Ayasofya açıldı, Türkiye bağımsızlığını mı kazandı?
Ayasofya meselesinin Türkiye’nin bağımsızlığı ile ilişkilendirilmesi ülkemize yapılan büyük bir haksızlıktır. Ayasofya’nın tamamının ibadete açılmasının Türkiye’nin egemenliği ile bağımsızlığı ile ne alakası var?
Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesi kararını kimler verdi?
86 yıl sonra Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürülmesi kararını kimler verdi?
24 Kasım 1934 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Celal Bayar ve dönemin kabinesinde yer alan diğer bakanlar, Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi kararının altına attıkları imza ile Türkiye’nin bağımsızlığından feragatine de mi imza atmış oldular?
Türkiye’nin bağımsızlığı için Kurtuluş Savaşını kazananlar onlar değil miydi?
Ne yani 86 yıldır Türkiye, bağımsızlığı eksik bir ülke miydi?
Danıştay Danimarka’nın, Almanya’nın Bakanlar Kurulu kararını mı iptal etti?
Danıştay 1924 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etmekle, Cumhurbaşkanı Erdoğan Ayasofya’yı Diyanet İşleri Başkanlığına devreden kararnameyi imzalamakla, Türkiye’nin hangi bağımlılığını ortadan kaldırdılar!?
Eğer öyleyse AK Parti, bu vatanseverlik için niye 18 yıl bekledi?
***
Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi elbette manen bizleri mutlu edecek, göğsümüzü kabartacak bir olaydır. Ancak bunun bağımsızlıkla, egemenlikle hiç bir ilgisi yoktur.
Ama ah şu hamaset, ah şu popülizm!
Hamaset ve popülizm sadece siyasetçiler için tedavisi olmayan bir hastalık değildir. Bu amansız virüsün dozunu bir kere almaya başlayan siyasetçisi de akademisyeni de gazetecisi de nerede duracağını bilmiyor.
Bir anda bakıyorsunuz, Belediye seçimleri ülkenin beka sorunu oluyor…
Esenyurt Belediyesi AK Parti’den düşünce, Kudüs de Mekke de düşmüş oluyor! Partiye verilen oylar da ahirette cennete geçiş bileti oluyor!
***
Ülkemizin saygın hukukçularından Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, dünkü yazım üzerine beni aradı. Ayasofya tartışmalarını ilgiyle izlediğini söyleyerek, Ayasofya meselesinin bağımsızlıkla, egemenlikle bir ilgisinin olmadığını belirtti.
Ayasofya meselesibi bağımsızlıkla ve egemenlikle ilişkilendirmenin yanlış ve yanıltıcı olduğunu anlatan Sayın Selçuk’un açıklaması şöyle:
“Sağ ve sol, yazılı ve görsel basında Ayasofya üzerine yazılanları okuyor, konuşulanları dinliyorum. Tartışmanın yanlış temelde yürütüldüğünü üzülerek görüyorum. Baştan belirteyim ki, konunun ülkemizin bağımsızlığı ile hiçbir ilgisi yoktur. Bu tür bir yaklaşım, sorunu yalnızca yörüngesinden çıkarmakla kalmaz, ülkemizin içişlerini de, durup dururken kendi katkımızla tartışma konusu yapmış oluruz.”
Danıştay’ın kararını öğrendiğinde “bir Türk ve Müslüman olarak mutluluk duyduğunun” altını çizen Selçuk şöyle devam etti:
“Ancak bu yüzeysel ve duygusal bakışı bir yana bırakarak soruna biricik efendim olan hukuk açısından eğildiğimde bu sonuç beni sevindirmemektedir. Gerçekten konu, doğrudan hukukla; dolayısıyla Türkiye’nin hukukun içinde kalan bir anayasal devlet olup olmadığı ile ilgilidir. Dünyada 200’ün üzerinde devlet, hemen hemen hepsinin anayasası var; dolayısıyla hepsi bir ‘anayasalı devlettir. Bizim de bir Anayasa’mız var. Ancak önemli olan soru şudur: Acaba bu devletlerin hepsi her işlemlerinde anayasalarına uyuyor mu?”
Sami Selçuk anayasalı devleti ve anayasal devlet kavramlarının birbirinden çok farklı olduğunu belirterek şunları söyledi:
“İşte tam bu noktada devletleri ikiye ayırmak gerekir: Hukukun, yani anayasalarının içinde kalan ‘anayasal devlet’ler ve hukukun, yani anayasalarının içinde kalmayan ‘anayasalı devlet’ler. Buna göre laiklik ilkesine dayanan bir rejimde devlet, inanç, din alanları karşısında ilgisiz, nötr kalmak; bu alanlardaki işlemleri ilgili bireylere, topluluklara bırakmak zorundadır. Türkiye, yıllarca bu ilkeye uymamış, inanç alanını düzeltmeye ve yönlendirmeye kalkışarak 1926/765 Eski Türk Ceza Yasası’nda 163’üncü maddeyi uygulayarak, başörtüsünü yasaklayarak insanları cezalandırmıştır. Bunlardan artık vazgeçilmeli, anayasal bir devlet olarak hukukun dediğine (jurisdictio) uyulmalıdır.”
Ayasofya kararını bu kavramlar açısından yorumlayan Sami Selçuk şöyle konuştu:
“Ayasofya kararıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 2020 yılında bile ‘anayasal devlet’ değil, ‘anayasalı devlet’ olduğunu, hukukun üstünlüğüne yaslanmayan bir düzeni benimsediğini ortaya koyarak bir kez daha AB’den, özendiği hiper-demokrasiye geçme yolundaki Batı düzeninin çok gerisine düşmüştür. Batının eleştirilerini, bağımsızlık ve iç işlerin karışma bağlamında değil, Türkiye’nin anayasal ve hukuka bağlı bir düzeni benimseyip benimsemediği açısından ele almalı; hukukun üstünlüğünü savunan ve hukukla bağlı olan Türk ve Müslüman insanlarımızı sevindirmeli; konunun ülkemizin bağımsızlığı ile ilgili olmadığını halkımıza da dürüstçe anlatmalıyız. Böyle bir tutum ve yaklaşım, hem süzme hukuksal ve hem de süzme ahlaki olacaktır.”
Ayasofya’nın bir bağımsızlık meselesi olmadığı apapaçık belli. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da Danıştay’ın Ayasofya kararından sonra yaptığı bir açıklamada Ayasofya’nın bir iç mesele olduğunu söyledi. Buradan bir bağımsızlık kahramanlığı çıkarmaya çalışmanın bir anlamı yok. Ayasofya açıldı. Hayırlı olsun.