İmanın kuvvetlenmesi ve insanı gafletten uzak durdurması ve sahibini her an iman şuuruyla beslenmesi ve iç disiplin sağlayacak bir dinamizme kavuşması için için iki şeye ihtiyaç vardır:
SORU: Hocam, samimi olamadığımı düşünüyorum bir çok konuda. Samimi olmayı nasıl başarabilirim ve bütün gizli niyetlerimi, düşüncelerimi nasıl terk edebilirim.
CEVAP: Niyette samimi olmak için Allah’a ve ahirete imanda samimi olmak gerekir. İmanımızda samimi olmadığımız sürece niyetlerimizde de samimiyetsizliğimizi göstermeye devam edeceğiz. İmanımız yok demiyoruz.. Fakat, yetmişten fazla imanın mertebeleri vardır. Bu mertebeleri kazandığımız nisbetinde samimiyetimiz artacaktır.
Mesela: her an Allah’ın kendisini kontrol etmekte olduğunu düşünen bir kimse ile, böyle bir şeyi ayda-yılda bir veya bir kaç defa düşünen bir kimsenin niyetindeki samimiyet, bir olamaz. Kalbinden geçenleri her gören, işiten bir Allah’a iman eden kimsenin samimiyeti ile, gaf lete dalarak böyle bir algıya sahip olmayan veya böyle bir algı mekanizmasını işletmeyen bir kimsenin samimiyeti bir olamaz. Gafleti dağıtmak, aklını başına almak ve samimi olmak için imanı kuvvetlendirmek gerekir. Bunun başka bir formülü yoktur.
İmanın kuvvetlenmesi ve insanı gafletten uzak durdurması ve sahibini her an iman şuuruyla beslenmesi ve iç disiplin sağlayacak bir dinamizme kavuşması için için iki şeye ihtiyaç vardır:
Birincisi: Tahkiki iman. İkincisi: Bu imanı güçlendiren salih amel/takva.
Özellikle bu asırda geleneksel bir iman nefsi dizginleyemiyor. Keza, gafletle yapılan bir ibadet de imana kuvvet veremiyor. En çok bizi Allah’ın huzuruna çıkaran beş vakit namazlarımız yoksa veya gafletle oluyorsa, böyle bir ibadetin bize bahşedeceği fazla bir samimiyet olamaz. Çünkü, samimiyetten uzak bir ibadetin samimiyet telkin etmesi ilahi hikmete aykırıdır.
Bu sebeple, her şeyden evvel, Allah’a, ahiret gününe tahkiki bir tarzda iman etmemiz ve bu iman şuurundan beslenmemiz ve bu imanı güçlendirmek için de bize terettüp eden kulluk görevlerimizi ciddi bir sorumluluk içinde yerine getirmemiz gerekir. Bunlara ilave bir kuvvet olarak da ölümü sık sık hatırlamakla iman ve amelimiz takviye etmeliyiz. Bunu başardığımız gün, niyetlerimizde, iç âlemimizde samimiyet rüzgarlarının estiğine şahit olacağız İnşallah…
ALLAH KENDİ TASARIMINDA NEDEN HATAYA İZİN VERİYOR?
SORU: Tüm insanları, canlıları ve sistemleri Allah yaratmıştır. İnsanın doğumunu ele alırsak; 19 DNA kopyalanmaya başlar. 2) DNA kopyalanırken hatalar oluşur. 3) DNA’daki hataların çoğu enzimlerce düzeltilir. Peki, Allah’ın bu tasarımdaki amacı nedir? Eğer düzeltecekse neden hata yapmasına izin verir ki? Tanrı yapboz mu oynamaktadır ki önce bozup sonra düzeltir?
CEVAP: Allah canlı sistemleri yaratırken, ölebilir, hastalanabilir bir mekanizmayı ön görmüştür. Bunun pek çok hikmetleri vardır. Bu hastalıkların olması için canlılarda bozulabilir bir sistemi öngörmüştür. Bozulabilen bir sistemin tamiri için de düzeltme mekanizmalarını devreye sokmuştur. Kainat baştan başa hareket ve sakinliği ile, değişken ve değişmez prensipleriyle, karanlık ve aydınlığıyla, gece ve gündüzüyle, mevsimleriyle bir yazar- bozar tahtası gibi işlemler görmektedir. DNA sistemi de bunlardan farklı değildir.
Allah, kâinatı hareketli, değişken, tahrip ve tamire maruz bir biçimde yaratmakla, kendi varlığını, isim ve sıfatlarını nazara vermek, sonsuz ilim ve kudretinin her an devrede olduğunu göstermek istemiştir. Akan bir ırmağın güneş karşısına gelen damlacıklarının parlaması, güneşin varlığına delalet ettiği gibi, ışığın hizasından çıkanların sönmesi de güneşin varlığını gösterir. Bu manzarayı bir yazar-bozar tahtası gibi düşündüğümüzde, yazılması da bozulması güneşin varlığının göstergesi olduğunu görürüz. Çünkü, eğer bu akan su damlalarının gösterdiği parıltının kaynağı güneş olduğu kabul edilmezse, bu takdirde her damla suda gerçek bir güneşin bulunduğunu kabul etmekle gerekir ki, bu bir safsatadır.
İşte bunun gibi, bu kâinatı yaratmakla kendini tanıtmak isteyen yaratıcı, özellikle canlılarda tahrip ve tamir mekanizmalarını yaratarak işin arka planındaki sonsuz ilim, hikmet ve kudretini göstermek istemiştir. Örneğin, bir insan hayat kazanmakla Allah’ın Muhyi ismine, ölmekle de onun Mümit ismine şahitlik eder. Bir DNA’nın tahribinden sonra tamir edilmesi, onun sonsuz ilim, hikmet ve kudreti yanında Şafi ismine de şahadet etmektedir.
Hülasa mevcut mekanizmalar, hikmet açısından birer perdedir. Asıl iş yapan ilahi kudrettir. Bin bir çeşidiyle canlıların bünyelerini tamir eden gıdaların varlığı, kâinatı yaratan ile canlıların bünyesini yaratan aynı kudret olduğunu gösterir. Demek ki herşey lisan-ı haliyle Allah diyor, onu hamdile tesbih ediyor.