Bahçeli Sinan Ateş için de bir şey yapsaydı

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin günün kahramanı olduğunda kuşku yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bile ileri seciyede gündemi belirliyor. Üstelik kendi çizgisine en ters yönden hamle yaparak. Kimin aklına gelirdi bir gün Bahçeli’nin “Öcalan gelsin DEM kürsüsünde konuşsun, nihayetinde de umut hakkından istifade etsin” diyeceği… Dedi ve tavrı 11. Cumhurbaşkanı Gül tarafından bile “olağanüstü” diye nitelendi. Mevcut Cumhurbaşkanı da onun “tarihi” bir misyon üstlendiğini ifade etti. DEM’deki heyecanı, Öcalan’daki duygu kabarmasını sormayın.

Halen ülke siyaseti onun hareketlendirdiği zemin üzerinde cereyan ediyor. Ne diyelim, inşallah akıbet barış olur.

Benim aklımda bir şey var. Depreşip duruyor. Şu Sinan Ateş cinayeti… Tam “oldu da bitti maşallah” denecek bir zamanda iki şey oldu:

Bir, Milli Eğitim bakanlığı Ülkü Ocakları ile iş birliği istikametinde bir mutabakat imzaladı.

İki, Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım, Devlet Bahçeli ile Müsavat Dervişoğlu’nun hakaret yarıştıran polemiklerinin arasına dalıp Dervişoğlu’na “Had bildirme” tehdidinde bulundu. Tasmanı tutanlara dansözlüğünü yap. Belanı da bizden bulma... Haddini bildiririz...

Mesela bu olay karşısında Cumhur İttifakı’nın ana bileşeni Ak Parti dünyası ne düşünüyor merak ediyorum. Siyasetin böyle “Had bildirme” boyutunda seyretmesi, devlet içinden istihbarat desteği alarak cinayet işlenmesi, onlar için bir anlam ifade ediyor mu? Bu tehdit ortamı, siyasetin barış içinde seyretmesinden de sorumlu iktidar için ne anlam taşır?

Yoo, bir tepki yok. Acaba “Bize de had bildirilir” diye korkuyorlar mı? Mesela Meclis Başkanı’nın, bir parti liderine yönelik “had bildirme” tehdidi karşısında söyleyeceği bir şey yok mudur? Yok zahir… Çünkü tık yok.

Olayın Sinan Ateş cinayeti ile bir ilgisi var. Cinayet sırasında da Ülkü Ocakları Başkanı olan Ahmet Yiğit Yıldırım o davada şüpheli olarak yargılanıyor. MHP kontenjanında ancak o sırada Ülkü Ocaklarına tahsisli araç, cinayet sürecinde faal olarak kullanılmış.

Ülkü Ocakları ile MHP’nin organik ilişkisi biliniyor. Sinan Ateş eski Ülkü Ocakları başkanı. Ve Ülkü Ocakları ile iltisaklı bir cinayet koordinasyonunda “Ankara’nın göbeğinde” katlediliyor.

Olayın doğal akışına aykırı olarak MHP camiası da Ülkü Ocakları camiası da cinayete tepki göstermiyorlar. Aileye bir taziyede bulunulması bile istenmiyor. Yani MHP liderliği dahil zımnen bir “onay” söz konusu.

Olay aydınlandıkça “onay”ın boyutları da netleşiyor. Çünkü cinayet bir “Ülkü Ocakları” prodüksiyonuna dönüşüyor.

Bir süre önce mahkemenin gerekçeli kararı yayınlandı.

Gerekçeli kararda, sanıklar Doğukan Çep ve Tolgahan Demirbaş'ın, suç tarihinden yaklaşık 8 ay öncesinden itibaren cinayetin ne zaman, nerede, nasıl, kimlerle, hangi araçlarla gerçekleştirileceğini, olayın öncesinde, sırasında ve sonrasında neler yapılacağını detaylı olarak planlayarak suçu önceden tasarladıkları bildirildi.

Sanık Demirbaş'ın telefonunda yapılan incelemelerde, "olayın öncesinde Ateş'in nerede oturduğu ve görev yaptığı, çalıştığı ofisinin neresi olduğu, ne zaman, nerede, kimlerle gününü nasıl geçirdiği, nerede, nasıl yaşadığı" gibi konularda detaylı araştırma yaptığı, kişisel, ailevi ve mesleki yaşantısı konusunda bilgi topladığının belirlendiği ifade edildi.”

Burada yargı haberlerini iyi takip eden gazeteci Alican Uludağ’ın bir notunu paylaşmak istiyorum. Uludağ, Ahmet Yiğit Yıldırım’ın önceki gün adliyeye gittiğine dair bir haberi paylaşırken şu notu düşüyor:

Cinayetin üzerinden 2 yıl geçti. Ahmet Yiğit Yıldırım, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Tolgahan Demirbaş'a Sinan Ateş'i takip ettirme talimatını veren bir isim. Yine makam aracı, tetikçiyi kaçırmakta kullanıldı. Özel kalem müdürü cinayete yardımdan 18 yıl aldı. Yıldırım şu an cinayet şüphelisi ve hakkında yurt dışı çıkış yasağı var. 2 yıldır savcı, ifadeye çağıramıyor. Adliyeye kadar gitmişken de savcı, gel ifadeni alalım da diyemiyor."

Gerekçeli kararda ne deniyordu? Cinayette rol alanlar 8 ay süreyle Sinan Ateş’i takip etmişler, sonunda da canına kıymışlar.

Bu 8 aylık süre Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’ın etrafında cereyan etmiş. Makam aracı da tetikçiyi kaçırmakta kullanılmış. Sinan Ateş ile ilgili istihbaratın temininde emniyet görevlilerinin kullanıldığı da yine bilinen hususlardan.

Bütün bunların MHP camiasının, özellikle “Lider” Bahçeli’nin bilgisi dışında gerçekleşmesi işin “Doğal akışı”na aykırı gibi gözüküyor. Bir Ülkü Ocakları eski başkanına cinayet planlanacak, planlayanlar Ülkü Ocakları genel başkanlığı çevresinde olacaklar, bu planlama 8 ay sürecek ve bundan “Lider”liğin haberi olmayacak. Etrafında olan bitenden habersiz bir liderlik, Bahçeli’ye yakışır mı? 8 ay süreyle cinayet planlayıp “Lider”e haber vermemek Ülkücülüğe yakışır mı?

Mesela şöyle bir şey sorsam: Ahmet Yiğit Yıldırım, Müsavat Dervişoğlu’na yönelik tehdidi icra etmek için bugünden bir hazırlığa girmişse, kimi tetikçiler tutmuşsa, Dervişoğlu’nu bir yerde kıstırmak için planlar yaptırmışsa….

Ne kötü değil mi?

Bir kadın var. Yiğit bir kadın: Ayşe Ateş. Herkesin tansiyonu düşüyor, o kocasının katillerinin peşini bırakmıyor. O Ahmet Yiğit Yıldırım’a “had bildirme” işini sordu. “Sinan’a yaptığın gibi mi?” diye… Dervişoğlu da Sinan’ın katledildiği yerde meydan okudu: “Gel buradayım” diye…

Bütün bunlar mesela sayın Cumhurbaşkanı için bir anlam taşıyor mu? Sayın Bahçeli bir de şu tehdit için bir şeyler söylese, “Ülkücü camia”“Barış”a çağırsa…

YORUMLAR (109)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
109 Yorum