'Gazetecilerin Piri'nin sağlığında basılmayan 'esrarengiz İstanbul' rafta: Rical ve kabadayı ilişkisine bir ayna

'Gazetecilerin Piri'nin sağlığında basılmayan 'esrarengiz İstanbul' rafta: Rical ve kabadayı ilişkisine bir ayna

‘Türk gazetecilerinin piri’ Münir Süleyman Çapanoğlu’nun ‘Esrarengiz İstanbul’u Mehmet Berk Yaltırık ve Şaban Bıyıklı editörlüğünde yayımlandı. Kitapta İttihat Terakki’nin Fedakaran-ı Millet Cemiyeti baskınını dönemin kabadayısına havale etmesi gibi ilginç bilgiler de dikkat çekiyor. Yaltırık, “Ricalin zaman zaman ‘zorbaz’larla irtibat kurduğu görülüyor. Sultan II. Abdülhamid devrinde kabadayılıktan paşalığa yükselenlerin tasfiyesinin akabinde bu alışkanlığın ortadan kalkmadığı aşikâr” diyor.

SALİHA SULTAN

Türk basınının önde gelen isimlerinden Münir Süleyman Çapanoğlu’nun (1894-1973) sağlığında basılmayan çalışması ‘Esrarengiz İstanbul’ VakıfBank Kültür Yayınları tarafından yayımlandı. Çapanoğlu kitapta, İstanbul’un kabadayılarını, külhanbeylerini, hovardalarını, batakhanelerini ele alıyor. Sultan II. Abdülhamid döneminden (1876-1909) başlayarak Meşrutiyet’e ve 1920’lere uzanan İstanbul’un binbir âlemini içeren kitap okuruna, şehrin 100 yıl öncesindeki sert sokaklarını adeta bir film gibi izliyormuş hissini veriyor. Sayfaları heyecanla çevirerek okunan ‘Esrarengiz İstanbul’u bitirdikten sonra merak ettiklerimi kitabın editörleri Mehmet Berk Yaltırık ve Şaban Bıyıklı ile konuştum.

Münir Bey, yüzlerce yazıya imza atmış önemli bir isim. Ama günümüzde pek çok insan ondan haberdar değil. Sizce Münir Bey’in Türk basınında özel bir kalem olmasını sağlayan özellikleri nelerdi?

BIYIKLI: Münir Süleyman Çapanoğlu çok yönlü bir gazeteci. Yazmadığı ve el atmadığı konu yok gibi. Kendisi mesleğe musahhihlikten, muhabirlikten başladığını söylüyor. Zamana, işe ve isteğe göre fıkra, roman, tarih etütleri, bilimsel konular, mizah vb. her şeyi yazdığını belirtiyor. Bu denli geniş bir yelpazede yazmak ciddi birikim işi. Çapanoğlu’nda da bu birikim var. Çok erken yaşlardan itibaren okuyor, çok geniş bir alanda daima çalışıyor ve hiçbir zaman okumayı bırakmıyor.

BABA DOSTU AHMET RASİM’İN ÖĞÜTLERİNİ DİNLİYOR

Etkilendiği isimler var mı?

BIYIKLI: Tabii baba dostu Ahmet Rasim’in etkisi de oluyor. Çapanoğlu, evlerinin daimi misafiri olan bu büyük yazara çocukken hayran. Hatta o zamanlar kendisine “Büyüyünce ne olacaksın?” diye sorduklarında, “Rasim Amcam gibi olacağım” diyor. İşte onun hevesini gören Ahmet Rasim de gazeteci olmak istiyorsa okumasını, kendisini yetiştirmesini tavsiye ediyor küçük Münir Süleyman’a. O da hayat boyu mesleğini bu prensiplere uyarak yapıyor. Fakat çok okunmak için çok bilmek ve yazmak da yeterli değil. Güzel yazmak üslup sahibi olmak da gerekiyor. Burada da çok güzel yazan Ahmet Rasim yine bir model olarak öne çıkıyor. Evet, babasının sık sık evlerinde ağırlamayı sevdiği çok geniş bir edebiyatçı çevresi var. Gerçekten bu bakımdan Çapanoğlu çocuk yaşlarından itibaren kendisini yetiştiren akademiyi, kültür ortamını evlerinde buluyor. Bunun da altını çizmek gerek fakat son tahlilde o Ahmet Rasim geleneğinden gelen bir gazeteci ve o yoldan yürüyor. Aynı zamanda roman, hikaye, tarih yazabilen, engin sanat kültürü olan dört dörtlük bir gazeteci.

screenshot-3.jpg

Münir Bey’in ‘Esrarengiz İstanbul’ yazılarını temin etmek, araştırmak ne kadar zamanınızı aldı?

BIYIKLI: Yani ‘Esrarengiz İstanbul’ özelinde konuşursak tefrikayla karşılamamızdan yayına kadar geçen süre birkaç yılı buldu. Fakat Çapanoğlu’nun eserlerini yayınlama sürecine genel olarak bir yolculuk olarak bakarsak bu çok heyecan verici bir yolculuk ve burada artık zaman alan bir faaliyetten değil, keyifli uğraştan söz etmek gerekir. Yolculuk sürüyor.

ÖZ KÜLTÜRÜ YANSITAN İSTANBUL ARGOSU AYNI ZAMANDA EVRENSEL

Kitapta yer alan yazılar eski İstanbul argosuyla kaleme alınmış. Eski İstanbul argosunda dikkatinizi çeken benzetmeler oldu mu?

BIYIKLI: Argo çok ilginç özel bir dil. Bir yanıyla muhakkak yerel, yani o terimler deyimler öz kültürü yansıtıyor ama bir yandan evrensel. Yunancadan Farsçaya, İtalyancadan Arapçaya kadar birçok lisandan besleniyor bu özel dil. O günkü argoda lisanlar açısından daha bir çeşitlilik olduğu söylenebilir. O zamanki argo lügatinde zamanla değişiklik de oluyor muhakkak. Ama bugünden bakılırsa belli bir devamlılık muhakkak var. Az ya da çok değişerek birçok terim veya deyim de devam ediyor.

Mehmet Bey sizin özellikle Tanzimat sonrası dönemin edebiyatçılarına ilginiz var. O döneme ilgi duymanızın nedeni nedir? Sizi çeken ne oldu?

YALTIRIK: Edebiyatımızda benim bugün yazmakta olduğum roman ve öykü türünün ilk modern örneklerinin, öncülerinin görüldüğü bir dönem. Biraz da yazdığım gotik ve korku türleriyle alakalı. Fransızca literatür vesilesiyle Charles Baudelaire’in Edgar Allan Poe’nun öykülerini çevirilerinin Hüseyin Rahmi Gürpınar tarafından okunduğunu tahmin ediyorum ki etkilendiğim kalemlerden biri. Keza bu dönemi takiben yetişen Ahmet Mithat Efendi, Ahmed Rasim, onları izleyen Refi Cevad, Osman Cemal, Sermet Muhtar, Reşad Ekrem Koçu gibi kalemler de en çok etkilendiğim yazarlarımız. Ancak bu döneme ilgimin bir sebebi de kurgularımda da yazmayı en sevdiğim dönem olan Sultan II. Abdülhamid devri İstanbul’u.

Kitapta yer alan ‘Fedakaran-ı Millet Cemiyeti baskını’ dikkat çekici. Bu baskının İttihat Terakki yöneticilerince ‘Kara Kemal’e havale edildiği’ bilgisi geçiyor kitapta. Bu olay çok enteresan değil mi? Yani bir yöneticinin kabadayıdan yardım istemesi...

YALTIRIK: Aslında şaşırtıcı değil. Kabadayıların öncülü sayılan yeniçeri zorbaları zamanından başlayarak, ricalin zaman zaman ‘zorbaz’larla irtibat kurduğu, hatta dönemine ve koşuluna göre yol verdiği yahut bir diğerine tasfiye ettirdiği görülüyor. Sultan Abdülaziz ve Sultan II. Abdülhamid devrinin kabadayılıktan paşalığa yükselen isimlerinin tasfiyesinin akabinde bu alışkanlığın bir anda ortadan kalkmadığı aşikâr. Nitekim kabadayılık tarihinin sürecini gören birisi bunu o kadar da tesadüfi göremeyecektir.

Öte yandan külhanbeyleri de kendi aralarında sınıflara ayrılıyor. ‘Efendi, terbiyeli, ağırbaşlı’ olarak adlandırılan bir külhanbeyli sınıfı da var. Külhanbeyliler kaça ayrılıyor, neye göre adlandırılıyorlar?

YALTIRIK: Külhanbeyi tabiri aktarana göre değişiyor. Mesela Refi Cevad başta olmak üzere mühim bir kısmı alelade kaldırım kurtları, vurucu kırıcı serseriler olarak görüyorken, Münir Süleyman biraz daha detaylı bakarak bunların ‘kabadayılar’ ve ‘adi, yüzsüz külhanbeyleri’ olarak ayrıldıklarını vurguluyor. Bunlardan ilkinin daha ‘racon’ dairesinde hareket ettikleri, belli sözlü teamüllere uydukları, zorda kalmadıkça silah vs. kullanmadıklarını ifade ediyor.

screenshot-2.jpg

İkinci grubun ise her türlü rezilliği göze alabilecek, hatta canilik yapabilecek kimseler olduğunu söylüyor. Yine de kendisi de bu âlemden sayılabilecek Refi Cevad’ın bakış açısı bize bu ayrımı farklı tarafından doğrulatıyor, kabadayılar ‘külhanbeyi’ hatta yerine göre ‘tulumbacı’ tabirini hakaret olarak görüyor. Ancak baktığımız zaman bunların üçü de aynı alt kültürün, aynı havzanın içerisinden çıkma. Hatta biri diğerinin geçiş dönemi olabiliyor.

YEŞİLÇAM FİLMLERİ ESKİ İSTANBUL’A DAİR BELGESEL MAHİYETİNDE

Kitapta ‘Meyhane Yasakçıları’ ile ‘Kerhane Yasakçıları’ diye bahsedilen iki grup var. Bunlar tam olarak ne yapıyorlar, neyi yasaklıyorlar?

YALTIRIK: Bunlar gayri resmi korumalar. ‘Yasakçı’ tabiri aslında klasik dönemde Osmanlı’da Anadolu’da asayişin temini için taşrada görevlendirilen kapıkulu askerlerine verilen isim. Bekçi, korucu anlamında argomuz içerisinde ‘yasakçı’, mekânı koruyan kabadayılara, külhanilere verilen isim. Bunlar sarhoşların, hovardaların olay çıkarmasına engel oluyorlar, olay çıkaran olursa da müdahale ediyorlar. Para vermeden mekândan sıvışmaya çalışanlara dikkat ediyorlar. Örneğin Yeşilçam’da 1973 yapımı ‘Bitirimler Sosyetede’ filminde bir sahnede, Kartal Tibet’in canlandırdığı hamallık yapan karakterin para kazanmak için meyhanenin para karşılığı korumalığını yapması bu uygulamalardan biridir. Yeşilçam filmlerinin bazısı kostümlerden konuşmalara eski İstanbul hayatı ile ilgili belgesel mahiyeti taşıyabiliyor bence, bu da bu örneklerden birisi.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN