AYBİR, İsrail’in katliamlarının sanat dünyasına yansımasını ‘Kültür Sanat Camiasının Soykırımcı İsrail’e Karşı Tutumu’ adıyla raporladı. Raporun yazarı Doç. Dr. Mustafa Arslan: “Gördük ki İsrail her yere girdi ama vicdanlara giremedi. Sanatçıları ayırmadık, bir fotoğraf çektik. Özellikle Türkiye’dekilerin Avrupa’dakiler kadar ses çıkaramamasına dikkat çektik. Avrupa’da sanatçıları destekleyen büyük vakıflar var. Bizde ise sistem ilişkiler üzerine yürüyor. " dedi.
SALİHA SULTAN
İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği (AYBİR) İsrail güçlerinin Filistin’de dokuz aydır süren katliamlarının kültür sanat dünyasına yansımasını raporla bir araya getirdi. AYBİR tarafından hazırlanan ‘Kültür Sanat Camiasının Soykırımcı İsrail’e Karşı Tutumu’ başlıklı raporun lansmanı dün Rami Kütüphanesinde yapıldı. Sunuculuğunu Zafer Hekimoğlu’nun üstlendiği etkinlik 7 Ekim’den beri Filistin halkının maruz kaldığı katliamlara dünya hükümetlerinin yaklaşımına, sanatçıların tepkilerine, dünya genelinde gerçekleşen sokak protestolarına dikkati çeken bir video gösterimi ile başladı.
Doç. Dr. Mustafa Arslan
MUSTAFA ARSLAN: TÜRKİYE’DEKİ SANATÇILAR FAİLDEN BAHSEDEMİYOR
AYBİR’in hazırladığı raporu, aynı zamanda raporun yazarı olan Doç. Dr. Mustafa Arslan sundu. Arslan, “Sanatçıların İsrail’in soykırımını nasıl eleştirdiklerini ya da eleştiremediklerini ele aldık” ifadeleriyle lanse ettiği raporun hazırlanmasının ardındaki düşünceye dair şu görüşlerini aktardı:
“Ali Şeriati’nin sanatçının aydın olma ve entelektüel olma kavramından hareketle, eğer sanatçının topluma yön verme kitleleri arkasından sürükleme gibi bir kaygısı varsa bu iki yüz küsür gündür yaşanan soykırımı da görmeli, görmeliydi.” Arslan, ardından raporu slaty gösterimi eşliğinde dinleyiciler ile paylaştı. Arslan’ın sanat dünyasında yaşanan tepkileri sıralarken Eurovision’da yaşananları aktardığı sırada yaptığı şu yorum ise sanat dünyasında İsrail lobisinin son dokuz uyguladığı baskıya rağmen ortaya çıkan manzaranın özeti gibiydi: “Biliyorsunuz final gecesinde İsrail’in şarkıcısı Eden Golan’ın sahnede olduğu sırada seyirci tarafından yuhalandı. Orada gördük ki İsrail her yere girdi ama vicdanlara giremedi.”
Arslan, Türkiye’de Tarkan gibi birçok sanatçının ise yaptıkları tepki paylaşımlarında failden yani İsrail’den bahsedemediğinin altını çizerek, şunları vurguladı: “Biz burada sanatçıları İsrail’i kınayanlar, kınamayanlar şeklinde ayırmadık, bir fotoğraf çektik ve hem dünyada hem Türkiye’de aksayan yerleri görelim dedik. Özellikle Türkiye’deki sanatçıların Avrupa’dakiler kadar ses çıkaramamasına, işsiz kalma endişesine dikkat çektik. Avrupa’da sanatçıları destekleyen çok büyük dernekler, vakıflar var. Bizde ise sistem değil ilişkiler üzerine yürüyor ne yazık ki. Bir an önce sivil toplum kuruluşlarımızın özgürleşmesi lazım.”
Prof. Dr. Fatih Savaşan
FATİH SAVAŞAN: DÜNYA SİYONİZMDEN BIKTI ANCAK LOBİSİ HALA GÜÇLÜ
Etkinlikte raporun politik önerilerini aktaran AYBİR Başkanı Prof. Dr. Fatih Savaşan da, kültür sanat dünyasının İsrail lobisinin baskısı karşısında içinde bulunduğu duruma dair şu izlenimlerini paylaştı:
“Aslında dünya kamuoyu 7 Ekim’den beri ayakta, dünya siyonizmden bıkmış durumda… Ancak İsrail hem medya hem sermaye gücünü kullanarak kitleleri susturma, insanları, kurumları itibarsızlaştırma, ses çıkaranları gelir ve itibar kaybına uğratma gücünü elinde bulunduruyor. Örneğin Avrupa’da protesto yapan öğrencilerin değil üniversite yöneticilerin baskı altına alındığını gördük. Dünyada aslında ciddi bir tepki var fakat mesele meslek örgütlenmelere, organizasyonlara geldiğinde bu güçlü lobinin ne yazık ki etkili olduğunu gördük. Şu an İsrail’in yaptıklarının tüm dünya için tehlikeli olduğunu, tüm dünyayı ateşe vermekten çekinmeyeceklerini anlamış bir dünya var önümüzde ama maalesef bu kamuoyu sesleri bastırılmaya çalışılıyor. Bu sebeple kurumlara, yöneticilere, organizasyonlara önemli görevler düşüyor. Yılgınlık olmaması lazım, bu sermaye gücüne karşı ne yapabiliriz ki düşüncesinden kurtulmak lazım.”
Savaşan, İsrail lobisinin bitirilmesinin yoğun emek ve organizasyonun yanı sıra sürdürülebilirlik istediğinin altını çizdi. AYBİR, 7 Ekim sonrası Aralık 2023’te ‘Antisemitizmin Araçsallığı ve Batıdaki Akademik Özgürlüğe Etkisi’ başlıklı bir rapor yayınlamıştı. Bu rapora ve dün kamuoyu ile paylaşılan ‘Kültür Sanat Camiasının Soykırımcı İsrail’e Karşı Tutumu’ raporunu incelemek isteyenler birliğin ‘aybir.org’ internet adresinden görebilir.
TÜRKİYE’DEKİ TEPKİLER DÜNYAYA GÖRE ZAYIF
AYBİR’in hazırladığı raporun yazarlığını Doç. Dr. Mustafa Aslan yürüttü, araştırma grubunda ise Erol Erdoğan, Doç. Dr. Mikail Uğuş, Dr. Mehmet Rakipoğlu, Ali Çiydem, Elif Çiydem, Zeynep Kahraman ve Zümrüt Sönmez yer aldı. Raporun birinci bölümünde dünya kültür ve sanat camiasının tepkilerine yer verilirken ikinci bölümünde Türkiye kültür ve sanat camiasının tepkileri derlendi.
Edebiyat, müzik, sinema, resim ve diğer sanatlar başlıkları ile derlenen verilerde, 7 Ekim sonrası Frankfurt Kitap Fuarı’nda Filistinli yazar Adriana Shibli’nin ödülünün iptali ile başlayan İsrail lobisi baskısı hatırlatılarak, lobinin etkisiyle sadece Almanya’da 119 etkinlik iptal edildiğine dikkat çekiliyor. Türkiye’den derlenen verilerde Türkiye Yazarlar Birliği’nin bildirisi ve Faysal Soysal, Ali Günvar, Adnan Özer, Zeki Bulduk gibi birçok şairin yer aldığı ‘Gazze Şiir Nöbeti’ gibi etkinlikler yer alıyor.
Raporun sonunda ayrıca 12 maddeden oluşan tespitler bölümünde ‘Siyonist lobi’nin sermaye ve medya desteği sayesinde kültür-sanat alanında tekel oluşturduğuna vurgu yapılıyor. Dünya kültür-sanat camiasının tepkilerinin Türkiye’dekine kıyasla daha yüksek ve sürekli olduğu kaydedilen raporda sanatçıların bireysel olarak tepki vermelerine rağmen meslek örgütlerinin ve kültür-sanat organizasyonlarının lobinin etkisine daha açık oldukları da ileri sürülüyor.
‘KÜLTÜREL BOYKOT’ HAYATİ
AYBİR’in raporunda 14 maddelik bir ‘Davranış, Turum ve Politika Önerileri’ bölümü de yer alıyor. Bu bölümde sanatçıların ve sanatın İsrail saldırganlığına karşı durması kadar Filistin direnişinin dayanıklılığını artırmasının da önemli olduğu vurgulanıyor. Kültür-sanat camiasının soykırım karşısında ve insanlık yanında konumlanmasının sağlanması için bireylere, sivil toplum kuruluşlarına ve kamu kurum ve kuruluşlarına düşen sorumluluklara yer verilen önerilerde ‘kültürel boykot’un önemi üzerinde duruluyor. Filistin direnişinin güçlendirilmesinin en az İsrail’in yalnızlaştırılması kadar önemli olduğunu vurgulayan rapora göre kültür ve sanat ürünlerinin moral ve motivasyon sağlayıcılığı üzerine politika geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekiliyor.
ABU ASAD: 7 EKİM FRANSIZ İHTİLALİ GİBİ BİR DEVRİM YARATACAK
Filistin asıllı Hollandalı yönetmen Hany Abu-Assad ve mütercim ve aktivist Ayçin Kantoğlu’da lansmandaki panelde konuşmacı oldu.
AYBİR’in lansmanında Hasan Aycın’ın 40 kadar eserinin yer aldığı ‘Bir Gün Mutlaka Döneceğiz’ isimli çizgi sergisi de ziyaretçilerle buluştu. Grup Yürüyüş’ten Mehmet Ali Aslan da etkinlikte ‘Gazze Bizim Evimiz’, ‘Rim’, ‘Viva Palestine’ gibi şarkılarını seslendirdi.
Raporun açıklanmasının ardından kültür ve sanat camiasının İsrail soykırımına tepkisinin ele alındığı bir panel de gerçekleştirildi. Filistin asıllı Hollandalı yönetmen Hany Abu-Assad ve mütercim ve aktivist Ayçin Kantoğlu’nun panelist olarak katıldığı panelin moderatörlüğünü gazeteci Halil İbrahim İzgi üstlendi. Abu Assad konuşmasında öncelikle AYBİR’in raporunun Filistin halkı için önemli olduğunu belirterek, İslam ülkelerinin kendilerine verdiği desteği çok önemsediklerini ifade etti.
Filistinli yönetmen, 7 Ekim sonrası yaşadığı baskıyı şu ifadelerle aktardı:
“Siyonizmin 7 Ekim öncesinde de Hollywood’da büyük bir gücü vardı ancak Siyonistler bizi, Filistinlileri büyük bir tehdit olarak algılamıyordu, yaptığımız işlere o yüzden müsaade ettiler. Zorluklarla karşılaşıyorduk ancak bunlar aşılabilir zorluklardı. Ancak 7 Ekim’den itibaren Filistin davasının ölü bir dava olmadığı, yaşayan bir dava olduğu, İntifada’nın sadece bir söylem değil yaşayan kanlı canlı bir direniş olduğunu hissettikleri andan itibaren benim Hollywood’da yaptığım bütün işleri durdurma kararı aldılar ve herhangi bir Filistinli bundan sonra Filistin hakkında konuşamaz dediler.” Abu Assad, İzgi’nin “Bundan sonra ne yapmalı?” sorusunu ise şöyle yanıtladı: “Ben 7 Ekim öncesi mevzuyu bir hayatta kalma mücadelesi olarak değerlendiriyordum ama 7 Ekim’in tıpkı bir Fransız İhtilali gibi önümüzdeki on yıllarda çok ciddi bir devrim niteliğinde faza geçeceğine inanıyorum. Dünya ya siyonizmle ona itaat ederek bir arada devam edecek ya da onu alaşağı ederek yeni bir sistem inşa edecek.”
KANTOĞLU: BÖYLE BİR VAHŞET
KARŞISINDA SUSMANIN İMKANI YOK
Kantoğlu ise bu süreçte sanat dünyasında bazı isimlerin kendisini çok şaşırttığını söyleyerek, şu görüşlerini paylaştı:
“Bazı sanatçılar ‘çocuklar ölmesin’ gibi beylik laflarla olayı geçiştiriyorlar. Karşımızda iki tane birbirinden ayrılan topluluk var. Biri son derece rafine, öncelikle son derece dindarlar. Suça meyilleri yok, birbirlerinin malını çalmıyorlar, birbirlerini kolluyorlar. Diğer tarafa bakıyorsunuz çocuklara terörist diyen, Filistin halkının kötülüğün ana kaynağı olduğunu iddia eden, çoluk çocuğu acımasızca bombalayan, aç bırakan, sefalete maruz bırakan bir grup var. Bunun karşısında sağlıklı bir insanın vermesi gereken tepki suskunluk değildir, konuşmak zorundasınız. Böylesi bir vahşet karşısında susmanıza imkan yok. Öte yandan herkes kendisine benzeyenin yaşamasına rıza gösteriyor. Bizim burada bir tercihte bulunmamız lazım, kimin yaşamasına rıza göstereceğiz?”