Görüşler

Koronanın yansıması paradigmanın iflası

Koronanın yansıması paradigmanın iflası

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ünal Çamdalı “Bundan sonraki dünya düzeni; daha insani, kaynakların israf edilmediği bir sistem ortaya koymak zorunda” diyor.

Doğu bloku rejimlerinin çöküşünden sonra “Yeni Dünya Düzeni”; çok iddialı önermeler üzerinden, tüm dünyaya dikte edilmeye çalışıldı. Bu konuda, müthiş bir rüzgâr estirildi. Artık dünyada tek bir düzenin egemenliği ve geçerliliği söz konusuydu. Onlara göre en doğru düzen, son düzendi. Medeniyetin doruk noktasıydı. Her yerde etkin olmalıydı. Mutluluk ve gelişim ancak onunla sağlanabilirdi. Adeta insanlığın ilacıydı. Zaten birçok batılı düşün insanı da yeni dünya düzenini; teknoloji ile desteklenmiş, batı kaynaklı, ekonomik ve kültürel sistemin oluşturduğunu bu bağlamda tarihin yönünün bilinçli şekilde, maddi güçler tarafından belirlendiğini daha önce ifade etmişti. Hatta bazıları daha da ileri giderek tarihin yönünün belli olduğunu, düzenin tamamen oluştuğunu ve netleştiğini dolayısıyla tarihin sonuna gelindiğini ilan etmişti. İddialı bir tez de literatüre girmişti…

Yeni dünya düzeni anlayışına göre oluşacak sistem; dünyanın her yerinde etkin hale getirilecek bir süreci ortaya koymaktaydı. Süreç; neoliberalizm, küreselleşme ve esnekleşme gibi aşamaları da kapsamaktaydı.

YENİ DÜZEN

Söz konusu anlayışın, insanlığa çare olması noktasında dünyada büyük oranda fikir birliği oluşmuştu. Zira doğu bloku rejimlerine göre yönetilen ülkelerin, hemen hemen hepsinin kapitalist rejimi benimsemeleri ve bu düzene geçmeleri; düzenin iddialarının etkinliğine, ciddi dayanak noktası oluşturmaktaydı. Artık daha liberal ve kapitale dayalı bir sistem dünyayı sarmıştı. Yönetim sistemlerini bunlara karşıt rejimlere göre oluşturanlar da aslında ekonomide aynı çizgideydi. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler anlayışı; galibiyetini ve egemenliğini tüm gücüyle hissettirmişti.

İnanılmaz üretim ve tüketim hamlesi, her yeri sarmıştı. Herkes bunlar için çalışıyor ve mücadele veriyordu. Özellikle üretimle ilişkili olmayan hiçbir şeyin anlamı kalmamıştı. Ya üretirsin ya da ölürsün (!) düşüncesi, her yerde hâkimdi. Bilimler de aynı akımdan payını, çoktan almıştı. Mühendislik ve Fen Bilimleri üretime yönelik olarak adeta evrilmek zorundaydı. Üretimi yansıtmayan bilimler sanki anlamını yitiriyordu. İlk defa ülkemizde de temel bilimlerle ilgili fakülteler, kapanmayla karşı karşıya kalmıştı. Teknik bilim okullarında üretimle ilişkili olmayan dersler neredeyse önemini yitirmişti. Mühendislik bilimleri imalat mühendisliğine, insanlar da üretime hizmet etmek veya en azından tüketmek zorunda olacaktı. Yeni anlayış buydu. Bu konuda, ülkeler birbirleriyle yarış haline girmişti. En çok sanayi veya teknolojik ürün üreten ve satan ülkeler, en etkili konuma gelmişti. Tüm ülkeler, kendilerini adeta çok hızlı giden bir trene yetişmek zorunda hissediyordu. Yeni düzene ayak uydurmak zorundaydı. Zira düzenin koşulu böyleydi. Ayak uyduramayanlar gidecekti. Yerlerine, ayak uyduranlar gelecekti. Düzen böyleydi, acımasızdı ancak egemendi.

YENİ DÜZENİN NERESİ DÜZEN?

Hani mutluluk getirecekti? İnsanlar yeni düzen içerisinde, daha mutlu olacaktı! Düzenin mutluluk kıstası da aslında vardı. Mutluluk, tüketerek elde edilecekti. Ne kadar çok tüketilirse mutluluk oranı da o kadar artacaktı. Üret, tüket ve mutlu ol (!) anlayışı; korana virüsü gibi çoktan dünyaya yayılmıştı. Tüketerek mutlu olmak, nereye kadar olacaktı? Bunu sorgulayan olsa da sesleri cılız çıkıyordu. Zira pek kimse de dinlemiyordu. Ok yaydan bir kez çıkmıştı. Dönüşü de hemen hemen olamayacaktı… Kızılderililer atlarla bir yere giderken belli bir süre sonra aniden durur, biraz dinlenirlermiş. Neden böyle yaptıkları sorulduğunda ise öyle hızlı geldik ki ruhlarımız geride kaldı, derlermiş. Bu tür anlayışlar, yeni düzen anlayışının egemenliğinden sonra önemini yitirmişti. Durmak yok, daha çok koşmak vardı. Artık aslandan hızlı koşan değil yanındakinden hızlı koşan ceylan, yaşamda kalacaktı. Tek gaye diğerlerini geçmekti. Şairin ifadesiyle de esasta gaye ölmemek idi. Yeni anlayışta üretemezsen tüketen ol; ikisinden biri olamasan da öl (!), daha iyi idi. İş bu raddeye kadar gelmişti… Sistem, üretim kadar tüketimin de önemine vurgu yapıyordu. Ayrıca yeni bir üretim sistemi devredeydi. Tüketim ürünlerinin ömrü de sınırlandırılmıştı. Ürün, kısa bir süre kullanılarak atılacak sonrasında da yenisi alınacaktı. Planlı eskitme bunun adıydı. Dünya kaynakları, söz konusu anlayışa dayalı üretim ve tüketim yapısını sürdürebilir miydi? Bazı düşünürler, zaman zaman kaynakların çarklarını döndürmek için yeterli olmadığını vurgulasa da çağın sorgulanmasının geniş kitleler tarafından yapıldığı pek de söylenemezdi. J. Rifkin ve T. Howard; Enrtopi: Dünyaya Yeni Bir Bakış adlı kitabında; dünya kaynaklarının ABD’yi bile taşımakta yeterli olamayacağını; iki ABD olması durumunda ise sistemin krize girmemesinin mümkün olamayacağını ifade ediyordu. Şimdi dünyada bir tek değil, birçok ABD vardı. Çin, AB, Hindistan ve diğerleri de ortaya çıkmıştı. Geriye dönüş de mümkün değildi. Tüm yapılar, “Yeni Dünya Düzeni” anlayışına göre çoktan kurgulanmıştı. Çarklar da buna göre tasarlanmıştı. Kim ne derse desin, aykırı görüşler artık anlamını yitirmişti…

KOVİD’İN YANSITTIĞI GERÇEKLER

Bir gün Çin’de gözle görülemeyen ancak elektro mikroskopla yüz bin defa büyütüldüğünde görülebilen, Kovid-19 adı verilen bir virüs ortaya çıktı. Bu virüs önce Çin’de sonrasında da dünyada, vakalara ve ölümlere neden oldu. Sektörleri aniden yavaşlattı. Pek çoğunu da durdurdu. İnsanlık belki de hiç olmadığı kadar şaşkındı. Bunun, önce komplo olabileceği ifade edildi. Yeni bir dünya düzenine geçmek için deney yapıldığı söylendi. Dünyanın daha dijital bir yapıya kavuşması yolunda, planların yapıldığından söz edildi. Virüsün varlığının abartıldığı ve inanılmaması gerektiği bile söylendi. Ancak tablo netti ve durum vahimdi. Virüs çok kısa sürede, dünyayı sardı. Vaka sayısı üç milyonu, ölümler de iki yüz bini aştı. Tüm dünyada pek çok insan bırakın üretmeyi, evlerinden çıkmaya korkar oldu. Virüs dünyaya damgasını vurdu. Hastaneler doldu, taştı. Birçok ülkede, sağlık sektörü zor durumda kaldı. Ülkelerarası maske savaşları başladı. AB dağılma noktasına geldi. İngiltere, İtalya, İspanya ve ABD en çok sarsılan ülkelerdi. Virüs New York’u da etkiledi. Dünyadaki paranın yönünü belirleyen Wall Street, birden bire sessizliğe büründü. Üretim sektörü neredeyse durma noktasına geldi. İnsanlar marketlere, alışverişe koştu. Makarna ve çorbalar depoya kondu. Gıda, temizlik ve günlük kullanım ürünleri stok oldu. Herkes bir şeyler almak için yarışa girdi. Virüs tüm beşeri paradigmaları (değerler dizisini) yerle bir etti. Onlar bir anda anlamlarını kaybetti. İnsanlık şoktaydı. Planların, hedeflerin ve vaatlerin de birçoğu tutmadı…

Tutmayacağı zaten ta baştan belliydi. Dünyada oluşan pek çok olumsuzluklar; enerji savaşları; milyonlarca insanların yerlerinden, yurtlarından edilmesi; gerçeğin en hakiki resmiydi. Tüm olumsuzluklara rağmen yaşam kendi mecrasında akmaya devam ediyordu. Hatta bunlar biraz da kanıksanmıştı. Şairin ifadesiyle herkes, kendi gök kubbesinde gezgindi. Kimse kimseyi düşünecek durumda değildi. İnsanlar, işin doğrusu bir koşturmacanın içindeydi. Kurumsal anlamda, durumu kazanç haline getirenler de yok değildi. Onların geliri hep artış içindeydi. Keyifleri de aslında yerindeydi. Ancak insanlık fena halde sıkıntı içindeydi…

BEKLENMEYEN VİRÜS, BEKLENEN KAOS

Eskiden bu kadar olanak yoktu buna karşın yardımlaşma vardı. İnsanlar birbirini gözetirdi. Şimdi maddi zenginlik artmasına rağmen yardımlaşma azaldı; bireysellik ve bozunum ise arttı. Kimse kimseye tahammül edemez oldu. Evlenenler boşandı, nişanlananlar ayrıldı. Dostluklar ise geçmişte kaldı. İnsanlık adeta bir çalkantının içine girmişti. Çıkması da imkânsız gibiydi. Ya deveyi güdecekti ya da diyardan gidecekti. Gitse de nereye gidecekti? Nereye gitse okka 400 dirhemdi. Düzen aşağı yukarı her yerde aynıydı. Değişen bir şey yoktu. Sistem her yeri sarmıştı. Umutlar da sanki tükenmişti… Dünya alarm vermeye çoktan başlamıştı. Depremler artmış, seller de sıklaşmıştı. Bunların hepsi aslında erken uyarının sinyalleriydi. Uyarıcılar zaman zaman insanlığı ikaz etse de bazılarına göre onlar felaket tellalı idi. Acayip bir düzen içerisinde, güçlü olanlar zayıfları ezmekteydi. Hukukun üstünlüğü değil, üstünlerin hukuku dünyada geçerliydi…

Kovid-19 dünya gerçeğini aniden değiştirdi. Zengin, fakir dinlemedi. Hatta zenginleri daha çok etkiledi. Ancak fakirler de bundan nasibini aldı. Pek çok şey birden bire işe yaramaz oldu. Yazlıklara gidilemez oldu; paralar harcanamaz oldu; araçlara binilemez oldu, garajlarda kaldı; giysiler de gardıroplarda asılı kaldı. Kızılderili reisi demiş ya “Beyaz adam paranın işe yaramadığını anladığında, iş işten geçmiş olacaktı. Zira o zaman; son ırmak kuruyacak, son ağaç yok olacak ve son balık da ölmüş olacaktı!”. Durum tanımlanan tabloya benzemekteydi. Para da makam da unvan da işe yaramaz oldu. Herkes can derdine düşmüş oldu…

Güçlü sistemler bile bir virüs karşısında aciz kaldı. Aşı veya ilaç üretimi kısa zamanda yapılamadı. Bundan sonraki dünya düzeni; daha insani, düşkünün gözetildiği, kaynakların israf edilmediği, tasarrufa daha fazla önem verildiği, ne oldum delisinin en az olduğu vb. anlayışların egemen olduğu bir sistem ortaya koymak zorundadır. Üret, üretemezsen de tüket ya da öl (!) anlayışı yerine; ihtiyacın kadar üret ve yaşat! Anlayışı hâkim olmalıdır. Mevcut düzenin sürdürülemeyeceği, birçok bilim ve düşünce insanı tarafından daha önce pek çok defa dile getirilmişti. Ancak etkili olamamıştı. Şimdi net olarak acı ve sancılı bir tablo ortaya çıktı. Dünyadaki etkin aktörlerin sorumluluğunun bu noktada daha büyük olduğu anlaşıldı. Onlara daha çok görev düşmektedir. Dünya halklarının da daha duyarlı olması gerekmektedir. Zira dünya kaynakları, mevcut düzeni kaldıramaz. İnsanlık bunu sürdüremez. Küresel salgınların (pandemi) tarihine bakıldığında; benzer durum, belli dönemlerde zaten yaşanmıştı. Fakat göz ardı edilmişti. Üretim ve tüketimden başka, kimsenin gözünün gördüğü bir şey de hemen hemen yok gibiydi. Umarım! Yaşananlar, insanlara ve düzen kuruculara, ders niteliğinde olur. Aksi takdirde tarih yeniden vuku bulur. Dilerim! Dünyadaki tüm insanlar, virüs salgınından biran önce kurtulur…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir