Tasarruf herhangi bir işin olması veya olmaması için Allah’a yalvarmak, dua etmek, bir vesile olarak şefaat etmek manasına gelir. Allah dilerse onun bu şefaatini, duasını kabul eder ve o işi yapar.
SORU: Evliyanın ruhlara tasarrufu mümkün olabilir mi? Kur’an böyle bir şeyi kabul eder mi? Kabirdeki evliyanın diri insanın yardımına gelmesi, havadaki uçağı tutması olur şey midir?
CEVAP: Kur’an’da bu konuda açık bir ifade yoktur. Ehl-i sünnet âlimlerinin büyük çoğunluğuna göre, evliyaların tasarruf yetkisi vardır. Ölümden sonra da çok az da olsa bazı evliyaların ruhlarının tasarruf edebileceği kabul edilmektedir. Ancak, tasarruf ne demektir; onu bilmek gerekir. Tasarruf, herhangi bir işin olması veya olmaması için Allah’a yalvarmak, dua etmek, bir vesile olarak şefaat etmek manasına gelir. Allah dilerse onun bu şefaatini, duasını kabul eder ve o işi yapar. Yoksa, hiç bir velinin kendi başına bir iş yapma hususunda ne salahiyeti var, ne gücü ve ne de öyle bir şey yapabilir.
Bu konunun önemi şuradan kaynaklanır:
a) Bir velinin kendi başına bu işleri yapabileceğini düşünen kimse şirke girer.
b) Allah’ın velileri ile diğer insanların aynı olduğunu söyleyenler de cahil kimselerdir. Zira, veli kimse Allah’ın sevdiği kimse demektir. Allah’ın, sevdiği kimselerin sevmediği kimselerle bir tutması mümün değildir.
c) Bir veli Allah’ın inayetiyle keramet gösterebilir. Onun izniyle -bir nevi keramet olan- birilerinin yardımına koşabilir. Fakat bu yardım ancak Allah’ın izni ve inayetiyle tahakkuk edebilir.
Bizim anladığımız ve anlattığımız manada, bir velinin uçağı tutması; yani Allah’ın ilgili uçağı düşürmemesi için yalvarması ve bu yüzden de uçağın düşmemesi mümkündür. Fakat Allah’ın dışında bir kimsenin kendi başına bir şey yapabileceğini düşünmek şirktir.
Tecavüze uğrayanların günahı ne?
SORU: Allah neden tecavüzleri önlemiyor? Bu çok büyük bir imtihan değil mi? Tecavüzcü kötü birisi olabilir ama tecavüze uğrayanın suçu ne? Bu soruma cevap verirseniz çok mutlu olurum. Şimdiden teşekkür ederim..
CEVAP: Şüphesiz Allah her kötülük gibi tecavüz suçunu da engelleyebilir. Çünkü Allah ezeli ilmiyle -geçmiş ve gelecek-her şeyden haberdardır. Fakat Allah, insanlar için açtığı imtihanı her şeyi kuşatan ezeli ilmine göre değil, insanların kendi özgür iradeleriyle yaptıkları işlerin durumuna göre değerlendirir. Çünkü böyle olması imtihanın âdil olmasının gereğidir. Öyleyse, Allah imtihanı kazandıran işlerin yapılmasına izin verdiği gibi, kaybettiren işlere de izin verir. Eğer, Allah katilin elinden tutsa, hırsızın elinden tutsa; dedikodu yapan, gıybet eden, fitne fesadı teşvik eden insanların ağzına kilit vursa, bu takdirde açılan imtihanın kaybedeni olmaz ve imtihan imtihan olmaktan çıkar. O halde, güzel işler yapan kimselere fırsat verildiği gibi, kötü işler yapan kimselere de fırsat verilmesi adaletin gereğidir.
İyilik ve kötülük ölçüsü bizzat dinin kendisidir. Din olmadan ne iyilik ne de kötülük diye bir olgu olurdu. Dinin emirleri ve yasakları din imtihanının yegâne malzemesidir. Bu emir ve yasaklara riayet edenler iyi insan unvanını alır. Bunlara uygun davranmayanlar da kötü insan lakabını alır. Bu ölçüler çerçevesinde cennete eleman alınır..
Allah’ın meriyete koyduğu dinin esaslarına göre hareket etmemizi istemesi, imtihanı kazanmamızı istemesindendir. Bu ise onun kullarına karşı gösterdiği şefkat ve merhametin göstergesidir. Bununla beraber, her imtihanda olduğu gibi, din imtihanında da başarısız olanlar da olacaktır. İmtihanı kazanan iyilerle imtihanı kaybeden kötüleri birbirinden ayırmak için insanların özgür iradeleriyle yapmak istediklerine müdahale etmemek gerekir.
Bununla beraber, Allah bazen kötülük yapmak isteyenin elinden tutup mani de oluyor. Bu husus, imtihanda başarılı olması için kişiye pozitif bir müdahaledir. Fakat Allah iyilik yapmak isteyen hiç kimsenin bu isteğine mani olmaz. Kim bilir, belki de o tecavüz suçunu işleyen kimsenin daha önce değişik suçları işlemek istediği halde Allah ona defalarca mani olmuştur.
”Tecavüze uğrayanın ne suçu var?” şeklindeki sorusunun cevabı şunlar olabilir:
a)Tecavüze uğrayan kimsenin bu mağduriyetini engellemek, bu suçun işlenmesine mani olmak demektir. Buna mani olmak ise-yukarıda işaret edildiği gibi- imtihanın sırrına aykırıdır. Çünkü bu suçun gaddar zalimi varsa mağduru olacaktır. Böyle bir suçun işlenmesine izni olmadığı halde, yine de Allah sonsuz merhametiyle mağdur olanların mağduriyetlerini telafi edecek uhrevi mükâfat verir. Bir saat içinde işkence yapılarak zalimce öldürülmesine mukabil, milyarlar sene en mutlu bir hayatı temin etmek, ölümsüz bir yerde sonsuza dek sürecek bir mutluluk temin etmek, şüphesiz bütün dünyadaki sıkıntıları unutturacak bir mükâfattır.
b) Bir kimsenin özgür iradesiyle bilinçli olarak işlediği suçun faturasını Allah’a kesmek büyük bir hatadır.
c) Her imtihanın önemi, imtihanın sonucu belirler. Sonucunda cennet ve cehennem bulunan bir imtihanın önemi de ona göredir. İşte bu büyük sonuçlara götüren bir imtihan olduğu için Allah insanlara “kendisini inkâr etmek” gibi en dehşetli bir suçun işlenmesine de izin vermiştir. Sorudaki suçlar gibi dehşet verici cinayetler de bu özgür iradenin tezahürü olarak gerçekleşmektedir.
Evet, bir kıza tecavüz eden ve onu öldüren kimsenin cezası cehennemdir. İslam inancına göre, Allah bu caniye cehennem azabını çektirmek suretiyle o kızın intikamını bin kat daha fazla alacağı bilinmektedir. Buna mukabil, bir kaç saat zulme uğramış ve hunharca katledilmiş bu kıza ebedi kalmak üzere cennet gibi bir saadet yurdunda sayısız nimetler verilmek suretiyle onun çektiği acılarına mukabil çok büyük bir mükâfat verilir. “Biri veren bini kazanan zarar etmez.”