabı Everest Yayınları’ndan çıktı. Zaman’ın iki yıl önce teslim ettiği dosyasının kitaplaşması önemli. Hem mizahın hem de mizah yoluyla siyasal eleştirinin çölleştirilmiş ortamında Erdem’in taşlamaları bir vaha. Kapakta ‘şiir’ kitabı olarak nitelense bile 116 manzuma karşılık 110 fıkra var. Fıkralar Aydın Boysan’ın mizah anlayışına yakın. Zaman, yazdıklarıyla yerlerde sürünen mizahı yeniden ayağa kaldırıyor, bu işin ciddiyetini tekrar hatırlatıyor.
BESİM DALGIÇ
William Shakespeare’in “Dünya bir sahnedir” repliğinin de geçtiği ‘As you Like It’ komedisindeki saray soytarısı Touchstone saate bakıp “Saat on, işte böyle izliyoruz zamanın akışını, bir saat önce dokuzdu, bir saat sonra onbir olacak. Böylece bizler de saatten saate olgunlaşıp, saatten saate çürüyoruz” der... İster tragedya, ister komedya olsun Shakespeare oyunlarının ortak yanı kişilerin sınıflarına bakılmaksızın gücün, zayıflığın, fırsatçılığın, kurnazlığın, gururun, aptallığın yerilmesidir. ‘Otello’daki trajediye neden olan Iago’nun aldatıcı kötücül dostluğu değil, Mağripli’nin körleştirici bir güce dayanan, kendine olan ahmakça güvenidir. Kral Lear’da da, Macbeth’te de durum benzerdir. Bu bakımdan Shakespeare en önemli yergicilerdendir.
Edebiyatımız ‘taşlama’ türünün zengin örnekleriyle dolu. Kendi dönemlerini kapsayan, zamanın ruhuna, meşrebine göre yazılan, söylenen taşlamaların en akılda kalanları günümüze kadar ulaştı. Birçoğunun güncelliği kalmasa da hâlâ gülümseten yanları var.
Saray soytarıları ne dalkavuktur ne de hokkabaz... Onlar birer ‘taşlama’ ustalarıdır. Överlerken bile yererler. Esas ustalıkta buradadır. Soytarılık evrilerek “Commedia dell’arte” karakterlerinde yaşamıştır. Bizde ise bu gelenek orta oyununda, gölge oyunu Karagöz’de ya da tulûatta görülür. ‘80’li yılların yaşandığı apolitik dönemde ‘kabareler’ ortaya çıkmıştı. Önce ‘Devekuşu’, sonra Ferhan Şensoy’un **‘Ortaoyuncular’**ıyla skeç ağırlıklı siyasal taşlamalar bir ölçüde devam etmiştir. Televizyonun yaygınlaşması özellikle sahne oyunlarına büyük darbe vurdu. Özel televizyonların da etkisiyle bu yıllarda bol küfüre, belden aşağı laf ebeliklerine dayalı ‘stand-up’çılıkta yaygınlaştı, yeni meşhurlar ortaya çıktı. Ancak onların esprileri, ne taşlama yönü ağır basan Orta Çağ komedileri **‘satir’**in, ne kaba güldürü ‘fars’ın ne de abartılı **‘vodvil’**in yanına bile yaklaşamaz. Sabun köpüğü espri anlayışı ne mizahtır ne de taşlama. Çoğu geçmişteki ustaların yanında sönük kalır. Hülasa taşlamanın temelinde mizah vardır, güldürü vardır, eleştiri vardır. Cevat Çapan’ın vodvil, satir, fars, melodram üzerine bir dramaturji dersinde Ulvi Uraz’dan duyduğu Visconti’nin “Yaşasın melodram, yaşasın fars” sözünü hep hatırlarım.
İşte tüm bu olumsuz yargıları aşan bir kitap olan ‘Keşke Beni de Taşlasa’ Everest Yayınları’ndan taze çıktı. Erdem Beliğ Zaman’ın yaklaşık iki yıl önce teslim ettiği dosyasının kitaplaşması önemli. Hem mizahın, hem de mizah yoluyla siyasal eleştirinin çölleştirilmiş ortamında Erdem’in taşlamaları bir vaha. ‘Taşlama’ya yönelmesine ‘Akbaba’ dergisi yazarlarından Mukadder Özakman teşvik etmiş. Hatta usta çırak geleneğince ondan el almış. Etkilendiği başkaları da var elbet. Fazıl Ahmet Aykaç’ta onlardan biri. Hani eski Tekel’in Kulüp Rakısı etiketindeki İhap Hulisi’nin çizdiği Fazıl Ahmet...
Kapakta ‘şiir’ kitabı olarak nitelense bile 116 manzuma karşılık 110 fıkra var. Neredeyse eşit. Fıkralar Aydın Boysan’ın mizah anlayışına yakın. Bir sohbetimizde Erdem; “Şair olup şiir yazmak istiyordum, heccav olup taşlamacı oldum” demişti. ‘Taşlama’ başka edebi metinlerde yer alsa bile gerçekte müstakil bir edebi tür. ‘Olurname’ kasidesiyle başlayan ilk bölümden sonra, **‘Şuna Buna Attığım Taşlar’**la, **‘Söz Meclisinde Atışanlar’**la, ‘Covid-19 Virüslü Hicviyeler’le, ‘Nazireler’le, ‘Kıt’lar’la, ‘Beyitler’le, ‘Mısralar’la devam ediyor. 271 sayfalık kitap ‘Son Söz Yerine Bir Kıt’a’ ile tamamlanıyor. Manzumların yaklaşık üçte ikisi aruzla yazılmış. Öbürleri hece... En son okuduğun hececi şiirler Said Maden’e aitti. Aruzun kıvraklığı karşısında heceyle yazan birkaç şairin dışında bu veznin yavanlığına ısınamadım. Neyse ki Erdem’in hece ile yazılmış hicivci manzumlarında bir yavanlık hissetmedim.
Erdem Beliğ Zaman çok genç yaşlarda başladığı yazma eylemini geliştirerek, Aydın Boysan’nın deyimiyle gençliğinin kıymetini de bilirmişçesine yazarlık macerasına devam ediyor. Taşlama dışında ‘Afife Jale’ ya da ‘Dümbüllü’nün Kavuğu’ hakkında yazdığı makalelerle doğru bilinen yanlışlara değinerek tiyatro tarihine önemli katkı verdiğini düşünüyorum. Hicivleri kadar tiyatro yazıları da önemli. Umarım o yazılar da bir gün kitap olur.