Görüşler

Türkçe şiirin anayasasını yazan şair Fazıl Hüsnü Dağlarca

Türkçe şiirin anayasasını yazan şair Fazıl Hüsnü Dağlarca

İletişim Uzmanı Mehmet Utku Şentürk, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın 94 yıllık yaşamında yazdığı dizelerin açtığı yola ışık tutuyor.

Büyük Şairi Fazıl Hüsnü Dağlarca, 94 yıllık yaşamının 75 yılı boyunca ara vermeksizin şiir yazdı. Onlarca şiir kitabında yer alan yüzlerce şiiri, edebiyatımızın tanımlarını zorlayarak derinliği zaman zaman metafizik kavramlara ulaşan, çoğu zaman belleklerimize kazındı. Bu toprakların insanlarının toplumcu, bağımsız ve onurlu bir yaşam sürmesi adına yürekli çağrılar niteliğine dönüştü.

Dağlarca’nın bu özelliklerini Nurullah Ataç daha baştan sezmiş ve kendisini şöyle selamlamıştı:

“Bugün Bay Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın adı biliniyor, kitapları okunuyor, ama şiirimizdeki önemi, asıl yeri bilinmiyor. Biz onun neler yaptığını, neler getirdiğini gösteremedik. Kolay anlaşılır, güzelliği çabuk sezilir bir kaç şiiri vardır, en çok onlar üzerinde durduk. Ne bileyim? Biz Bay Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı öteki şairler arasında bir şair, öteki şairlerimize benzer bir şair diye tanıttık.

Oysa o öyle değil. O, öteki şairlerimize benzer bir şair değil, hepsinden ayrılıyor. Eskilere uymadığı gibi yenilere de uymuyor. Konuları başka, kalıpları başka, aradığı başka, dili başka. Bunların hepsini kendi yaptı, daha doğrusu durmadan yapıyor.”

Nerede ise bir yaşamı dolduran ‘bu kendi şiirini oluşturma’ çabasının sonucu olarak Dağlarca, kendi ulaştığı gerçekleri kendi geliştirdiği anlatım özellikleri içinde sergiledi.

Dilimize ‘Türkçem benim ses bayrağım’ deyişini kazandıran ozan, bir yüzyılın dörtte üçünü dolduran şiir yaşamının üçte ikisini Türkçe’nin arınmasına adadı.

ASIL ADI MEHMET FAZIL

Asıl adı Mehmet Fazıl olan şair, İstanbul Örtaköy’de Taş Mektep Sokağı’nda Erzurumlu bir aileden gelen Süvari Yarbay Hasan Hüsnü Bey ve Konyalı bir ailenin kızı olan Kadriye Hanım’ın oğlu olarak 1914’ün ağustos ayında dünyaya geldi. Babasının asker oluşu sebebiyle ilköğrenim yıllarında sürekli okul değiştirmek zorunda kalan Dağlarca, ilkokul 1. sınıfı Konya, 2. sınıfı Kayseri, 3,4 ve 5. sınıflan Adana ve Kozan’da okudu. Dağlarca, Tarsus ve Adana’da ortaokulu bitirdikten sonra Kuleli Askeri Lisesi’ne gönderildi ve 1933 yılında buradan 1935’te de Harp Okulu’ndan mezun oldu. Aynı yıl babasını kaybetti.

‘YAVAŞLAYAN ÖMÜR’ 1932’DE YAYIMLANDI

1936’da Atışokulu’nda çekilen kura sonucu Erzurum’a atanan fazıl Hüsnü, Piyade Teğmen olarak Erzurum’da başladığı askerlik mesleğini, hemen sonra atandığı Iğdır ve Sivas illerinde, Orta Anadolu’da ve Trakya’nın birçok yerinde sürdürdü. 15 yıllık zorunlu hizmet süresini tamamladıktan sonra yüzbaşı rütbesinde iken 1950 yılında istifa ederek ordudan ayrıldı. Dağlarca’nın 1927 yılında kaleme aldığı hikâye, Yeni Adana gazetesinde yayımlanan ilk yazısı oldu. 13 yaşında yazdığı bu hikâye ile adı geçen gazetenin öğrenciler arasında açtığı yarışmada birincilik ödülü kazanan Dağlarca’nın “Yavaşlayan Ömür” adlı eseri ise 1932 yılında İstanbul dergisinde yayımlanan ilk şiiri oldu. Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Aile”, “Ataç”, “Çağrı”, “Devrim”, “İnkılapçı Gençlik”, “Kültür Haftası”. ‘Türkçe”, “Türk Dili”, ‘Türk Yurdu”, “Varlık”, “Vatan”, ‘Yeditepe”, ‘Yücel”, ‘Yenilik” ve ‘Yön” gibi dergi ve gazetelerde şiirlerini yayımladı. 23 destanıyla Cumhuriyet Dönemi Türk şiirinin en önemli destan şairi olarak kabul edilen Dağlarca, bu eserlerinde Malazgirt Savaşı’ndan İstanbul’un fethine, Çanakkale’den Milli Mücadele ve Bağımsızlık Savaşı’na kadar birçok zaferi anlattı.

‘TÜRKİYE’NİN YAŞAYAN EN İYİ ŞAİRİ’ İLAN EDİLDİ

Dağlarca, 1946’da Çakır’ın Destanı’nda 70. sayfada yer alan şiirle CHP şiir yarışmasında Cahit Sıtkı Tarancı ve Attila İlhan’ın ardından üçüncülük ödülünü alırken 1956’da “Asu” ile Yeditepe Şiir Ödülü’nü, 1957’de yayımlanan Delice Böcekle Türk Dil Kurumu Ödülü’nü kazandı. 1968’de ABD Pittsburgh Üniversitesi International Poetıy Forum (Uluslararası Şiir Fommu) tarafından ‘Türkiye’nin Yaşayan En İyi Şairi” ilan edilen Dağlarca, aynı yıl Türkiye Milli Talebe Federasyonu Turhan Emeksiz Armağanı’nı kazandı. Dağlarca, 1973’te Arkın Çocuk Edebiyatı Yarışması’nda üç şiir ile “Üstün Onur”, 1974te Yugoslavya’da Struga 13. Şiir Festivali’nde Altın Çelenk ödüllerine layık görüldü. 1974’te Milliyet Sanat Dergisi’nce yılın sanatçısı seçilen Dağlarca’ya, 1977’de Sivas Belediyesi tarafından kendisine “Sivas Hemşehrilik Beratı” verildi. Aynı yıl Horoz adlı eseriyle Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü’nü kazanan usta şair 1987’de TÜYAP 6. İstanbul Kitap Fuarı’nın “Onur Sanatçısı” seçildi. Dağlarca’ya 1992’de Edebiyatçılar Demeği Onur Ödülü, 1995’te Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, Kültür ve Sanat Büyük Ödülü verildi.

1959’DA KİTAP KİTABEVİ’Nİ KURDU

1951 yılında Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğünde çalışmaya başlayan Dağlarca, 1953 ile 1959 yıllan arasında Çalışma Bakanlığında iş müfettişliği görevinde bulundu ve 1960’ta emekliye ayrıldı, fazıl Hüsnü Dağlarca, 1959’da İstanbul Aksaray’da kurduğu Kitap Kitabevi bünyesinde 1969 yılında kadar yayın faaliyetlerini yönetti. Aynca Konur Ertop’un yazı işleri müdürlüğünde ilk sayısı Ocak 1960’ta çıkan ve Temmuz 1964 tarihine kadar toplam 43 sayı yayımlanan aylık Türkçe dergisini çıkardı. Temmuz 1957’de toplanan 8. Dil Kurultayı’nda Türk Dil Kurumu Yönetim Kurulu üyeliğine seçilen Dağlarca, üç yılda bir toplanan sonraki kurultaylarda da aynı göreve tekrar seçildi ve 1980 yılına kadar bu görevini sürdürdü. Dağlarca, Cumhuriyet Dönemi Türk şiirinin özellikle dil ve tarih bilinci açısından bakıldığında önemli temsilcilerinden biri olarak öne çıktı.

‘BİR ŞİİR ÇOCUKTUR’ DAĞLARCA

Yalnızca çocuklar için 25’e yakın şiir kitabı yayımlamış başka bir şair yoktur edebiyatımızda. Çocukları ve çocukluğu derinden seven bir şair olan Dağlarca, duyarlılığıyla, merakıyla, gözlem ve düşlem gücüyle, coşku ve içtenliğiyle ölünceye kadar çocuksu yanını koruyabilen bir şairdir. Ona göre, insanın asıl ölümü, gövdesinin değil, çocukluğunun ölümüdür. Dağlarca’nın çocuklara olan ilgi ve sevgisi, şiirimize bir anıt kitap kazandırır: Çocuk ve Allah. İkinci kitabı olan bu başyapıtla büyük bir başarı elde eder. Dağlarca, Çocuk ve Allah’tan sonra hep çocuk kalmıştır. Dağlarca, yalnızca bizim çocuklarımız için değil, Vietnamlılardan Hollandalı çocuklara dünya barışı ve insanların kardeşliği için, her ulustan, ırk ve dinden tüm dünya çocuklarına da yazan bir şair. Kendini “yeryüzü yurttaşı” olarak gören Dağlarca’nın şiir evreni; ulusçu, destansı şiirlerden, bireyci, toplumcu, mistik, insancıl, somut ve felsefî şiirlere gökler gibi sınırsızdır. Dağlarca, dünyanın tüm çocuklarına aynı sıcaklıkla seslenir. Doğaya, yaşama ve insanlara bir çocuğun gözleriyle, çocukça bir duyarlılıkla, çocuk hayreti ve şaşkınlığıyla bakar. Çünkü bir yazarın dediği gibi, “bir şiir çocuktur” Dağlarca.

“Türkçe’nin büyük şairi” olarak tanımlanan Dağlarca, yaklaşık 20 gün zatürre tedavisi gördüğü Başkent Üniversitesi İstanbul Hastanesinde böbrek yetmezliği sonucu 15 Ekim 2008’de hayatını kaybetti. 94 yaşında vefat eden şair, 20 Ekim’de, Süreyya Operası’ndaki törenin ardından Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir